Bir lisan üç insan

Defterlere düşülen notlardan… (Tabii ki söylemem gereksiz ama sonuçta “kopyala-yapıştır-bunları biliyormusun? 30 kişiye gönder” potansiyeli yüksek olduğundan, belirtmek isterim ki, içerdikleri genelleme bir kenara konarak, aslında bu ülkelerin belirli şehirlerinde/bölgelerinde yapılan gözlemler olduklarını, iki ülkenin de, bölgesel anlamda çok farklılıklar içerdiklerinden, bu detayların çok da ciddiye alınmamaları gerektiğini, vs, vs…)

  • NL: Bankalar birliği var, hangi bankanın bankamatiğinden para çektiğiniz fark etmiyor. Bankamatik kartı çok yaygın olarak kullanılıyor (nakitten daha yaygın bir şekilde), “ideal” adlı bir sistem vasıtasıyla, atm kartları ile kredi kartı emülasyonu yapmadan da internet alış-verişlerinde kullanılabiliyor. Kredi kartı pek -hiç- yaygın değil, başvuruda bulunursanız da, başvurduğunuz bankadan bağımsız olarak, başvurunuz tek bir merkezde değerlendiriliyor.
  • NL: Burada yaşayan yoğun Türk nüfusu sayesinde (Almanya’dan sonra Avrupa’da ikinci sırada), pek çok Türk gıda maddesini bulabiliyorsunuz. Özellikle sucuk (Koç marka idi) Ankara’dayken Kayseri’den hususi olarak getirttiğim sucuklarla yarışır düzeydeydi.
  • NL: Hollandalılar yanaktan üç kere öpüşür, çok güzel bir detaydır. Erkekler erkekleri pek -hiç- bu şekilde öpmezler.
  • NL: Başlıca tatlılar appletaart ve sinterklaas zamanı ortaya çıkan pepernoten.
  • NL: Hemen her Hollandalı 5 yaşından itibaren (bazen daha da erken) etkin şekilde İngilizce bilmektedir.
  • ESP: İspanya’da genel kabul edilen Kastelyan İspanyolca’sından başka resmi olarak 4(5?) dil daha var. Baskça hariç diğerleri az biraz birbirine benzese de (ve kimse altı üstü dialekt olduklarını kabul etmese de), Baskça bambaşka bir dil, yok öyle bir şey (Susanna Clarke – Jonathan Strange & Mr. Norrel’dan alıntılamak gerekirse:

    (…) She spoke Basque, which is a language which rarely makes any impression upon the brains of any other race, so that a man may hear it as often and as long as he likes, but never afterwards be able to recall a single syllable of it. (…)
    [52. Bölüm, “The old lady of Cannaregio”nun sonundaki dipnot]

