Seksen Günde Devri Alem

Ana Sayfa || giriÅŸ

Son
27 Eylül 2008 Cumartesi, 06:26

Daha önce yazmıştım, geçen yüzyılın başında (aslında tam olarak evelki yüzyılın sonunda) "Yahu artık çözecek ya bir ya iki problem kaldı, bilim dediğin burda biter hacı!" şeklinde bir görüş aklı başında insanlar arasında bile popülermiş. Benzer hislere epeydir sahibim ben. Yahu öbür dalları bilemem (aslında bilirim de ukalalık olmasın diye öyle diyorum) ama en azından bizim fizikte (evet, bizim o fizik) artık sadece ıvır zıvır ayrıntılarla uğraşıyoruz gibi geliyor. Zaten insan aklının sınırına dayandık, daha karışık birşeyler bulsak bile anlayamayız gibi geliyor. (Şimdi diyeceksiniz "Bre gafil, sen anlamıyorsun diye niye insanlar da anlayamayacak olsun?" Ya yok ben kendi anlamama alıştım valla da, hakkaten psikopat şeyleri çalışıyor artık insanlar.)

Neyse, niye yazıyordum ben bu yazıyı? Hah; her şeyin sonuna geldik gibi hissediyorum bazen ama eskilerden komik duruma düşenleri gördüğümden "Kesin bizden sonra da birşeyler bulurlar." diyerek susmayı tercih ediyorum.

Peki durup dururken neden bunu yazasım geldi? Bi' Serkan Altuniğne karikatürü gördüm de ondan:



Möö.


(Birileri kesin ters döndü mezarında.)

[Genel/Geyik] [Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (1)

Mango: Tadı ve Kızları
25 Eylül 2008 Perşembe, 22:58

Bu sadece benim yaş grubuma ya da Ankara çevresine mi mahsustur bilmiyorum ama gerek benim gerekse yaşıtım arkadaşlarımın yüzünde 'mango' kelimesini duyar duymaz böööyle salakça/safça bir gülümseme belirir. Hayır, tadına bayıldığımızdan değil; arada bir dondurmasına denk gelmişizdir ama hangimizin babasının evinde tropik meyve yeniliyordu ki? (Hakkını verelim gerçi, arada bir hindistan cevizi alıyorduk ama mango satılan tek bir yer bile bilmiyordum ben.) Ama aynı isimdeki giyim mağazası heeeep en güzel kızları model olarak kullanıp bütün şehri posterleriyle donatırdı. Yanlış anlamayın, baldır-bacak hikayesi değil bu; şirin olurdu adamların modelleri, bir de renkli makyajlar falan yaparlardı sanki. Ne bileyim, işte bu yüzden hepimizin mangoya karşı da Mango'ya karşı da bir sempatimiz vardı.

Sonraaaa, malumunuz gavur ellere geldim. (Evet, bunu da gurbet yazısına çevireceğim.) Geçen sene Kaliforniyalı bir ofisdaşım vardı, bana Kaliforniya'nın meyve-sebze konusunda ne kadar şanslı bir eyalet olduğunu anlatmıştı bir gün:

- Ya hede hödö hede hödö, işte her türlü meyveyi sebzeyi çokça yiyebiliyorduk biz orda. Ama Amerika'nın her yerinde böyle değil. Bilmemne eyaletinden bir kadınla tanışmıştım, hayatında hiç mango yememiş.

- Eeee?

- Ya hiç mango yememiş hayatında, inanabiliyor musun? Yani daha mangonun tadını bile bilmiyor!

O aralar burdakilerin yiyip de benim yemediğim o kadar çok lüzumlu lüzumsuz şey vardı ki, mangoyu listeye bile yazmadım. Ancak geçen hafta nasip oldu kendilerini alıp yemek. Yediğim şey olmuş muydu ham mıydı emin değilim; aslında bana ham geldi ama dediğim gibi babamın evinde mango ile büyümediğim için ham derken neyi referans aldığımı ben de bilmiyorum. Sonuçta o kadar da matah bir şey olmadığına karar verdim. Üstelik dişlerimin arasına kaçtı hep.

Hikayeden çıkaracağınız ders: Mango'nun kızları meyvesinden daha güzel.

Gelecek dersin konusu: Hoş bir avokado hikayem var bir de, onu da anlatsam mı? Bir de İstanbul'dayken üç kişi para birleştirip ananasa girmiştik, keserken fotoğraflarımız bile var, onu da koyarım belki.

