Her Telden Bir Blog

Ana Sayfa || giriş

Kim, ben mi?
16 Eylül 2007 Pazar, 11:22

Cuma günü eski işyerimden bir arkadaşımdan e-mail aldım. Canım eski şirketimde benimle ilgili iki söylenti dolaşıyormuş: 1)başka işe geçti 2)evlendiği için ayrıldı. Haydi 1.yi anladım da 2.yi kim, nasıl, neresinden uydurmuş çok merak ediyorum. Valla harcanıyor o şirkette o hayal gücüyle; edebiyatla uğraşsın, senaryo yazsın...

[] [] | Gönderen: hande |  Yorumlar (0)

Ece
22 Nisan 2006 Cumartesi, 14:43

Geçen 1.5 yıl içinde birkaç kez fahri teyze olduktan sonra ilk defa fahri hala oldum. 1 Mayıs gibi beklenmekteydi kendileri. Tam da dün babasına bu aralar evden fazla uzağa gitmemesini, Ece Hanım'ın içeride sıkıldığına her an karar verebileceğini söylemiştim. (Sanırım ben erdim.) Bu sabah da "amca" olduğuma dair sms geldi. :)

Henüz resim yok. Emre yakında bir yerlere koyarsa ben de alırım. Önümüzdeki hafta sonu da Ece Hanım'ı ziyaret etmeyi planlamaktayım.

Babacığının blogundaki resmi


Hande Amca ile resmi

[] | Gönderen: hande |  Yorumlar (4)

Obua
16 Ocak 2006 Pazartesi, 13:54





Obua, sesini en sevdiğim çalgılardan birisi olmuştur. Hatta Hitnet'e de bir yazı yazmıştım yıllar önce. Bulabilirsem aşağıya ekleyeyim.

Obua dersi almak istiyorum. Böyle olunca da obua da almam gerekiyor tabii. Ama keman, piyano gibi birşey olsa kolay da, "obua" yani!

***

Obua sesini o kadar çok severim ki... Nereden çıktı şimdi bu? TRT2'yi açmıştım, baktım bir klasik müzik konseri var Aya İrini'den. Müziği dinledim. İlk başta Beethoven'mış gibi geldi, ama sonra Beethoven olamayacak kadar canlı ve neşeli olduğunu farkettim. Tamam Pastoral Senfoni var ama onu da zaten neredeyse ezberlediğim için o olmadığını hemen farkettim. Bu arada, siz siz olun, klasik müzik gurularından oluşan bir toplulukta "Pastoral Senfoni" demeyin, "Beethoven' ın 6. Senfonisi" deyin. 3. Senfoni Eroica'dır, Erotica değil; 5. Senfonisi de "tatata taaaam, tatata taaaam!" diye başlayanıdır. Hani şu köpekli filmin tanıtımında en başta çalan şey. O müzik eşliğinde bir Saint Bernard eniği basamakları "hev hev!" diyerek tırmanmaya çalışır. Bu arada daha önce adını duymadığım Lhasa Apso diye bir cins köpek varmış. Onun enikleri de çok şirin yaratıklar.

Beethoven dedim de aklıma geldi. Peanuts'ı bilirsiniz. Hani şu Charlie Brown ve arkadaşları, bir de köpeği Snoopy'nin olduğu çizgi roman. Çizgi roman denmez onlara ama ne denir peki? Neyse. Peanuts'da efsanevi aşk ilişkileri yaşanır. Bunlardan biri de Lucy ve Schroeder arasındaki ilişkidir. Lucy bu geleceğin ünlü piyanistine fena halde tutulmuştur. Belki de Lucy'nin en iyi huylu halini piyanoya dayanmış bir şekilde uzanırken, Schroeder'in dizinin dibindeyken görürüz. Schroeder ise sevmez Lucy'yi; Lucy dünyada kalan son kız olmadıkça onu sevmeyeceğini söyler. Lucy ona sorar "Dünyada kalan son kız ‘olsam bile’ mi, yoksa ‘olmadıkça’ mı?" Schroeder ikinci seçenek olduğunu itiraf eder ve Lucy "Hâlâ umut var!" diye bağırır. İşte kızlar bazen böyle salak olabiliyor, bu da benden bir itiraftı.

Bir başka çizgi şeridinde ise (bak bu gayet iyi oldu galiba) Lucy, Schroeder'in ilahı Beethoven'a lâf eder: "Beethoven hiç `Jingle Bells' i çalmış mı? Bence böyle bir parçayı çalamayacak kadar yüce olduğunu düşünmüştür de ondan..." Burada Schroeder çok sinirlenir ve piyanosunu Lucy'nin kolunun altından çeker ve Lucy tepetaklak olur. Son karede Lucy yerde yatarken şöyle der: "Eğer ben orada olsaydım derdim ki: `Hey Ludwig! Jingle Bells' i çal!' "

Dönelim konserimize... "Beethoven olamaz bu" dedikten sonra gerisi şöyle geldi: "Olsa olsa Mozart olur." Bir süre sonra bir adam çıktı, ki biz bu tür adamlara halk arasında "sunucu" deriz, ve çaldıkları şeyin Wolfgang Amadeus Mozart'ın bilmemkaç köhel sayılı senfonisi olduğunu söyledi. (Bakın, Mozart için de köhel sayılarını bilmeniz durumunda bayağı takdir kazanırsınız.) Benim de başım göğe erdi. Ama ben böyle bestecileri bilebilince çok mutlu oluyorum, özellikle de opera söz konusu olursa. Meselâ Verdi ve Puccini'yi tahmin edebiliyorum. Rossini ile Mozart' ı karıştırıyorum.