  • (NL/ESP) Hollandaca’da da, İspanyolca’da da (ve Almanca’da da) “yarın” ve “sabah” aynı kelime ile karşılanıyor (Hollandaca’da “morgen”, İspanyolca’da “mañana”). Hollanda’da “bu işi yarın bitiririm” dediğinizde, ertesi sabah 8’i kast ediyor olursunuz, İspanya’da, yarın akşama (ve hatta daha ertesi güne) kadar olan bir zamanı.
  • (ESP) “Evet” ve “eğer” aşağı yukarı aynı kelime ile karşılanıyor: Si ve. Benzer şekilde “Niçin” ve “Çünkü” de (“¿por qué?” ve “porque”).
  • (NL) Hollanda’da herkes İngilizce konuşabilse de, bu yazıya yansıyan bir şey değil. İlanlar ve açıklamalarda kendi başınasınız. Buna tek istisna dergi kapakları – enteresan bir biçimde pek çok dergi kapağını tamamıyla İngilizce olarak hazırlamakta.
  • (ESP) Çok hakim bir bar kültürü var. Barlarda gündüz kahve varyantlarını ve atıştırmalık tapas (Baskça’da pintxo), akşam ise içki ve yine tapas bulunmakta. Yağmur yağmıyorsa, kimse barın ne içinde ne de dışındaki iskemlelerde oturmaz, onun yerine önündeki sokakta, ayakta sosyalleşirler. İçki fiyatları da, atıştırmalıklar da epey makuldur, evde yiyip/içmekten daha ucuza bile gelebilir (o kadarını bilmiyoz). Pek restaurant yoktur, işte bu barlar vardır. Patates tava bilinmez, böyle bir şey istediğinizde size cips (İspanyolca’sı ile: patatas fritas) verilir.
  • (NL/ESP) Hollanda’da evlilik pek (o kadar da) sık gerçekleşen bir şey değildir, birlikte yaşayan, çocuklu çiftler vardır ve kanunen evli olup olmadıkları önemli değildir (yine de partner olduğunuzu resmi bir kurumda ibraz etmeniz gerekir). İspanya’da herkes (aşırı genelleme oldu) ilk olarak çok uzunca bir süre birlikte yaşarlar, eğer çocuk yapmaya karar verirlerse (ya da taraflardan biri hamile kaldığında) evlenirler.
  •  (NL/ESP) Hollanda Protestan, İspanyollar Katoliktir. Hollanda’nın güneyinde ve diğer pek çok kısmında, İspanya’nın kuzeyinde ve birkaç bölgesinde daha dini pek sallamazlar. Hollanda’da her kilise cemaatinin bağışlarıyla, İspanya’da ise vergi verenlerin bizzat o paradan kilise’nin de desteklenmesini istediğini ibraz ettiği takdirde desteklenir.
  • (NL/ESP) Hollanda’da tuvalet deliği ters taraftadır (klozete oturduğunuzda poponuzun hizasında değil, ayaklarınıza yakın kısımdadır), lavabolar çok küçüktür, pek kullanılmaz, sabun ise hiç kullanılmaz. İspanya’da evlerde genelde 2 tuvalet ve dahi bide bulunur, lavabo boyları da normaldir.
  • (NL/ESP) Hollanda’da pek çok ofiste size yıllık izninizden kısarak, haftada yarım/bir gün az çalışma seçeneği sunulur. İspanya’da ise bütün ülke (marketler, fırınlar, gazeteciler ve büyük/zincir mağazalar haricinde) ağustos’ta tatile çıkar.
  • (ESP) Kitapların fotokopisini çektiremezsiniz.
  • (ESP) Herkesin biri anneden, biri babadan gelmek üzere iki soyadı vardır. Bunlardan babadan gelen birincil kabul edilir, çocuğa bu birincil soyad geçirilir. Evlenilse de soyad değişikliğe uğramaz, beşikten mezara sabit kalır. Hemen her zaman, herkesin iki de adı vardır, bu adlar genelde -bizim kavrayamayacağımız bir şekilde- kısaltılarak tek bir ad olarak çağrılırlar (Jose Maria = Txema (Çema)). Maria erkek için de kadın için de yaygın bir addır (Kadında ilk, erkekte ikinci isim olur), Mª olarak kısaltılır. Ordinalite de (birinci, ikinci, …) bu tür kısaltma ile belirtilir (1ª – primera (casa), 2º – segundo (libro)). Ordinalite de diğer sıfatlar gibi, nesnenin cinsine göre feminen (la) ya da maskulin (el) olur. Rusya ve civarında ve birkaç eski Doğu Bloku ülkesinde, soyadlar cinsiyete göre değişir (Sharapov / Sharapova).
  • (NL) CD’ler ve DVD’ler dükkanlarda bir dolapta saklanır, raflarda boş kaplar bulunur, istediğiniz ürünün kabını götürürsünüz, içini dolaptan çıkarıp koyarlar.
  • (ESP/NL) İspanya’da 5 Ocak’ta üç kralın (müneccimin) gelişi hediyelerin verildiği ve asıl kutlamanın yapıldığı gündür. Yılbaşında iste saatin 12yi çalmaya başlaması ile birlikte her gongda bir üzüm ağza atılır. Hollanda’da asıl olay Sinterklaas’tır (5 Aralık), yeni yıl Noel Baba’dan çok Sinterklaas’ın gelişiyle sembolize edilir, hediyeler o gün verilir. Sinterklaas Hollanda’ya İspanya’dan gemiyle gelse de, İspanya’da kimse varlığından haberdar değildir.
  • (ESP) İspanya hayli lokalize bir yer olduğundan, ölümler yerel gazetelerin yanı sıra, duvarlara/direklere yapıştırılan ölüm ilanlarıyla da duyurulur. Bu ilanlarda merhumun bir fotoğrafı, adı ve yaşının yanı sıra, akrabalarının da bir listesi yer alır, cenaze töreninin yapılacağı mekan ve zaman bilgisi de içerilir.
  • (NL/ESP) Hollanda’da genelde her evin sokak kapısı vardır, her sokak kapısına da bir numara verilir. 100 daireli komplekslerde dahi bu geçerli olduğundan, bir binada kapı numarası bir anda 50 numara birden atlayabilir. Her dairenin kendi sokak kapısı olmasının başlıca nedeni bisiklet yaygınlığıdır. Bu sayede herkes bisikletini genelde girişin hemen akabinde konuşlandırılmış koridora ya da ara bölgeye koyabilir. İspanya’da ise daire numarası sıralı değildir, kat bilgisi esas alınır: 1-Sağ, 4-Orta şeklinde. Eğer bir katta 3 kattan fazla daire varsa, tekrarlara gidilir: 1-Sağ Sağ, 3-Sol Sağ şeklinde ve garip bir biçimde karışıklık yaşanmaz. İsviçre’de ise daire numarası hepten yoktur, mektuplar soyada gelir / posta kutularında soyadlar yer alır.
  • (NL/ESP) Kapıcılık kurumu yoktur, bilinmez öyle şeyler.
  • (ESP) Şehirler arası otobüslerde muavin yoktur, bavullara numara verilmez, gözetilmeden konur/alınır, herkes kendi bavulundan sorumludur.
  • (ESP) Tek kişilik banklar hayli pratik ve yaygındır, bunun dışında, karşılıklı olarak da sıklıkla konurlar.

