Seksen Günde Devri Alem

Ana Sayfa || giriÅŸ

Spinoza, Russell, ayak parmağı ve bir de Mr. Spock
16 Temmuz 2012 Pazartesi, 04:28

(Biraz daha azaltırsam yazmayı sanırım Emre Bey (ev sahibi) kapının önüne koyacak beni, demedi demeyin; bu gördüÄŸünüz son yazım olabilir yani. Herneyse.)

Son birkaç yıldır pek fırsat bulamamıştım ama son zamanlarda kendimi biraz felsefe okumaya verdim. Ha, diyeceksiniz ne oldu da artık fırsatım var; bir ÅŸey olmadı aslında. Biraz daha az sosyalleÅŸmeye çalışıyorum, kendimi eve biraz daha kapatmaya; bir de akÅŸam belli bir saatten sonra 'iÅŸ'le ilgili (a.k.a. fizik) ÅŸeylerden uzak durmaya. ÖÄŸrendiklerimi siz sayın okuyucularımla paylaÅŸacağım ÅŸimdi. Aslında Oruç Aruoba'dan yazacaktım birÅŸeyler, belki ev sahibim de lafa dahil olur filan diye, ama ÅŸimdilik fikrimi deÄŸiÅŸtirdim, alakasız bir ÅŸey yazacağım.

Bilenler bilir, bilmeyenler de öÄŸrensin, Bertrand Russell'ın "(Bir) Batı Felsefesi Tarihi" diye hoÅŸ mu hoÅŸ bir kitabı vardır. Birinci ağızdan yazılmış, arada "Bu adam da böyle demiÅŸ ama bence uydurmuÅŸ!" ÅŸeklinde yorumlar filan bulabileceÄŸiniz, nesnel görünmeye çok da kasmayan bir kitap. ÖÄŸrenciliÄŸimde (lise/üniversite diyelim, hala öÄŸrenciyim zira) çok özenirdim, gider gelir bakardım Dost Kitabevi'nde; ama pek bir pahalıydı, alamazdım. Geçen (üç yıl filan önce) burda (a.k.a. gurbet) bir kitapçıda ingilizcesine denk geldim; telif hakkı çoktan mort olduÄŸu için de sudan ucuz bir fiyata satıyorlardı, hemen aldım. Ara ara üçbeÅŸ sayfa okuyorum. Bugün Spinoza bölümünü bitirdim. Pek hoÅŸuma giden birÅŸeyler vardı, onları yazayım dedim. Åžöyle görüÅŸleri varmış kendisinin: 

"Spinoza thinks that, if you see your misfortunes as they are in
reality, as part of the concatenation of causes stretching from the
beginning of time to the end, you will see that they are only
misfortunes to you, not to the universe, to which they are merely
passing discords heightening an ultimate harmony."

Yani Spinoza demiÅŸ ki, başınıza bir bela geldiÄŸinde ah vah etmeyin, evrenin iÅŸleyiÅŸi içinde bu başınıza gelenler kötü deÄŸildir, iÅŸlerin doÄŸal seyridir. Hoca da durur mu, yapıştırmış cevabı: 

"I cannot accept this; I think that particular events are what they are, and do not
become different by absorption into a whole. Each act of cruelty is
eternally a part of the universe; nothing that happens later can make
that act good rather than bad, or can confer perfection on the whole
of which it is a part." 


Yani Russell diyor ki "Spinoza halt etmiÅŸ; tamam, evrenin bir gidiÅŸatı olabilir ama bu bizim başımıza gelenlerin iyi ya da kötü olduÄŸunu deÄŸiÅŸtirmez. YediÄŸin dayak hala dayaktır, acıtır."

Burda durup biraz da bu arkadaÅŸların geldikleri çaÄŸa ve ortama bakmak lazım. Spinoza Russell'a göre daha eskilerden; insanların ideal düÅŸünceleri, kusursuz ahlak sistemlerini filan kovaladığı bir dönemden. Russell ise bildiÄŸiniz 20. Yüzyıl insanı: KiÅŸinin hissettiklerinin önemsiz olabileceÄŸini kabul edemiyor amcam. Yani biz burda Spinoza - Russell özelinde aslında zamanların ruhlarının tartışmasını görüyoruz.

(Ya bu arada sormadan edemeyeceÄŸim; niye bu kadar ciddi yazıyorum ben?) 

Hikayenin sonunda Bertrand Amca Spinoza'ya biraz hak veriyor gibi yapıyor: 

"Nevertheless, when it is your lot to have to endure something that is
(or seems to you) worse than the ordinary lot of mankind, Spinoza's
principle of thinking about the whole, or at any rate about larger
matters than your own grief, is a useful one. There are even times
when it is comforting to reflect that human life, with all that it
contains of evil and suffering, is an infinitesimal part of the life
of the universe."


Yani "Spinoza halt etmiÅŸ olabilir; ama yine de bütün dertler sizi bulduÄŸunda Orhan Gencebay dinleyip aÄŸlamaktansa 'Evrenin sonsuzluÄŸunda ÅŸu başıma gelenler nedir ki? Hepsi önemsiz bunların.' demek sizin için daha rahatlatıcı olur..."

DoÄŸru mu bu hakkaten? Belki...düÅŸündüm, emin olamadım. 'Ruhsal Acı' diye bir ÅŸeyin var olduÄŸundan emin deÄŸilim galiba. Åžöyle diyeyim: Ayak serçe parmağınızı sertçe masanın ayağına vurduÄŸunuzda bir ÅŸey hissediyorsunuz. Ä°ÅŸte o ÅŸeye acı diyoruz, ve o ÅŸey gerçekten var. Mr. Spock gibi "Acı zihinsel bir durumdur, istersem hissetmem." demek gibi bir yeteneÄŸimiz maalesef yok. Ha, tepkimizi azaltabiliriz, oturup aÄŸlamayabiliriz mesela; ama o anda o acıyı hissederken oturup da Russell'ı düÅŸünemeyiz, di mi? Beynimiz "ayak ÅŸerçe parmağıııııı!!!" diye bağırıp duruyor böyle durumlarda, ve kolay kolay da susmuyor. Ä°ÅŸte bunun kadar ÅŸiddetli ama sadece ruhsal olan bir acı olduÄŸundan emin deÄŸilim ben: Güçlü bir bünyenin filozofculuk oynayıp, "sorun deÄŸil bu, istersem unuturum" deyip de unutamayacağı bir acı var mı? Belirli ÅŸartlar altında (yalnızlık, sayrılık, abazalık gibi durumlarda) hakkaten dünyanın sonu gelmiÅŸ gibi hissediyoruz ama sonra dönüp bakınca 14'lük veletlerin komik aÅŸk acılarına benzemiyor mu bütün geçenler içimizden? 

[Genel/Geyik] [Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Ansiklopedik/Ä°ÅŸe Yaramaz Bilgi] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (2)

Takvim

Haz

Temmuz2012

AÄŸu

P

S

Ç

P

C

C

P

25

26

27

28

29

30

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

31

1

2

3

4

5

Bağlantılar

Epigraf
Karalamalar
Çiçek Güncesi
Sakız Kağıdı
Godot'yu Bekledim

Resim Galerisi

Arama

ArÅŸiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler
Genel/Geyik
Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri
Ansiklopedik/Ä°ÅŸe Yaramaz Bilgi
Hayat/Sürünme Tecrübeleri
Sanat/Manat/Edebiyat