[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (1)

Reddedilmek üzerine...
25 Eylül 2008 Perşembe, 04:33

...insan ilişkileri babında yazılacak çok şey var aslında ama "Ya kızlar konusunda ısrarcı olmak lazımmış, siz ne diyorsunuz?" türü geyiklere giresim hiç yok şimdi. Bir yazarın (!) internet sitesinde ajansının ilk romanı için aldığı ret mektubunu buldum. O yüzden yazıyorum şimdi. Buyrun okuyun:

Dear Miss Kidd,

Ursula K. Le Guin writes extremely well, but I'm sorry to have to say that on the basis of that one highly distinguishing quality alone I cannot make you an offer for the novel. The book is so endlessly complicated by details of reference and information, the interim legends become so much of a nuisance despite their relevance, that the very action of the story seems to be to become hopelessly bogged down and the book, eventually, unreadable. The whole is so dry and airless, so lacking in pace, that whatever drama and excitement the novel might have had is entirely dissipated by what does seem, a great deal of the time, to be extraneous material. My thanks nonetheless for having thought of us. The manuscript of The Left Hand of Darkness is returned herewith. Yours sincerely,

21 June, 1968


Yaaa.

[Genel/Geyik] [Sanat/Manat/Edebiyat] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (0)

Askerlik
17 Eylül 2008 Çarşamba, 05:33

Bir erkeğin ömrünün ne kadar askerlik ile geçer? Vatandaşı olduğu ülke top yekün savaş halinde değilse çok fazla olmamalı bu di mi, belki 1 yıl? Yurtdışı deneyimi ve baba parası bunu bir aya kadar indiriyor biliyorsunuz bizim memlekette, gözleriniz benimki kadar ileri derecede miyop ise o bir ayı bile yapmak zorunda kalmıyorsunuz.

Amaaaaaaa bu evrak işlerinden kurtulmak için yeterli mi? Hep beraber cevap verelim: Değiiiiiiiilllll. Eğitim Ataşeliği ve Yozgat Askerlik Şubesi'nin ortak çalışması ile tehir işlerimi hallettim geçen sene. Şimdilik Türkiye Cumhuriyeti Ordusu ile olan hukukum her dönem başında öğrenci belgesi göndermekten ibaret.

Tam rahata erdim diyordum ki Sam Amca'dan mektup geldi bu hafta. Amerikan Ordusunun veritabanına almışlar beni, haberim olsunmuş. Neden hiçbir fikrim yok. Sanırım herkese uygulanan rutin bir şey, zaten yabancıysanız ve başvurmadıysanız bize bildirin diyor ya uğraşmayacağım sanırım. Yeter kardeşim ya bırakın peşimi. Sanki elime tüfek verseniz bir şeye mi yarıycam?

[Hayat/Sürünme Tecrübeleri] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (2)

Grip ve greyfurt
10 Eylül 2008 Çarşamba, 04:04

Gene o meşhur 'aylar süren bir türlü geçmeyen ömür törpüsü grip'lerimden birini oldum. Malum burası soğuk, ağustosta başladım bu sefer. Muhtelif ilaçların neredeyse etkisiz olduğu iki hafta geçirdim, bol bol modern tıbba sövdüm, tekrar tekrar egzersiz sözü verdim kendime (eve eliptik bilmem ne alıcam galiba kondüsyon için), vs, vs. Şimdi iyiyim, günde iki turunçgilden aşağı düşmemeye çalışıyorum.

Uzattım gene.

Bugün portakal sanarak iki tane greyfurt almışım, parasını öderken yazarkasada görünce dank etti. Kendisini yemeyi bırakın, portakalla karıştırılmış suyu bile naciz bedenime terstir benim. Az önce birini soyarken, epeydir hiçbir şeyi dilemediğim bir yoğunlukla fazla ekşi olmamasını dilediğimi farkettim.

Yazının ana fikri: Bu aralar hakkaten çok sıkıcı oldu benim hayatım ve de hala "Hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar/ve hiçbir şeyi istemedim seni istediğim kadar..." şarkısını söyleyecek greyfurttan hallice birini bulamadım.

[Genel/Geyik] [Hayat/Sürünme Tecrübeleri] | Gönderen: tassadar |  Yorumlar (1)

Takvim

AÄŸu

Eylül2008

Eki

P

S

Ç

P

C

C

P

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

26

27

28

29

30

1

2

3

4

5

Bağlantılar

Epigraf
Karalamalar
Çiçek Güncesi
Sakız Kağıdı
Godot'yu Bekledim

Resim Galerisi

Arama

ArÅŸiv


powered by / kullanılan ana yazılım
GUBEN blogger by emre sururi

hosted by / barındırma
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri
RSS Beslemesi
Yorumlar - RSS

Tüm Kategoriler
Genel/Geyik
Felsefe/Dünyayı Kurtarma Stratejileri
Ansiklopedik/Ä°ÅŸe Yaramaz Bilgi
Hayat/Sürünme Tecrübeleri
Sanat/Manat/Edebiyat

Sonraki->