“Bir lisan üç insan” için bir yorum

  1. Al bu da benden — Maddelerine bir de IT/BE eklemek isterim:

    IT: İnsanlar zorunlu olmadıkça bankaya para yatırmazlar, (haklı olarak) bankalara güvenmezler. Bankalarda hıncını para yatıranlardan olabildiğince masraf alarak çıkartırlar (elimize düştüğüne göre mantığı akdeniz ruhundan galiba) (mesela: bir ay bankadan para çekmezsen üç euro, her para çekişinde masraf bedeli, başka bankomat kullanırsan bunlara ek üç euro daha, bir de yıllık giderler falan diye uzayan uzuuun bir liste) Ayrıca Unicredit bankasının banka kartları, en beklenmedik/muhtaç zamanlarda tercihen olmak üzere, sık sık demanyetize olmakla meşhurdur (en son bir arkadaşım İstanbul’da parasız kaldı). Kredi kartı yalvarsan vermezler.

    BE: Bankalar birliği sayesinde bütün bankalar transparandır. Galiba durmadan da el değiştiriyorlar, kanun gereği bütün adları ilanlarında barındırmak zorunda olduklarından böyle bir varsayıma vardım, mesela benim bankam bnp paribas fortis. BNP Paribas’ı alıp sonra beraber Fortis’i almışlar veya bunun gibi birşey. Kredi kartı şirketi ayrıdır, ve internet bankacılığı gibi banka kanallarından ekstrelere ulaşılamaz, yani o postayla gelen dekont konfreans geri ödemeleri açısından altın niteliğindedir.

    IT/BE: Kız/Erkek Kız/kız mutlaka öpüşür. Belçika’da erkekler de mutlaka öpüşür, İtalyanın kuzeyinde asla öpüşmez. İki ülke arasında sağdan/soldan başlama konvensiyonları dahil olmak üzere epey farklılık vardır. (Mesela Fransız modu öpüşme (o değil) kulak memesini hizalayıp yanak değdirmece, İtalyan modu türk modu gibi, hatta güney tarafına doğru indikçe ne kadar ıslak olursa o kadar arkadaşız mantığı var) (Bu arada Sağ/sol konvensiyon farkından dolayı bir kızın ısrarla dudaklarından öpmeye çalışıyormuşsunuz gibi enstanteneler doğabiliyor, ama henüz bir denk getirip de öpebilmiş değilim 🙂 ).