Bu senfoniden sonra başka bir eserine geçti. Bu seferki Obua konçertosuydu. Obuanın sesi çok güzeldir. Onun bir de ablası vardır, korangle veya chor anglais, onun sesi daha güzeldir. Pastoral Senfoni obuanın gösteri yapabilmesi için mükemmel bir fırsattır. Obuacı en çok alkışı alır. "Fantasia"yı bilir misiniz? Klasik müzik ile çizgi filmin mükemmel birleşimi. İşte orada Pastoral eşliğinde verdikleri mitoloji kesitleri vardır... Mükemmeldir... Orada minik minik satirler obua eşliğinde hoplayıp zıplarlar. Gerçekten de obua yaramaz bir küçük çocuğa benzer. Ablası ise daha olgun, duygusal bir genç kızdır.

Koranglenin mükemmelliğe eriştiği eser ise Rodrigo'nun Gitar Konçertosu'dur. Hatta konçertonun sonunda en çok alkışı korangle çalan kişi alır, gitarist de çatlar. "Korangle ne menem birşeydir?" diye soracak olursanız, şöyle diyeyim: hani Rodrigo'nun Gitar Konçerto'sunda insanın tüylerini diken diken edecek derecede duygulu bir üflemeli saz sesi gelir ya, işte o! Hani dinlerken oturur ağlarsınız bazen. Ben AKM'de ağlamıştım. Ama karanlıktı, kimse görmedi. Belki Handan sesini duymuştur. En sinir olduğum durum nedir biliyor musunuz? Böyle ağlarsınız ağlarsınız, eğer çok şiddetli değilse ses mes gelmez, sadece gözyaşları düşer... Onları da karanlık örter... Ama eğer çok şiddetliyse içinizi çekmek ihtiyacı hissedersiniz, hıçkıra hıçkıra bir hâl olursunuz... O kötü işte, fazla dikkat çekici. "La Boheme"de sanırım böyle ağlamıştım.

Rodrigo denince akla klasik gitar gelir. Klasik gitar deyince benim aklıma Francesco Tarrega gelir ya neyse. Ben Francesco amca ile beş sene önce tanışmıştım, klasik gitar dersi aldığım zaman. Bizim gruba Özgür diye birisi geliyordu. Askere gidecekti, şimdi neler yapıyor acaba? Öbür gruba da Savaş Bey gidiyordu. Savaş Bey aslında İnşaat Mühendisi idi sanırım, ama hem Türkiye'de, hem de yurt dışında adı bayağı bilinirmiş klasik gitarcılar zümresinde. Hatta Arjantinli bir gitarist onun adına bir parça da bestelemiş.

Geçen gün bizim Kültür Sanat Birliği'nin kapısında bir yarışma posteri gördüm. Uluslararası Klasik Gitar Yarışması... "Savaş Çekirge Anısına"... Çok üzüldüm, ölmüş adamcağız. Çok da yaşlı değildi. Elinde gitarı ve boynunda mütemadiyen asılı olan ipten zincirin ucundaki hipermetrop gözlüğü ile hatırlıyorum onu. Ya "canım" ya da "hayatım" sözcüğünü çok kullanırdı. Kursa başlamadan önce kulak sınavı yapmışlardı, o şekilde öğrenci alacaklardı. Ben o sınavda abartmıştım, önce tek ses basmıştı Savaş Bey, sonra iki, üç, dört... ses birlikte. Altı mı yedi mi ne basmıştı da ben ancak orada takılmıştım. Savaş Bey "Bu biraz zordu!" demişti gülerek. Sonra birgün birlikte otururken benim o günkü performansımın "idare eder" olduğunu söyleyip, arkasından da bir kahkaha patlatıvermişti...

Eh, obuadan nerelere gelmişiz... Konser de bitti zaten. Demin Kanal 7'deki Saz Peşrevini duyunca durakladım orada. “Kültür Şoku” mu? Ya da Ahmet Hamdi gibi bir çelişki mi bendeki de? Ben Wagner de dinlerim hem. Çok sevmem, o ayrı mevzu...

4.10.98

[] [] | Gönderen: hande |  Yorumlar (5)

Takvim

Aralık2007

Oca

P

S

Ç

P

C

C

P

27

28

29

30

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

31

Bağlantılar

Resim Galerisi

Arama

Arşiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler