Seksen Günde Devri Alem

Ana Sayfa || giriÅŸ

İçimizdeki Şeytan - 2.
10 Eylül 2006 Pazar, 11:20

Bana mahsus zannederdim ama sanırım her insanda, kendisine sebepsiz yere iyi davrananlara karşı hissedilen bir şüphe, bir paranoya var. "Bu adam/hatun niye böyle yaptı şimdi, ne çıkarı var ki benimle ilgili?" falan diye düşünmeyen varsa aranızda önünde saygıyla eğiliyorum. Benim öyle insanları peşimden sürükleyecek kadar param olmadığı aşikar sanırım. E cinsel yönden de istimara uğrayacak bir tarafım olmadığına göre, şöyle bir bakınca kimsenin bana iyi davranmak için öyle gizli kapaklı bir sebebi olması mümkün görünmüyor. Olsun ama, paranoyaklık değil mi; kıllanıyorum bazen işte... Sabahattin Ali'nin daha önce de bahsi geçen kitabında da var konuyla ilgili birşeyler (gerçi burda adamın en azından kıskanacak bir eşi var olsun, durum yine de benzer). Bakalım kahramanımız kendisine borç veren arkadaşına nasıl teşekkür ediyor.

"Peki... Sen ne yapacaksın? Sana bir şey kalmadı ki... Azizim, bu ne fedakarlık!.. Ben bir insanda bu kadar iyilik bulunabileceğine inanayım mı? Belki başka zaman inanırdım... Fakat bugün... Bugün inanmak mümkün mü? Bir insan diğer bir insana kötülükten başka ne yapabilir? Kimi kandırıyoruz? Bana öyle riyakar gözlerle bakmayın! Masum tavırlar beni deli ediyor. Ben de sizin gibi masum suratlar almasını bilirdim... Ama bu suratın arkasında ne saklı olduğunu da biliyorum. Anlıyor musunuz? İnsan dedikleri mahlukun bütün çirkef taraflarını artık gördüm. Burun buruna nefesini koklayarak gördüm. Hiçbir evliya benim karşımda maskesini muhafaza edemez... Sen Bedri, sana hiçbir fenalık yükleyecek değilim... Olduğumuz gibisin... Fazla bir tarafın yok... Ama karşımda böyle fazilet heykeli gibi durma... Masanın üzerine koyduğun üç yeşil kağıt sana bu kadar cesaret vermesin... Anlıyor musun? Karanlık odalarda baş başa oturduktan sonra bu saf çocuk çehreleri gülünç oluyor. Siz ne dersiniz küçükhanım?.. Bunları pek mi ustaca buluyorsunuz?.."

(...)

Ömer biraz durduktan sonra tekrar bağırmaya başladı:
"Size doğrudan doğruya ve bir vakaya dayanarak hücum etmiyorum. Yalnız insanlara itimadım yok... Hele dostluğa, hele arkadaşlığa... Asla inanmıyorum... Bundan sonra inanamam da..."



NOT 1: "Sana hiçbir fenalık yükleyecek değilim... Olduğumuz gibisin... Fazla bir tarafın yok..." Daha ne diyeyim ben? Adam toptan ümidi kesmiş insanlıktan.
NOT 2: Yok yok, bu kadar kötü değil di mi gerçekten de durumumuz?
NOT 3: Bu yazdıklarımdan sonra siz de kıllanıp bana kötü davranmaya kalkmazsınız di mi?
NOT 4: Günün şarkısı gene Hansi Abi'den gelsin: "There is a demon, an evil mind, inside us. Oh, I know, I know..."

[Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

İçimizdeki Şeytan - 3.
12 Eylül 2006 Salı, 15:25

Geçen günkü yazıda bahsetmeyi unuttuğum iki ihtimal daha var: Ya bir şekilde hakkaten acınacak haldeyim ve bana acıdığınız için böyle davranıyorsunuz, ya da değişik bir eğlence anlayışınız var ve hepiniz bir oldunuz benimle dalga geçiyorsunuz.