    BE: Burada canlı istiridye yiyorlar. Limon değince ürperiyor hayvan. Kınıyorum.

    BE: Burada Flamanca, Fransızca, Almanca resmi diller olmak üzere zibilyon tane dil var (Kral Leopold ve sanayi devrimi gazı sağolsun). Hollanda’daki Flamanlar buradaki Flamanca’yı doğru dürüst anlamıyormuş, Fransız Fransızcası konuşan biriside buradaki Fransızcayı “köylü, anlaşılması zor bir dialekt” olarak tanımladı (ve Fransızca dememi kınadı) Alman tarafını bilemiyorum, ama Almanya yıllardır onların Almanya’ya katılma isteklerini reddettiğine göre vardır bir şeyler.

    IT: Dilde ustalaşma noktası “konuşup da nasıl birşey söylemezsin / konuştuğun kişiye açık vermeme sanatı”, kibar konuşan bir Italyanla konuşmak en az bir diskonun en hareketli saatinde pazarlama elmanlarından oluşan bir grupla Dostoyevski’nin hangi marka limon sıkacağı kullandığı üzerine yapılacak bir tartışma kadar sersemletici bir deneyim olabilir (örn:tamam, o çekim çok geçmişte başlayıp yakın geçmişte bitmişler için, haydaa şunu kullandığına göre cümle geçmişte değil artık, başa dönelim, yoksa yapmaya başladım mı demek istedi, hop, bu ne? Gelecek çekimin uzak geçmişte başlayınına döndük, belki de tee çocukluğunda şimdiden iki yıl sonra yapmaya başlayacağını planladığını ama durum itibariyle üç yıl önce başlayıp şimdi yapamadığını söylemek istemiştir…). Dil La Bella Figura ethos’unun tamamlayıcısı

    Be: Fransızca öğrenmek zorundaysanız en azından burada olsun. Kolay mod Fransızcanın baş savunucuları, ve Fransızların aksine konuşurken yaptığınız yanlışlara karşı hoşgörülü bir yaklaşımları var. Orta ve alt tabaka insanı sevecen, hatta neredeyse akdeniz modu olmasına rağmen, buranın “kültürlü elit” modu şimdiye kadar karşılaştıklarım arasında en çekilmezi: Fransız çok bilmişliğini alın, Hollanda boşboğazlılığıyla harmanlayın, sonrada kaçın.

    BE (Fransızca): Neler çektiğimin kısa özeti: Bugün: aujourd’hui: au +‎ jour +‎ de +‎ hui, bugün olan gün, neden, bugün anlamındaki hui, okunuş itibariyle evet olan oui ile aynı. Bir de Emre’nin deyişiyle en akıllı insanlar bu Fransızlar, sadece akıllıların duyduğu sesler ve kombinasyonlarla dolu bir dilleri var (örn: Guillemins okunuş:giyme, l’yi nerde duydunuz, hadi sonları okumuyorsunuz diye s yi geçtik de i nereye gitti?). Bir de üstüne ayırt edemediğim ses nüansları eklenince (faim vs Femme), değmeyin keyfime…

    BE: Burada adım başı kuaför var. Hatta kuaförler sokağı var, böyle karşılıklı 5-10 tane dipdibe kuaför. Hatta Oostende’de plajda seyyar kuaför gördüm. (İzmir’de de varmış bu).

    BE: Apartmanımızın kapıcısı acayip tiki bir bey. Yani Türk kapıcı modundan sonra ters geliyor biraz, filmin esas oğlanının elinde viledayla dolaşması sahnesi.

    BE: Fransız ekolü tuvalet: Ev ne kadar küçük olursa olsun tuvalet ayrı bir odada ve evin en gizli köşesinde olacak. Neyse, en azından o sabahki rekolteyi incelemem beklenen tarafında yaşamıyorum (bkz.: Almanya/Hollanda).

    Neyse uzun oldu, kestim. Ben döndüm tatilden bu arada.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir