Çiçek Güncesi / Nergis

Ana Sayfa || giriş

Dutch
16 Aralık 2007 Pazar, 00:07

Her gördüğü yazıyı okuma takıntısı olanlardanım. Tabelalar, vitrinlerin köşesine yapışmış çıkartmalar, yere düşmüş poşetler, otobüs duraklarındaki çizelgeler.. Türkçe filmin üstünde (altında) Macarca altyazı olsun, illa okurum satır satır. Okuduğunu anlamamak da hiç hoş bir şey değil. Neyse ki alfabe aynı, Japonya'ya gitseydik nasıl olurdu kimbilir! Bazı kelimeler de çok benziyor İngilizce'ye, aşağı yukarı tahmin edilebiliyor (hatta emin olunuyor). Mesela Ece'nin kitabının ilk sayfasını açıyoruz:

Er was eens een prinsesje (There was once a princess)
en haar naam was Pom Ti Dom (and her name was Pom Ti Dom)
Ze had oranje haren... (She had orange hair)


Böyle devam etmiyor tabii. Bir kere sesli harflere zaafları var. J'ye çok düşkünler ve her yere 'R' sokuşturuyorlar. Böylece bazı kelimeler tanınmaz hale gelirken, bazıları da çok uzun ve korkunç görünüyor. Böyle böyle çözmek epey zaman alacak ve okumayı söksem de konuşamayacağım telaffuz problemi yüzünden, o nedenle ilk hedefim Hollandaca kursu. Ocak'ta başlamayı planlıyorum. O zaman Pom Ti Dom'un sonunu da merak etmekten kurtulacağım...

Bu arada, turuncuya 'oranje' diyorlar, gayet normal ama portakal 'sinaasappel'. Portakal elması gibi bir şey anladığım kadarıyla. Bu elma da galiba yemiş gibi bir anlama sahip. Pineapple, pomme de terre, yer elması (burada bir çeviri karışıklığı da olmuş olabilir tabii) gibi örneklere bakılırsa..

İki de link vereyim bari: http://uncyclopedia.org/wiki/Dutch#The_Dutch_Language ve http://uncyclopedia.org/wiki/Dutch_grammar

[Bır bır bır] [Okur Yazar] [Delft'te] | Gönderen: nergis |  Yorumlar (1)

Roald Dahl
23 Ocak 2007 Salı, 23:44

Ailecek severiz kendisini. Evvelki yaz ODTÜ'nün kütüphanesinde tatilde okumak için bir şeyler ararken bulduğumuz (büyükler için yazılmış hikaye) kitabını Emre de ben de bayılarak okumuştuk. Hatta okul zamanından aklımda kalmış bir kaç hikayeye rastlamak çok güzel bir sürpriz olmuştu. Evdeki ortaokuldan kalma The Wonderful Story of Henry Sugar, Charlie and the Chocolate Factory ve Charlie and the Great Glass Elevator ile devam ettim ben sonra. James and the Giant Peach'in de filmini seyrettik. Hepsi güzeldi, en çok da şu adını hatırlamadığım kitap. Pazar günü ilk kez girdiğimiz Tunalı'daki dev D&R'ın çocuk katında bulduğumuz kitabı o yazmamış ama bir Roald Dahl kitabı:

kapak

Roald Dahl'ın kitaplarında geçen yemeklerin tarifleri. Adından da anlaşılacağı gibi, bir de 'Revolting Recipes' varmış. İçindeki tariflerden biri 'A Plate of Soil with Engine Oil'. Tam Calvin'e göre bir yemek! Tarifler de, çizimler de çok güzel. Yani insanı zorla mutfağa sokuyorlar. Şu ölçeklerin Türkçelerini bir bulayım bakalım..

[Bır bır bır] [Okur Yazar] | Gönderen: nergis |  Yorumlar (5)

Haruki Murakami - 2
5 Ocak 2007 Cuma, 22:25

The Wind-Up Bird Chronicle'ı okuyorum. Ece'nin uykudan önceki süt seanslarıyla paralel olarak günde üç kere yirmişer dakika okuyabildiğimden, biraz yavaş ilerliyorum doğal olarak! (Aslında bir saat ediyor, hiç de fena değil..) Biraz fazla tekrar var, bir de uzatıyor bazen. Yine dandik son beklentisi belirdi bende. Bu sefer de sonunda hiç bir şey olmayacak, öylece bitiverecek gibi geliyor ama Emre kesinlikle öyle bir durum olmadığı konusunda garanti veriyor. Öyledir o zaman, heyecanla bekliyoruz. Alıntı yapıyorum, betimlemenin güzelliğine bakın diye:

... The hint of a smile played about his lips, as if he had just heard a joke and was smiling now in the most natural way. Nor had the joke been a vulgar one: it was the kind of elegant pleasantry that the minister of foreign affairs might have told the crown prince at a garden party a generation ago, causing the surrounding listeners to titter with delight. (...) He looked at me with eyes narrowed as if to apologize for being unable to speak because of the nervous black panther sleeping by his side.


