Uzunca bir süredir buradaydım. Yıldız günceleri, dünya.

Jennifer Grey DD 1987Bir gün A-Ha’nın Manhattan Skyline‘ını anlayacağım ve seveceğim, keza bir zamanlar adıyla var olan sanatçının sign of the times‘ını da. Jennifer Grey DD’de 17 yaşındayken gerçek hayatta 27 yaşındaymış meğer.

Me & You vs. the World mesela, 64 değil 94 imiş, onu öğrendim ama neyse ki Leavin’ On a Jet Plane de 90lar değil, 60lar imiş (ve Jefferson Airplane değil John Denver’mış). Ne yazacaktım ki bir sürü şey.

( Ben bir jet uçağında gideceğim
Ne zaman döneceğim bilmeyeceğim ) LM, JD

Nicedir ve kısa bir süredir izlemek istediğim birtakım filmlere kavuştum nihayet: Kitchen Stories (2003) (Salmer fra Kjøkkenet), Music from Another Room (1998), Green Butchers (2003) (De grønne slagtere) and finally, Leningrad Coybows Go America (1989). Sabah okula giderken bisikletimle bir başıma, aklıma önce Fatboy Slim – Weapon of Choice (you can kill with this / you can kill with that) ve dahi Chritopher Walken’lı Shining klibi, ardından da başka birtakım şeyler geldi, bir de bunu yazarken (2. defa), “birtakım”ın sahiden de şekilA’daki gibi bitişikti, değil mi diye merak ettim, gittik baktım sevgili vvvvvv.tdk.org.tr’mize, bana onun hakikaten öyle olduğunu söylemekle kalmadı bir de, inanır mısınız pek sayın seyirciler, üzerine bir de İhsan Oktay Anar’dan alıntı yaptı:

birtakım
sıfat

Kimi, bazı:
“Bu adam birtakım nazari meseleleri çözmek için önceki geceden rüyaya yatmıştı.”- İ. O. Anar.

Bana gelince, iyiyim güzelim, ne bileyim, bilmiyorum işte, New York yılın bu zamanı soğuk, Clinton Caddesi’nde de müzik var. Jennifer Grey’den daha yaşlıyım halbuki 80’lerde çocuktum daha. Bir de bugün günlerden Cuma. (tekrar et).

son olarak demeliyiz ki daha önceden denmiş şeyleri, şöyle ki:

Terziler geldiler. Bu güneşler odaların dışındaydı artık.
Herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde
Gazeteler yazmadı, dükkânlar dönemindeydik
Yüzlerce odalarda yüzlerce terziler, pencerelerini kapadılar
Parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış, eskimiş durmaktan
Yitik saat köstekleri, titrek ve sabırsız yorgun bacakları
Her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler
Beğenip gülümsediler.

TU, Terziler Geldiler’den detay..

Me and You versus the World

Godard, A Bout de Souffle (1960)

I first met you hanging knickers on the line.
From that moment on.
I knew that there could only be one outcome.
Me and you against the world forever.
You had no folks and I’m just a joke.
But we made a vow.
That we would never sell each other out.
A lie detector wouldn’t make me doubt you.

Now we know that it’s us versus the world now.
Me and you against the world now.
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us.
Hey now, me and you against the world now
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us

We hitched a ride that would turn out suicide
I had my ’45 replica gun.
I didn’t think we’d ever need it.
Didn’t know he had a real one loaded.
You went in first, took the worst.
Couldn’t hear me shouting you.
To stop above the busy traffic passing by
We promised that together we would die.

Now we know that it’s us versus the world now.
Me and you against the world now.
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us.
Hey now, me and you against the world now
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us


I went in next
Took a bullet in the chest.
So I hit him with the only thing that was anywhere near me.
A tin of baked beans and a woman’s weekly.
I grabbed the cash
Picked you up and made a dash.
Didn’t get too far
Made it to the parking lot.
40 cops in front of us.
Guess who got shot…

Lying there dying in each others arms.
Oh you said to me.
Don’t worry about a thing my little sweetheart.
We’re together we shall never be apart.
You took a chance on a loser like me.
But you never let me down.
And whether we’re in Heaven or Hell
I know it’s better than separate cells.

Now we know that it’s us versus the world now.
Me and you against the world now.
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us.
Hey now, me and you against the world now
Look up there in the sky now.
See those stars well they’re shining just for us

Space – Me and You Versus the World (1996)

IT’s alive!!!

ITCrowdS03E01 oder happiness is a warm gun

– I’ll see you later, Douglas.
– Not if I see you first.

Dünyanın bütün simültane çevirmenlerine sevgiyle.

(Yani diyor ki (içinden) “Eğer ben seni senin beni gördüğünden önce görürsem, o zaman hemen yolumu değiştirir, vizörünün menzilinden çıkarım; yok eğer sen beni benim seni görmemden evvel görürsen, o zaman yapacak bir şey yok, görüşürüz mecburen..”)

