yeni bir hafta

Geçen bölümün özeti: Cuma günü, Bahadır’la Ayça’yı uğurladık. Perşembe günü sonunda Nokia 770’ime kavuştum. Adı konusunda epey bir tereddüt yaşadıktan sonra (memleketi düşünüldüğüne, tanıdığım tek Finli bayan olan Kati Outinen‘den hareketle, Kati demem lazımdı ama, bana Nina tipi varmış gibi geldi — tabii Nina Persson’a olan düşkünlüğüm de bunda belirleyici olabilir) adı Nina oldu.. Bugün, işletim sistemi olan maemo için SDK ve Scratchbox indirdim, akşama üşenmezsem ve becerebilirsem kurma niyetindeyim. Cuma günü Utku geldi bir de sonunda! Gene bir 20 gün kalıp, Arabistan’a dönecek.. Sonra gene cuma günü Sezen geldi ama biraz da onun inekliğinden dolayı çok da görüşemedik. Başka? Başka da bir şey olmadı, günler geçip gidiyor. Bugün dişçiye gittim (Dt. Ercüment Önder – olur da bir gün kendisini google’dan aratırsa 8), ben üç azı dişimi birlikte çekeceğini sanıyordum, meğer prosedür öyle değilmiş, sadece bir tanesini çekecekmiş, ikinci için 15 gün geçmesi gerekiyormuş. Bana seçme hakkı tanıyınca, sol alt, en arka dişimi (daha doğrusu ondan geriye kalanları) seçtim. Demek ki neymiş çocuklar? Sabah-öğlen-akşam, her yemekten sonra fıçı fıçı fıçı fırçalamalıyız dişleri!

Baho ile otobüsün son kontrollerini yaparken Yeni Arkadaşım Renault Adam

dün, bugün, yarın

dün: bahadır’la ayça ankara’daydı, onlarla buluştuk, ayça ile de sonunda tanışmış olduk. yarın öğlen istanbul’a dönecekler ama bugün kar bastırdı, hala da yağıyor, inşallah rahat dönebilirler.

bugün: kar yağıyor.. sabah dişçiyle randevum vardı fakat bugün izin almış olduğunu öğrendiğimden, belirsiz bir tarihe ertelendi şimdi. Mehmet Hoca’nın odasına baktım sabah, Mehmet Hoca -ve dolayısıyla benim cici Nokia 770’im de- anlaşılan bir süre daha rötar yapacak. Dişçiyi bulamayınca, ben de berbere gideyim dedim, saçlarım epey uzamıştı, onların bir kısmından kurtuldum. oradan da çarşıdaki fotoğrafçıya uğrayıp, dün çektiğimiz resimleri basılmak üzere bıraktım. teknoloji ne kadar gelişmiş! ben resimleri makineden bilgisayara, oradan da cep telefonuma aktarmış idim, fotoğrafçıya cep telefonunun hafıza kartını verdim ama aleti okuyamayınca, bluetooth ile aktarmayı gerçekleştirdik, içimden “vay be!” dedim.. aşağıda o resimlerden birini görebilirsiniz efenim.. 8)

yarın: yarın da kar yağacak anlaşılan.. bekleyelim, görelim.

Ayça & Bahadır + Biz 01/02/2006
Baho’nun kulaklara dikiz pls.. 8)

Güne güzel başla.. ama saat olmuş 14:03!..

Bugün öğlen Barış’la onlara gittik, Hülya Teyze nefis yemekler yapmıştı, afiyetle yedik, oradan da Ankuva’ya uğrayıp sevdiğimiz kardeşler olan Cardigans’ın son albümünü aldık: Super Extra Gravity. Nina nina nina.. hımmzzz.. özlemiştik onu biss.. albümü gerçi ekimde çıkartmışlar ama olsun, biz de bugünden itibaren dinleyeceğiz.. Artı, yarın bir aksilik olmaz ise Mehmet Hoca bölüme gelecek ve ben haftalardır beklediğim, yollarını gözlediğim Nokia 770‘ime kavuşacağım..

