Şeytanın SQL Query’leri

DELETE FROM insanlar WHERE flag_dahi_anlamindaki_de_yi_ayri_yaziyor_mu = “false”;


Sonradan düzeltme (işte tam da bu yüzden düzenli olarak yedekleme yapmalıyız — hani şu dikkat programı vardı, çocuk yolda basket oynuyordu, araba tam çarpacakken çizgi film donakalıyordu da, sunucu gelip çocuğu oradan alıyordu.. müziği de şöyle idi: düv düv düüüüvv / düv düv düv / düv düv düv düv düv düv düv) :

DELETE FROM insanlar WHERE flag_dahi_anlamindaki_de_yi_ayri_yaziyor_mu = “false” AND anadili = “Turkce” AND egitim>”lise”;

(tabii “lise”nin enumeration (enümereyşın) olduğunu yazmama gerek yok sanırım, neyse, yazayım ben yine de, bkz. cümle başı.

Kitaplar…

Geçen gün nihayet Children of Dune‘u bitirebildim. Ya, çok özür dilerim serinin hayranlarından fakat ben çok bıktım, baydım a dostlar. İlk kitabı ite kaka devam etmiştim filmin (şaşıracaksınız ama Lynch’inki) ama daha önemlisi oyununun (Cryo’nunki tabii ki de!) ve onun müziklerinin anısına. İkinci kitap inceydi, haydi onu da okuyalım okuduk, okuduk, ok olduk. İkinci kitabın ana konusu: Paul imparator oldu, bir anda bütün sıkıntılar onu buldu ah efendim komplolar momplolar.. E güzelim, Shaddam’ın ne günahı vardı, o da insan değil miydi? Hangi erkek adam karısını ölüm/doğum döşeğinde bırakır gider çok affedersiniz… (ama vıy vıy kalsa belki daha fazla kadere boyun eğemezdi viy viy cik cik..). Sonra 3. kitap: Ne yani, Paul Efendi yanlış mı yapmış? Ne, hiçbir şeye dokunmamış olsa, bıraksa dağınık kalsa daha mı iyiymiş? Hay Allah, n’apçaz şimdi? Hüp hüp barbetrük, değiş Leto! Bütün kitap(lar) bir dolu söze rağmen bir arpa boyu yol kat edememeye odaklı. Yok Duncan kendini Stilgar’a hüpletiyor, yeter ki Ghanima’yı da alsın gitsin diye… E ne oluyor? Ghanima paşa paşa Alia tarafından geri alınıyor mu, alınmıyor mu? Ne değişiyor güzelim, sen ondan haber verrrrr. İç bayık öygh. God-Emperor of Dune‘u okuyasım yok ama sanırım okuyacağım, içim kıyıla kıyıla okuyacağım.

(Çok şükür) Bitmek üzere olan bir diğer kitap da birkaç giriş önce alışımdan bahsettiğim Wicked. Yani orijinal bir düşünce ama 500 sayfa? E insanın söyleyecek bir şeyi kalmayınca işkembeden yazdığı bu kadar mı belli olur. Çok kötü çok kötü… Her şey yüze göze bulaştırılıyor da bulaştırılıyor. Zaten o tipi (Gregory Maguire) hiç gözüm tutmamıştı, kabil bir insan değil ya, çok üzücü.

Gelelim yeni kitap haberine: Bugün tesadüfi bir şekilde, Gökhan (Görkem) sayesinde Celine Yasaları‘ndan ve dolayısıyla da Robert Anton Winson‘dan haberdar oldum. Şimdi Illuminatus!‘u okumak için bekliyorum. Amca geyik bir şahsiyete benziyor – ya da şöyle diyeyim: gerekli zaman ve altyapı sağlanmış olsa, bir başka Hubbard/Scientology bulabilirmişiz nitekim, zararın neresinden dönmüşüz, kar olmuş bu açıdan. Yine de hastası olduğum bir ilke olan Oligarşinin Demir Yasası (yani Siyasi Partiler ve Robert Michels) ile hayli güzel örtüşüyor bu Celine’in yasaları (bu bağlamda bir de sevdiğim Shannon’s maxim(‘i) vardır..)

Çok bilen çok yanılır, buradan aya yüz metre, yatayım ben artık, geç oldu. Bir de Murat Belge ayrılmış Radikal’den, bugün Bengü söyledi. Veda yazısı burada, Celine’in ilk yasasından da bahsediyor.

Kitaplar..

(Geçen entry’nin özeti:)

Amsterdam’da İngilizce kitap satan kitap evleri var. Misafirlerle hazır gitmişken oraya, kitap da alalım dedik. Aynı sokakta (Spui) iki büyük kitapçı var: biri İngiliz kitapları satıyor, diğeri Amerikan. Birinin adı The American Book Center, diğeri de Waterstone’s. İlkin Waterstone’s‘a girdik (aslında sonradan ABC‘ye Efe ile Barış girdi, biz dışarıda bekledik). Girer girmez Hugh Laurie’nin The Gun Seller‘ını görüp attık sepete. Yasemin de “Hiç Stephen Fry’sız Hugh Laurie olur mu!” diyerek, elinde bir adet Fry kipatıyla geldi (hatırlamıyorum şimdi hankisi ama sonradan onun okuyup sevdiği The Liar‘ı aldık). Bu arada Stephen Fry Efendi’nin kulaklarını da geçen gün çınlatmış idik, sakatlandığından beri blogunu boşladığından filan. Ben de uzunca bir süredir sanal alemlerde peşinden koşturup da bulamadığım Gregory Maguire – Wicked: The Life and Times of the Wicked Witch of the West‘i aldım (İngriş baskısı, naturally my dear).

Kitapların bizdeki kapakları

ODTÜ’de düzenli olarak müzikali sahnelenir de, bir nasip olmamıştı gitmek.. Wicked için -bir önceki entry’de- resim ararken de tanıdık bir Glinda ile karşılaştım (Resim burada, tanıdık Glinda da bu). Wicked güzel, hele de Children of the Dune’dan sonra kaymak gibi geldi. Başları da bana “birisini” hatırlatıyor: (yine açacağız yazacağız kitaptan mecburen… pofff, okuyun o yüzden, iki kere emek veriyoruz burada):

How did that proverb go, the one that Nanny singsonged to her, years ago, in the nursery?

Born in the morning,
Woe without warning;
Afternoon child
Woeful and wild;
Born in the evening,
Woe ends in grieving.
Night baby borning
Same as the morning.

But she remembered this as a joke, fondly. Woe is the natural end of life, yet we go on having babies.

No, said Nanny, an echo in Melena’s mind (and editorializing as usual): No, no, you pretty pampared hussy. We don’t go on having babies, that’s quite apparent. We only have babies when we’re young enough not to know how grim life turns out. Once we really get the full measure of it – we’re slow learners, we women – we dry up in disgust and sensibly halt production.

But men don’t dry up, Melena objected; they can father to the death.

Ah, we’re slow learners, Nanny countered. But they can’t learn at all.


Gregory MaguireTobias Funke - David CrossAmca (Gregory Maguire) bir de resmini koymuş ki kitabın iç kapağına, pek fena. Arrested Development‘ın Tobias Funke’si (EfeYasemin:Repla-çok ayıp ama aynı o yaw! 8P). Ezik ezik bir şekil erik. Yazdım işte epey bir kısmını, böyle de azimkar pes etmeyen biriyimdir MahzunİboBaşkaKim?.

Sonradan Not — Bunu yazmayı unutmuşum: Alacağımdan değil – elektronik ortamda okumalıyım rahatlık açısından- ama şöyle varlığını elimde bir hissedeyim Matter‘ın diyerekten bilim-kurgu katına yönelmiştim ki, ben merdivenleri çıkarken, elinde ilgili kitap, Barış aşağı geliyordu… 8)