Van Fideos

ODTÜ’de hesapta ben, Parış, Efelek film çekecektik, kısmet olmadı, sadece şöyle bir sahne kaldı planlanmış:

Benim ilk ofisim olan Lab-218’in baktığı “dört yol ağzı”nı düşünün: işte labın kapısının önünde, erkekler tuvaletinin olduğu yerde Efe kanlar içinde sırtını duvara vermiş can çekişiyor, ben kafamı çaktırmadan aradan çıkarıp, soluma, otoparkın tarafa doğru bakışlar atıyorum ama çok aydınlık o taraf. Sonra Barış’ın silüet görülüyor, arkadan ışık vurduğu için tek renk (siyah), yavaş yavaş yaklaşıyor, elinde de artık balta mı olur, elektrikli testere mi, oksijen/helyum tüpü mü, öyle bir şey. Ardından Efe’yle bakışıyoruz, “Ben gidiyorum” “Tamam..” gibicesine, sonra ben bir anda fırlayıp silüet Barış’a doğru bağıra bağıra koşarken (kamera bu noktada kantin tarafından beni arkadan çekiyor) ışık giderek artıyor, ses fade out, roll credits…

Yani içimde uktedir böyle amatör bir şeyler çekmek. Burada da yapalım dedik, hatta stop motion olacaktı hesapta ama yattı şimdilik. Bunları niye mi yazıyorum, fan video olayı hakikaten enerji dolu bir şey. Birkaç tane favorim var, gerçi bunların hepsi de şarkıya eşlik maksadı ile yapılmış. Öncelikle Tigre – Deceptacon dünyanın her yerinden müthiş ikili performanslar topluyor, ahanda birkaç örnek deyip bağlantıları sıralayacağım ama YouTube haliyle, sansür sucks fakşitoyemen!

http://www.youtube.com/watch?v=EU1CDSP7FRk – Bu en nefis olanı, 10 numero!
http://www.youtube.com/watch?v=v5pzx6C-Xb8&feature=related – Bu da sevdiğimiz bir varyantı Deceptacon’un

Bunlar da bonus olsun :
Datarock – Computer Camp Love
Yeah Yeah Yeahs – Cheated Hearts (Official)

Bu da organize bombastik ekolay dat net dik alası kategorisi şampiyonu : OK Go – Here It Goes Again

Dead Like Me

Dizilerimizin yeni bölümleri çıkmadığı için Dead Like Me seyrettik iki bölüm. “Bunun yerine Monk seyretsek daha iyi.” dedim ben, Emre bir şey demedi. demiş sevgili Nergis Hanım “Yıldönümü” başlıklı son girişinde. ‘Dead Like Me’ gerçekten de ilginç bir yapım. Hani Seinfeld bayrak etmişti ya “hiçbir şey hakkında olmayan bir dizi” sloganını, halbuki illa ki bir şeyler hakkındaydı, bu dizide ise hakikaten hiçbir şey yok. Bunun bilinçli olarak yapıldığını düşünmüyorum açıkçası ama bunca konulu diziden sonra gerçekten değişik geliyor.

Dizi sonradan Pushing Daisies’i yapacak olan Bryan Fuller miydi neydi, işte onun eseri. Gerçi Bryan 5. bölümden sonra ayrılmış ama dizi de devam etmiş. Şimdi 5. bölüme yeni geçtik, o yüzden nasıl bir değişiklik olacağını bilmiyorum ama iyi olmamıştır herhalde. İlginç denebilecek (en azından çekildiği yıla göre ilginç, şimdi elini sallasan anded diziye çarpıyorsun) bir konuya sahip olmasına rağmen, bu konuyu elinin tersiyle itiyor, handiyse zorlama bir şekilde arada “iş üzerinde” görüyoruz karakterleri, onun dışında çoğunlukla oflayıp pufluyorlar.

Princess Bride’dan sevilesi Mandy Patinkin oynuyor bir de. Bir de pek o kadar sevimli olmayan Rebecca Gayheart var ama Wiki’den okuduğum kadarı ile o gidecekmiş, yerine de dünyalar güzeli, güzeller güzeli Laura Harris gelecekmiş (Faculty’deki yeni gelen kızı oynayan kız, hani ardından baş uzaylı olduğu ortaya çıkıyordu, ne, spoiler mı? Ha, Bruce Willis aslında ölü 8P).

Neverwas‘ın şimdi hatırlamadığım tanıtımlarından birinde filmin “nereye gideceği konusunda kafası karışık bir film” olduğundan dem vurulmuştu, ne o ne bu durumu (Oğuz Atay’ın böyle bir mektup hikayesi vardı, değil mi?). Bu dizi de onun gibi bir şey, kervan yolda düzülür gibi ama nasıl olur almış kanaldan, onu anlayamıyorum.

Dizi farkında olmadan etkileyici benim için. Böylesi bir kayıtsızlığı & konusuzluğu anca Proust ya da Joyce romanlarında bulursunuz gibi (bir de arkası yarınlarda yazacaktım ama onlar sadece konusuz, asla kayıtsız değiller).

Dizi de tıpkı başrol oyuncusu gibi: meraklı ama o kadar değil, göz ucuyla bakıyor ama mecbur değilse kalkıp da bir el atmıyor (like a me or a you). Ayrıca kesinlikle güzel değil ama… (ama ne?)

bkz. Iris Murdoch, Philosopher’s Pupil.

Ha bir de filmi çekilecekmiş bu sene mi önümüzdeki sene mi ne.

Bu da iki: Benim favori azrailim tabii ki Family Guy’dakidir.