Geçen hafta fena halde dişlerimden çektim, dün de ilk olarak doktora gittim, perşembe günü tekrar görüşeceğiz – o görüşmede biraz daha hafiflemiş olacağım.. böylelikle, diş meselesini de halledince, bir süre için kendimle ilgili pek bir şey kalmıyor: pipo, şeker, egzersiz.. bakalım. Hedef 300 yaşına kadar genç kalmak, 1000 yaşıma kadar da yaşamak. Evet, i am iron man.. 8P 8)

Ya, yazıp yazıp duruyorum, asıl olayı unuttum: Bengü’yle iki haftadır deliler gibi Northern Exposure seyrediyoruz. İşin garibi, biz hariç herkesin vaktiyle bu diziyi TRT’de “Kuzeyde Bir Yer” adıyla verilirken güzel güzel izlemiş olması; biz ıskalamışız, kusura bakmayın. Herkesin hatırladığı bir favorisi var, çoğu kişi DJ Chris’i ilk olarak hatırlasa da, benim adamım Holling! Eğer şimdiye kadar siz de bizim gibi bu diziyle ilgilenmediyseniz ama hep arkadaşlarınızdan duyduysanız, bir denemenizi tavsiye ederim. 1990-96 yılları arasında, 6 sezon olarak yayınlanmış. Bazen ipin ucu kaçsa da, gerçekten her an, her şeyin olabildiği bir dizi. En koptuğu an da, az sonra gerçekleşecek olan bir düelloyu hiçbir şekilde durdurmayı beceremeyen Dr. Joel Fleischman’ın, “ama senaryo iyice bozulacak!” şeklindeki uyarısıyla durdurmasıydı.. Bir süre sonra diğer karakterler de doktora hak verir, ve “Haydi bir sonraki çekime geçelim, o çok daha eğlenceli hem..” derler ve.. 8) Ally McBeal’in uçuk filan olduğunu düşünüyorsanız, bir de 7 senelik öncülüne göz atın derim..

The Cardigans / Super Extra Gravity

Northern Exposure

bu aralar v2.92

bugün günlerden cuma. ankara bembeyaz. çaktırmadan gece yağmış, sabah uyandığımızda hala da yağıyordu, her yer tutmuştu. evde temizlik olduğundan kelli, okula geldim, sabahtan beri de iki bilgisayarla uğraşıyorum – bir tanesi temiz çıktı, o kadar sorun çıkartmadı ama öbürünün ethernet kartının sürücüsünü buluncaya kadar akla karayı seçtim. ayın 3’ü salı imiş, işte o günden beridir pipo içmiyorum. bıraktım öylece. önceden bir süreliğine bırakıp kendimi deniyordum -baştan diyordum ki mesela “3 ay pipo yok emre efendi, haydi bakalım rasgele!” bu sefer süresiz ve tahminim odur ki, temelli olarak bıraktım. bir süredir akşamları jimnastiğe de başladım (“akşam jimnastiği” adlı programımı gece ilerleyen saatlerde -tabii ki banttan olarak- star’dan izleyebilirsiniz 8P ). 80 ufak hareketten oluşuyordu, bir hafta sonra 160’a çıkardım, iki-üç gündür de 200 olarak uyguluyorum. sağlık maratonuma en son evvelsi gün şekere veda ile devam ettim. şimdilik sadece çayı şekersiz içiyorum ama tükettiğim günlük çay miktarı göz önüne alınırsa, bu epey şeker demek. hedefim 300 yaşıma kadar gençliğimi sürdürüp, ondan sonra da yodasal bir hayata doğru yelken açmak (özellikle kulaklar babında). yoda dedim de, aklıma geldi: favori dizilerim arasında bulunan robot chicken ile family guy’ı (hele de family guy’ı) tahtından indirmeye hayli niyetli bir diziyle tanıştım: drawn together. aşağıdaki gibi masum bir resimle yetineyim, yoksa zaten bilen bilir, bilmeyenin de bilmesine gerek yok..

Drawn Together

bir süredir stephen amca’dan the stand’e devam ediyorum, karakterler yavaş yavaş kendilerini göstermeye başladı. Stu’dan ümitliyim, bakalım, “kim öle, kim kala..”

stephen king / the stand