Marienbad’da, Geçen Sene.

Bu hafta güzel bir hafta oldu (hangi yaz haftası kötü olabilir ki?). Arkadaşlarla görüştük, güzel şeyler yedik, içtik, müzikler iyiydi, filmler güzeldi — 15 dakika kadar önce Birdman’i seyrettim: ne zamandır izlemek aklımdaydı, gidip gidip geliyordu, geçen gün hatta başlayıp, 20th Century Fox’un projektörleri ve fanfare’ye kadar gelip başka bir şeye geçmiştim, bugün de Levent’le takılırken, söyledim (sanırım Ece’yle Vanilla Sky’ı seyretmeyi planladığımı söyleyip, orijinalini mi yoksa Hollywood versiyonunu mu, Tom Cruise’lu olanını zira orijinali (Abre los ojos) çok sağlam olsa da, Vanilla Sky’ın da iyi kotarıldığını, hatta biraz daha şık olduğunu düşündüğümü (Vanilla Sky’a da geçen gün seyrettiğimiz Competencia Oficial‘ı tavsiye ettiğimden geçmiştim), o filmin yönetmeninin de (Alejandro Amenábar’mış ama adı aklıma gelmemişti sohbet sırasında) Tez’inin de iyi olduğunu ama nice zamandır yeni filmlerini bilmediğimi) neyse, eve gelince Birdman’i seyrettim, kurgu, müzikler, her şey!..

Birdman (Birdperson’la karışmasın) — Kostümlü hali de Michael Keaton oynuyormuş bu arada, çok şaşırdım öğrenince!
Okumaya devam et “Marienbad’da, Geçen Sene.”

Kültür sanat hububat

– Emre Bey, öncelikle soru & cevap teklifimizi kabul ettiğiniz için tüm “Kültür, Sanat & Hububat Exclusive” dergisi okurları adına çok teşekkür ederiz. Hemen başlayalım dilerseniz: imkânınız olsa kültür sanat (& hububat) konusunda neler yapardınız?

– Asıl ben teşekkür ederim, bu girişiminiz olmasa, bloguma bu girişimimiz de olmayacaktı nitekim, kaç aydır bir bilgisayarın başına oturup iki cümle yazamıyordum. Aklımda bu konuda yapılacak şeylerden üç tane vardı ama şu anda sadece ikisini hatırlıyorum (birine de zaten dün Anadolu Ateşi’ni seyrederken karar verdim): ilk ve öncelikli olarak, Ezgi Karakaya‘ya mutlaka albüm yaptırmak: böylelikle söylediklerinden bir seçkiyi (kendi seçkisi de olur, benim aklımda yarışmalarda söyledikleri var) ne zaman istersem dinleyebilirdim. İkincisi de, belirtmiş olduğum üzere, dün -ilk defa- Anadolu Ateşi’ni izlerken içimden “ah keşke Danel veya Manu buradayken denk gelseydik/gelsek de onlar da izleseydiler” dedim, sonra bunu genişletip, “ah, şöyle imkânım olacak da Bilbao’da -diyelim ki- üç günlük bir programla sevgili eşe dosta tanıtmak vardı…” haline getirdim.

Gelelim (hızlıca) Anadolu Ateşi’ne: Öyle mühtişim! miydiler? Hayır ama eskinin üzerine -epey- yeni bir şey getirmişler, çaba göstermişlerdi (bir dolu eleştirilecek şey olsa da, bu yenilikçi yanları hepsini geri plana itti), o açıdan çok takdir ettim. (Ben ne demeye vaktiyle youtube’da Igor Moiseyev klasik videosunu bulunca (“Гала концерт ансамбля танца им Игоря Моисеева 2012” başlıklı) onu lokale şiftırtmamışım ki?! 8( şunu (ve birkaç taneyi daha) buldum ama ı-ıh, giden gibi değil — dedim ki aradım taradım buldum yine, iyi kalpli bir insan 2021 versiyonunu yüklemiş, bu sefer indireyim de saklayayım.. / esas benim sevdiğim 2012 versiyonunu da ok.ru‘da buldum ama Türkiye’den açılmıyordu ama Espanya’dan açıldı 8)

Yine gitmem gerekiyor (Batsignal’i görür gibiyim) — ama örneğin 25 Eylül 2022 tarihli taslağımda doğrudan, şu şekilde liste çalışmışım:

