Ataraksiyon 
 4 Mayıs 2014 Pazar, 16:20 
	   Gelenek oldu, neden artık yazmadığımı analiz ederek baÅŸlayalım: Bir  ben deÄŸilim aslında bu bloga artık eskisi kadar yazmayan - ÅŸöyle bir  komÅŸularıma baktım da, yavaÅŸ yavaÅŸ herkesin yazma sıklığı azalıyor  sanki. Facebook duvarı en azından benim için buranın yerini almış biraz  geçen yıllar içinde, boÅŸ geyiklerimi orada sürdürüyorum. Buraya da binde  bir yazacak daha uzun bir ÅŸey olunca dönüyorum.  
 
   Neyse  efendim, günümüzün konusu ataraksiya kavramı. Kendileri Yunanca'dan  geliyorlar, Türkçe'de en yakın karşılıkları ise 'dinginlik'. Bizim  zevk-sefa düÅŸkünü bildiÄŸimiz Epikür'ün peÅŸinden koÅŸtuÄŸu his aslında  buymuÅŸ.  (Bu arada Epikür bana manikür-pedikür gibi bir ÅŸeyi çaÄŸrıştırdı  bir an, rezil bir espri ama yapmadan geçecemedim.) EndiÅŸeden, kaygıdan  uzak bir ruh halini anlatıyor bu kelime. NeÅŸe ya da zevk içermek zorunda  deÄŸil, zurnanın zırt dediÄŸi yer de bu sanırım; yani  pek o kadar 'aktif' bir his deÄŸil ataraksiya, daha çok oturup sessizce  hissedilen bir ÅŸey. (Bu açıdan biraz 'keyif'e benziyor denilebilir ama  çok alakalı deÄŸil.)  
 
   'Eskiler' arasında ataraksiya durumuna  eriÅŸmenin iki yolu olduÄŸuna inanılmış ana olarak. Stoacılar dediÄŸimiz,  dallamanın önde gideni olan ve hala ahlak deyince  insanların ilk aklına  gelen "kendine hakim ol, seviÅŸme, hatta çok yeme" gibi düsturları  düÅŸünsel tarihe sokan -ya da en azından yerini saÄŸlamlaÅŸtıran- bu  amcaların ataraksiyasına giden yol dünyaya tepeden bakmaktan geçiyor.  EÄŸer dünyada elde edebileceklerinizin bir önemi olmadığına inanırsanız  endiÅŸe duymanın ne kadar boÅŸ olduÄŸunu anlarsınız diyorlar. Semavi  dinlerin en azından çoÄŸu ucuz yorumları da aslolanın bu dünyadan öte bir  yerde olduÄŸunu, haliyle bu dünyanın boÅŸ olduÄŸunu pompalayarak dünyadan  elini eteÄŸini çekmiÅŸ ermiÅŸlerin dingin huzurunu överler. BildiÄŸimiz,  tanıdığımız bir ÅŸey bu haliyle ataraksiya. Kedinin ulaÅŸamadığı ciÄŸere  pis demesinin biraz daha karmaşık hali sadece.  
 
   Ama huzura  ulaÅŸmak için eriÅŸemediÄŸin, ya da istediÄŸin gibi olmayan ÅŸeylerin önemsiz  olduÄŸuna inanmak açıkça hile yapmak deÄŸilse nedir? Aslolan, ki Epikür  de nispeten bu yönde bir yoruma sahip, dünyayı olduÄŸu gibi kabullenip,  arzularının, eriÅŸemediklerinin, ve hatta dünyadaki kötülüÄŸün -farkında  olup-; bunların tamamını olduÄŸu gibi -kabullenmek-ten geçiyor. En  karanlık günde bile bir "C'est la vie..." ya da bir "Hayat zor..."  çekip; sinirlenmeden, kafaya takmadan; herkese, her ÅŸeye "hepinize iyi niyetle gülümsüyorum" diyebilmekte aslında erdem.  
 
    Tabii kolay deÄŸil bunu yapmak; hatta insani olarak mümkün mü ondan bile  emin deÄŸilim. Eninde sonunda sınırını zorlayan birÅŸeyler çıkıyor  insanın: Mesela sevdiÄŸin bir ülkenin  insanlarının bir yarısı ısrarla hiç olmayacak bir adama oy verince, öbür  yarısından çıka çıka iyi eÄŸitilmiÅŸ bir ÅŸempanzenin düÅŸünsel derinliÄŸine  sahip siyasi yorumlar çıkınca; ömrünü bir  ideale adamış görünen insanların (mesela biz fizikçiler?) egodan baÅŸka  bir ÅŸey kovalamadığını görünce; bir ÅŸekilde kendi kendini hayal  kırıklığına uÄŸratınca; ya da sevdiÄŸin birisi  (ah ÅŸu kızlar!) uygun bir yerine uygun ebatlarda bir bıçak  sokunca...insan ister istemez sinirleniyor. Sonrasında sinir ya da  hiddet zamanla geçip gitse de illa bir kırgınlık kalıyor; ve iÅŸte bu kırgınlık zorlaÅŸtırıyor "Bu da böyleymiÅŸ..." deyip yolumuza devam etmeyi.  
 
   Cümleten kolay gelsin efendim.  
 
[Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Ansiklopedik/İşe Yaramaz Bilgi]  | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (2)
   | 
Yorumlar  | 
Sana cevaplar hazırladım...   [Emre Sururi,  6 Mayıs 2014 Salı, 23:47] 
Merhaba Sevgili T., 
 
Şimdi kalkıp da elinde/duvarında kapı gibi felsefe diploması olan biriyle aşık atacak değilim, o yüzden gittim, kirvem Şopi'nin kapısını çaldım, sana laflar hazırladı...  
 
diyecektim ki, bir türlü onca ahkam kipatının içinde aradığım yeri bulamadım (aradığım yer, Şopi'nin kahvede mucize traş bıçağı satmaya hazırlanan Ziya misali, coşkulu bir taksimden sonra ("hayat vırvır, zırzır, vs.."), bir anda çantasından çıkardığı o pek bayıldığı Buda'nın maharetlerini, nasıl da çitilemeden Nirvana'ya erdirdiğini ballandıra ballandıra anlattığı yer idi), o kısmı bulamayınca tekrar kapısını çaldım, öğüt istedim, senin de tahmin edeceğin üzere "istemezsen ihtiyaç duymazsın, yokluğunu da hissetmezsin" dedin, ha bir de: "hayata köpek çektir, o senin peşinden koşsun, sakın ha yüz verme!" dedi. 
 
Bazen içimden öyle bir geliyor ki... Neyse, boşver, bir sigara ver bana. (kaynakça: http://www.youtube.com/watch?v=-ggXdDFkcbI)
  | 
Sen haksızsın Sururi...   [Turan,  9 Mayıs 2014 Cuma, 17:23] 
"Kahvede mucize traş bıçağı satmaya hazırlanan Ziya" ile bizim Ziya'nın bir alakası var mı acaba; bizimkisi de birgün fiziği bırakırsa bu işlere girer mi, ne dersiniz?  
 
İçinizden geleni merak etmekle birlikte tavsiyenize uyarak boşveriyorum; sigaraya başladım başlayacağım zaten, bir tane beraber yakalım da iş güç stresini de atalım.  
 
(Bu arada Şopi iyi demiş ama kendisini ezik saydığımdan prensip olarak takdir edemiyorum, kusuruma bakmayın. :P ) 
  | 
| 		 |