... The pleasant smile had begun to play about his lips again, appearing and disappearing with all the naturalness of a seaside cave at the mercy of the waves.

Okurken durup, "Ben ne güzel bir şey okuyorum." dedim. İnsan bir kitaptan daha ne ister?

[Bır bır bır] [Okur Yazar] | Gönderen: nergis |  Yorumlar (0)

Haruki Murakami
26 Kasım 2006 Pazar, 23:29

Walter Benjamin demiş ki:
"Hayatta telafi edilemeyecek şeyler vardır. On beş yaşında evden kaçmamış olmak gibi!"

Ben de Ece Temelkuran'ın bir yazısında rastlamıştım, 'Kafka On The Shore'u okumaya başlayınca hatırladım. Murakami'nin Kafka'sı da on beş yaşında evden kaçıyor. Lise-1 diye düşünürsek, çok da küçük değil aslında. (Tabii Ece 15 yaşına gelince görürüm küçük mü değil mi:)) Neyse, çabucak bitti kitap, heyecanla okunuyor. İki bölüm halinde devam ediyor -Emre'nin söylediğine göre diğer kitapları da böyle iki parça ilerliyormuş. Çok heyecanlı bir yerde bitiyor chapter, şu bölümü atlayayım da devamını okuyayım diyorsun ama şöyle bir bakınca o bölümü de merak ediyorsun ve hiç atlamıyorsun, sonuna kadar da böyle gidiyor. Güzel bir şey... Yalnız sonunun uyduruk olacağından korkmuştum biraz ("Meğer hepsi rüyaymış." gibi, hiçbir şeyi açıklamadan bitecek gibi gelmişti), öyle olmadı. Yani açık yerler kaldı ama o kadar uçtuktan sonra ancak o kadar toparlanır herhalde! Sonra da 'Tony Takitani'yi okudum, merak ediyordum. Çok farklıydı romandan, şahsen çok beğendim. Dümdüz başlıyor, birden hızlanıp hareketleniyor, yavaşlayıp tekrar dümdüz bitiyor. Bu ne demek şimdi, hikayenin grafiği gibi bir şey. Neyse, sırada 'Wind Up Bird Chronicle' vardı ama o gelene kadar hikayelerini okuyacağım. Bakalım diğerleri nasıl?

[Bır bır bır] [Okur Yazar] | Gönderen: nergis |  Yorumlar (0)

Noble Architects
18 Ekim 2006 Çarşamba, 22:18

‘İstanbul Hatıralar ve Şehir’in son bölümlerini okuyordum Emre Orhan Pamuk’un Nobel aldığını haber verdiğinde. Annesine mimar olmak istemediğini, İTÜ Mimarlığı bitirmeyeceğini söylüyor, annesi de okulu bitir, diplomanı al, ondan sonra ne yaparsan yap diyor ısrarla. (Klasik ‘önce benim istediklerimi yapsın, sonra zaten ya hevesi kaçar ya da hali/vakti kalmaz’ muhabbeti. Önce yapılması gerekenler bitecek ki sıra yapmak istediğine gelsin.) Neyse, sonuçta mimarlığı bitirmemiş ama gazetecilik okumuş, bir diploma almış yani. İyi etmiş. Doğru karar verdiğinden ne zaman emin oldu acaba? Kendisi daha önce anlayıp rahatlamıştır da, annesi ancak şimdi memnun olmuştur herhalde.

How I Met Your Mother’ın son izlediğimiz bölümünde işinden sürekli şikayet eden Ted’e (mimar kendisi) Barney mimarlığın ne kadar havalı bir meslek olduğunu söyledi. Sonra Barney kendini mimar diye tanıtarak hava atıp sabaha kadar kızlarla eğlendi, Ted de bir projeyi yetiştirmek için sabaha kadar çalıştı! Tamam televizyonda gördüğümüz şeylerle kendimizi özdeşleştirmemeliyiz ama böyle işte.. Dışı seni yakar, içi beni.. Bir arkadaşımın çok meşhur (yarışmalar kazanmış, pek çok binası yapılmış gerçekten meşhur) eşi de bu işleri bırakıp hayvancılık yapmaktan bahsediyormuş son günlerde! Demek kii.. Off..

[Bır bır bır] [Okur Yazar] | Gönderen: nergis |  Yorumlar (0)

Takvim

2012

Ara

P

S

Ç

P

C

C

P

31

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

1

2

3

4

Bağlantılar

Karalamalar
Epigraf
Baking Fairy
Ece'nin fotoları
Seksen Günde Devri Alem
Her Telden Bir Blog
Sütlü Kahve
Yaşam, Evren ve OBM Hakkında Her Şey

Resim Galerisi

Arama

Arşiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler
Bır bır bır
Okur Yazar
İş, Güç!
Ece Böcee
Lay lay lay
Yersen
Pusetle Seyahat
Delft'te
Natur
Bask Elleri
Çocukla Seyahat

<-Önceki || Sonraki->