Tabii, oturup şöyle bir bakınca benim paranoyak olmam daha büyük bir olasılık kesinlikle.

[Genel/Geyik] [Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

Turunç Bilmemne Enstitüsü Notları.
13 Eylül 2006 Çarşamba, 13:04

* Tam bir anti-kafein insanı olan ben su içmeyi unuttum, gün boyu çay ve kahve içiyorum. İlk gün aldığım şişe suyunun son kalanını gözlüğümü temizlemek için kullandım. (Musluk suyu aşırı kireçli, gözlükte bir sürü leke bırakıyor. Zaten saçım da keçe gibi oldu.)

* Sınıfın deniz manzarası var, muhteşem bir koyu tepeden görüyoruz. Ama perdeler genelde çekili.

* Açık havada ders yaptık pazartesi günü gece 11'e kadar. En önemli sorun rüzgarın projeksiyon perdesini ve beyaz tahtayı devirmesi. İkinci en önemli sorun derse fazla ilgi gösteren bir kedi. (Yemekhanede de rahat vermiyor hayvan herif.)

* Kısa sürede arkadaş olabilme kabiliyetinin yaş ilerledikçe kaybolduğunu zannediyordum; yanılıyor olabilirim.

* Şu Wicked Witch şarkısı dilime fena dolandı bugünlerde: "Thiiiiis is the end of aaaaaaall the miracleeeeeees..."

* Sabahattin Ali'nin kitabı bitti, siyasi sakıncayı göremedim hala. Bir alıntı daha yapabilirim buraya, tabii üşenmezsem.

* Kuantum Hall olayında akım incompressible strip'lerden akıyormuş. (Ne demekse.)

* Merkeze inmek için patika bile denilemeyecek kayalık bir yoldan bayır aşağı vurmanız gerekiyor. Zevkli. Tek başıma ve biraz da koşarak indim, daha da zevkli oluyor. (Bir yerimi burkar ya da kırarsam tadarım asıl zevki, di mi?)

* Dönüş biletini tez zamanda ayarlamam lazım.

* Fizikçiler fabrika gibi tütüyorlar, sigarayı bırakmış olanlar tekrar başladı, sıra benim gibi masumlarda.

* "The wicked wiiiiitch is deeeeaaaaaaad, the wickeeeeeed wiiiiiiitch issss deeeeaaaaaaaaaad..."

[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

Göz.
19 Eylül 2006 Salı, 18:08

Bilmeyenler için söylüyorum, bendeniz henüz kör derecesinde olmasam da gözlüksüz sokakta kolay kolay dolaşamayacak kadar miyopum. İleri derecede miyop olan insanlarda, gözdeki deformasyona bağlı olarak retinada (gözün algılayıcı hücreleri barındıran arkadaki tabakası) zarar oluşması mümkün ve muhtemeldir derler, ben de inanırım. Haliyle de düzenli olarak kontrollerime gidiyordum ama 'o gün'ün geleceğine pek ihtimal vermiyordum.

Dünkü kontrolümde doktorum uzak okuma becerimi test ettikten sonra gözüme o soğan doğramaktan çok daha fazla acı veren damlayı damlattı ki göz bebeklerim kafam kadar büyüsün ve de göz diplerimi rahatça inceleyebilsin. Bilenler bilir, "Güneş'e çıplak gözle bakmayın gözünüzden alevler çıkar!" diyen o göz doktorları retina kontrollerinde gözünüze parlak mı parlak bir ışık tutarak bakarlar. Bundan amaçları hakkaten daha iyi inceleme yapmak mı yoksa normale dönene kadar etrafa gözlerini kırpıştırarak komik komik bakan hastalarla dalga geçmek midir bilmiyorum. Neyse. Pek sevgili doktorum geçen kontrolde de birkaç oluşum farkettiği sağ gözümde bu sefer bir 'at nalı' buldu. Müdahale edildiği takdirde kesinlikle tehlikeli bir şey değilmiş. Müdahale dediğimiz de lazeeeeeeeeer... Yani şu Uzay 1999'da ya da Uzay Yolunda (gerçi orda adı fazer'di) uzaylıları buharlaştırmak için kullandıkları şey. Makus talihime boyun eğdim; randevu falan da gerekli değilmiş, 15 dakika 'lazer sırası' bekledikten sonra 30 saniyede falan işimi hallettiler. Bu sırada aletten bakan öğrenci bir kızı retinamın güzelliğiyle oldukça etkiledim sanırım. Yalnız lazerin kendisinden midir yoksa o anda birden ilahi nura mı ulaştım bilmiyorum, yeşil ve aşırı parlak bir ışık gördüm - ki bu yüzden olsa gerek, operasyondan sonra 30 saniye kadar sağ gözüm her şeyi mor gördü. Eğlenceliydi, ama denemenizi önermem. Şimdi iyiyim, rahatım (sanki önceden değildim). Bir süre ağır kaldırmamam lazım ama onun dışında hiçbir etkisi yok.

Bu da böyle bir sağlık maceramdı işte. Demem o ki siz siz olun, en azından yılda bir falan gözlerinizi adam gibi kontrol ettirin; hele hele miyopsanız.

Aslında benim aklımda hep azı dişlerimden birinin gayet felsefi macerasını ve de bana öğrettiği derin şeyleri yazmak vardı ama kısmet gözümeymiş...

Not: Bu arada elbette önemli bir şey bu operasyon sırasında kafanızı - gözünüzü oynatmamanız. Ben bunu bir kere yaptım. Bir şey olmadı gerçi ama "Sarı noktayı yakmadım, değil mi?" diye espri yapmaya çalıştığım doktorum "Heh heh heh," diye güldükten sonra "hiç komik değil." diyerek beni acayip bozdu.

[Ansiklopedik/Ä°ÅŸe Yaramaz Bilgi] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (2)

Arap Saçı.
22 Eylül 2006 Cuma, 10:34

Bazı şarkılar vardır, siz küçükken acayip popüler olmuştur ya da çok daha önceden klasikleşmiştir, haliyle de ömrünüzün önemli bir kısmı bu şarkıları sağda solda dinleyerek geçmiştir; artık kabak tadı gelmiştir, içiniz bayılmıştır. Sonra bir gün biryerlerden elinize geçince bunların mp3'ü, "İşi gücü bırakıp hakkaten dinliyim şu şarkıyı." der, sesi açar, sözlere dikkat ederek falan ilk defa dinlersiniz. Ve de aslında yıllardır hiç dinlememiş sayılmanız gereken o şarkı bu sefer acayip sarar, zaten hafızanızda çoktan yer etmiş melodisi dilinize dolanır, Winamp'ınız tekrar tekrar aynı şarkıyı çalmaya başlar. Mesela Sezen Aksu'nun çoğu şarkısı bana bunu yapmıştır; Gülümse'yi, Küçüğüm'ü gerçekten keşfedeli bir iki sene ya oluyor ya olmuyor. (Onno Tunç'a neden büyük adam dediklerini biraz geç anladım yani.)

Son zamanlardaki takıntım Erkin Koray'ın 'Arap Saçı'sı. Marmaris'ten beri, beni benden çalarak kaybolup giden yıllara şarkı söyleyip duruyorum. Başlarda iyi ve güzeldi ama artık rahatsızlık vermeye başladı, arap saçına döndüm; bir şekilde çözebilecek olan varsa tavsiyelerini dinlemek isterim.

(Okuyucudan gelmesi olası bir yanıt "Çivi çiviyi söker." olabilir, di mi?)

[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

Takvim

AÄŸu

Eylül2006

Eki

P

S

Ç

P

C

C

P

28

29

30

31

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

1

Bağlantılar

Epigraf
Karalamalar
Çiçek Güncesi
Sakız Kağıdı
Godot'yu Bekledim

Resim Galerisi

Arama

ArÅŸiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler
Genel/Geyik
Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri
Ansiklopedik/Ä°ÅŸe Yaramaz Bilgi
Hayat/Sürünme Tecrübeleri
Sanat/Manat/Edebiyat

<-Önceki || Sonraki->