  • Key & Peele
  • Amyl and the Sniffers + Girl in red (@Glastonbury) (+ Maneskin)
  • Lola Marsh -> Better call Saul
  • Strange Brain Parts (comics / YouTube)
  • True Facts (zefrank1 / YouTube)
  • Orphan Black & The Americans
  • Kısa hikayeler
  • Hades & Railbound 

25 Ekim 2021 (22 değil 21!) tarihli taslağım ise şu şekilde kalakalmış (kırılan pot neydi, geçti gitti, sevgi emekti):

Üzüntü ve muz kabuğu… (ya da 4 harika şey, 1 kırılan pot)

  • Microprose’un Highfleet’i, diegesis, dead space; Borges & İbn Rüşd, Trier’in Dogma
  • Boyle Meteksan defter
  • Zoey’s extraordinary playlist, fleabag, scrubs & buffy
  • Key & Peele
  • “The other two & you”

10 bin yıldır (18 Ağustos, Eylül, 25 Ekim) yazayım diye not alıp da bir türlü vakit bulup/ayırıp aktaramadığım inci tarlalarım bu şekilde olmuş. Bağlantıların çoğu aklımda ise de fleabag ne alaka? Müzikal bölümler mi? Ama o zaman fleabag ne alaka… demiştim ki buldum (If I Can’t Have You sekansı). Bunları buraya yazıp girişimizi yapmış olalım, ne de olsa başlamak bitirmenin yarısıdır, teyzem-annem demişler.

Anders Thomas Jensen, Yasujiro Ozu (+ Kaurismaki), Cemal Süreya (+ Flaubert)

Anders Thomas Jensen’i 2008 yılnda sevgili Brian’ın önerisiyle “Adam’s Aebler” filmiyle tanıyıp, sonrasında külliyatıyla iyice sevmiştik. En son(dan bir önce), haberini alıp, heyecanla beklediğimiz “Men & Chicken” çok fena fos çıkınca büyük hayalkırıklığına uğramıştık. O nedenle geçen sene “Riders of Justice“ın haberini alınca çok da heyecanlanmayıp, temkinli yaklaşalım dedik. Film iyi çıktı neyse ki. Öyle müthiş yeni bir film değil, bir silkinip kendine gelme filmiydi çokça. Biraz Adam’s Aebler, bolca Flickering Lights, üzerine In China They Eat Dogs serpilmiş (akla Jar Jar Abrams’ın “The Force Awakens”ında yaptığı “sakata gelmeyeyim, garanti olsun, eski filmlerden apartıp film diye süreyim” mantığıyla yaptığı fan service gelmesin — onun aksine, Riders of Justice eli yüzü düzgün, tutarlı bir film olmuştu). Filmin hemen başında “Riders of Justice”ın bizim egzantrik karakterlerden kurulu motley crew değil de, bizatihi hedefleri olması güzel bir detaydı, aklıma vaktiyle Cemal Süreya’dan okuduğumu hatırladığım Madam Bovary saptaması geldi: Madam Bovary kitabı bir Madam Bovary’den bahsedilerek başlasa da, aslında orada bahsi geçen Madam Bovary “bizim” Emma Bovary değildir, böyle bir küçük twist vardır — keza Er Ryan’ı Kurtarmak filminin (epey küçük spoiler incoming)

Okumaya devam et “Anders Thomas Jensen, Yasujiro Ozu (+ Kaurismaki), Cemal Süreya (+ Flaubert)”

…of man

25 years and my life is still
Tryin’ to get up that great big hill of hope
For a destination
I realized quickly when I knew I should
That the world was made up of this brotherhood of man
For whatever that means

4 Non Blondes – What’s Up?’dan detay…

Band of Brothers - BakNeO

(4 Non Blondes’un altına da ne gitti Band of Brothers, sormayın! 8P)

Okumaya devam et “…of man”

Brotherhood…

Erkekler arasındaki dostluklarda
Av anlaşması da var.

..demiş Cemal Süreya (“Dostluklar İçin Düzyazı” şiirinden detay), bizde de durum genel olarak şöyle diyelim:

The Nice Guys Shane Black Interview : Red Carpet News TV

değil tabii, sizi kandırıyorum (onun muhabbetini de buralarda vaktiyle yapmıştık bu arada, ilgilenirseniz 😉

Biz bugün oradan Russel Bey’i ödünç alıp, 170 erkeğin tepesine konduracağız… Ladies & gentlemen! I give you:

Master and Commander : The Far Side of the World (2003) !!!

Okumaya devam et “Brotherhood…”