Seksen Günde Devri Alem

Ana Sayfa || giriÅŸ

Hayat & Memat.
7 Ekim 2007 Pazar, 00:18

Gerek hayatımın en yüksek iş yüklerinden birine tabii olmam, gerekse blog sunucusunun çökmüş olması nedeniyle bir süre yazamadım...bir özet geçelim bakalım...

* Burda Sakarya yok. Nevizade de yok, Tunalı Hilmi de yok. Hiçbiri için yanıp tutuşmazdım ama gene de arıyor insan.

* Geçen Türk arkadaşlardan birinin evinde çalıyordu: Bir gün Funda Arar'ı özleyebileceğimi hiç zannetmezdim. (Daha iki ay oldu be!)

* Son zamanların en çok sevindiğim üç şeyi (herhangi bir sıralamaya tabii olmaksızın): Tezimin makalesinin Phys. Rev. A hakeminden iki günde (oha) onay alması, koptuğumu zannettiğim eski bir arkadaşla tekrar bağlantıya geçebilmiş olmam (yaşasın internet), bir de ekmekten anlamayan bu insanların memleketinde İtalyan ekmeği adı altında yenilebilir bir beyaz ekmek bulmuş olmam.

* Geçen gün asistanlığını yaptığım dersin sınavı vardı. İlginç bir geleneğe uyarak 10 kadar asistan ve 5 kadar prof toplandık, gece 2'ye kadar sınav kağıtlarını okuyup ertesi sabah geri dağıttık. Hasta mıyız neyiz ya? Hoca bir de "3'te biterse şanslıyız." diyordu...

* İtalyan pizzaları Amerikan pizzasını katlar.

[Hayat/Sürünme Tecrübeleri] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (2)

SoÄŸan
8 Ekim 2007 Pazartesi, 04:06

* Dün soğan soyarken derin felsefi düşüncelere gark oldum yine...soğan soymak çok açıdan hayata benziyor. Mesela mükemmel olmak imkansız, ama işi savsaklarsanız, yani "Amaaan boşver, kabukla beraber dıştaki iki katı daatarım çöpe." derseniz her şey çok kolay. Soğan soymak da hayat gibi: ananızı ağlatıyor. Burda kinaye midir nedir onu yapmış oldum sanırım; 50 yıllık ev kadını annem bile hüngür hüngür ağlar çok zaman elinde bıçakla. Acıyla lezzet hayatta da yemekte de genelde beraberdirler. Vs, vs.

* Hangi akla hizmet bilmiyorum bir dalgınlık anımda buzdolabındaki yumurtaları buzluğa atmışım. Beyazları kristallenmiş gibi görünüyordu ama pişirince bir sorun çıkmadı...yani en azından şimdilik zehirlenmedim, sabaha kadar ne olur bilmiyorum.

* Asimov'un Foundation'larını okuyorum sıradan; üç tanesini devirdim. Kendisini eskiden çok severdim ama üç kitabını okumama rağmen burda hiç alıntı yapma ihtiyacı hissetmiyor olmam sanırım adamın edebi derinliğini pek takdir etmediğim anlamına geliyor. Tamam iyi güzel yazıyor, tamam bazı konularda hayal gücü de fena değil; ama şöyle oturup bakınca yazdıkları ne öyle pek derin şeyler, ne de edebi bir haz veriyor sanki. Polisiye roman gibi bir şey, çıtır çerez ayağına okuyorsun, bitiyor. Ama bir Le Guin öyle midir, bir Dune öyle miydi? 'Kaplan Kaplan' da eski, 'Cesur Yeni Dünya' da eskiydi.

[Genel/Geyik] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

Ä°thaka
13 Ekim 2007 Cumartesi, 17:06

Ä°THAKA

İthaka'ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
Ne lestrigonlardan kork,
ne kikloplardan, ne de öfkeli Poseidon'dan.
Bunların hiçbiri çıkmaz karşına,
düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu
ince bir heyecan sarmışsa eğer.
Ne Lestrigonlara rastlarsın,
ne Kikloplara, ne azgın Poseidon'a,
onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,
kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.

Dile ki uzun sürsün yolun.
Nice yaz sabahları olsun,
eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde
önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!
Durup Fenike'nin çarşılarında
eÅŸi benzeri olmayan mallar al,
sedefle mercan, abanozla kehribar,
ve her türlü başdöndürücü kokular;
bu başdöndürücü kokulardan al alabildiğin kadar;
nice Mısır şehirlerine uğra,
ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerinden.

Hiç aklından çıkarma İthaka'yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
Ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonunda kocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka'nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir ÅŸeyi yok bundan baÅŸka.

Onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini
İthakaların.


Konstantin Kavafis (1911)
(Çeviren: Cevat Çapan)


İthaka dediğimiz aslen bir Yunan adası. Amerika'da da ayni isimde bir şehir var. Kendisi benim yeni evim oluyor. Ve evet: Aldanmış sanmıyorum kendimi.

[Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (1)

Ivır Zıvır
13 Ekim 2007 Cumartesi, 20:49

* Bir önceki yazı ile ilgili olarak: Tercümana sadık kaldım ama 'kiklop' falan lafları da çok komik duruyor, di mi? Kiklop bizim bildiğimiz tepegöz, lestrigon dediğinin Türkçesi var mı bilmiyorum ama bir nevi insan yiyen devmiş onlar da. Bildiğiniz üzere Poseidon (ben Poseydon demeyi tercih ederdim) da denizlerin bilmemnelerin Tanrı'sı, kıl olduğu adamın gemisini batırıyor.

* Burada "hava buz gibi" dedikten sonra birden ortalık ısınmıştı tekrar. "Ithaka'da böyle son bahar göremezsin, tadını çıkar." diyordu herkes. Nitekim dün itibariyle kalorifer yakmaya başladık. Donacağız.

* Arkadaş durumum fena değil. En azından geçmişteki benzer ortam değiştirmelerde yaptığımdan çok daha hızlı adam ve düzgün adam buluyorum gibi görünüyor. Elbette daha herkesle yeni tanışıyoruz, emin konuşmak için çok erken.

* Yemek konusunda da ilerleme var. Artık mutfağı daha az kirletiyorum en azından.

* Güllüoğlu New York'a şube açmış, internetten baklava isteyebiliyorsunuz. Zaten kargo parasına kıymadığım için pek taze ulaşmadı elime, şimdi de buzdolabında tutuyorum ama çıkarıp mikrodalgaya koyunca fena olmuyor yine. Elbette ısıtmamaya çalışıyorum. Sadece donan tereyağını eritiyorum. Kristallenen şekeri geri döndüremiyorsunuz zaten mikrodalgada.

* Gjetost diye bir Norveç peyniri var, bittim ben ya...yağlı, hafif de şekerli galiba. Ama çooook güzel.

* Burdaki küçük "liquor shop"larda rakı bulunabiliyor. İlginç.

[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

Okyanus
19 Ekim 2007 Cuma, 02:47

Hayatta pek sık karşımıza çıkan 'büyük denizde küçük balık mı, küçük denizde büyük balık mı' sorusuna Şebnem Ferah yorumu. Ben sevmeye başladım bu hatunun müziğini.

Önümde ağır bir kapı,
ardında okyanus var.
Ben zaten suda doÄŸmuÅŸum,
kapıyı açmam gerek.

Ä°ÅŸte o an biri geliyor,
tutuyor kulağımdan.
Gözü anahtar değilinde,
"bak" diyor "sadece burdan".

"Bırak" diyorum "o küçücük resmi,
yetmez bize bu küçük esinti.
Nerde törpülendin böyle?"
"Olmaz" diyor tutup ayak bileÄŸimi.

Şimdi önümde ağır bir kapı,
ardında okyanus var.
Bir de bileğimden biri çekiyor,
benimse kapıyı açmam gerek.

"Bak" diyorum, "koca dünyaya,
burdan derhal çıkmak gerek.
Bari çekme bileğimden,
benim her şeyi görüp öğrenmem gerek."

Bir ileri bir geri
her adım bu kapının ardı demek.
Sonunda boÄŸulmak olsa da
benim o sularda yüzmem gerek.

Anahtar deliğinden görünen
bu küçücük manzara
sana yetiyorsa yetsin,
benim o sularda yüzmem gerek.


Ayrıca belirteyim, "Nerde törpülendin böyle?" sorusunu başkalarından çok kendime soruyorum bu aralar...büyümek dedikleri buysa eğer, hakkaten de insanların çocuk kalması çok daha iyi olurmuş.

[Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

Takvim

Eyl

Ekim2007

Kas

P

S

Ç

P

C

C

P

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

31

1

2

3

4

Bağlantılar

Epigraf
Karalamalar
Çiçek Güncesi
Sakız Kağıdı
Godot'yu Bekledim

Resim Galerisi

Arama

ArÅŸiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler
Genel/Geyik
Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri
Ansiklopedik/Ä°ÅŸe Yaramaz Bilgi
Hayat/Sürünme Tecrübeleri
Sanat/Manat/Edebiyat

Sonraki->