Pamuk Orhan

“who in the quest for the melancholic soul of his native city has discovered new symbols for the clash and interlacing of cultures”

Birkaç aydır düşünüyor ve söylüyordum: “Nobel Edebiyat Ödülü’nü 5 sene içinde ya Pamuk ya da Murakami alacak ama sanırım sadece ikisinden biri..” deyu, Az evvel Pamuk’un aldığı açıklandı, hayırlı olsun. Tam da Fransa’nın Ermeni meselesini meclisinden çıkarmasına denk geldi, çorbadaki sinek gibi oldu. Pamuk’un ve dolayısıyla Türkiye’nin Nobellenmesine sevindim tabii ama bana sorsalardı “Abi Pamuk’a mı verelim yoksa Murakami’ye mi?” deyu deyu, ben Murakami’yi seçerdim. Geçen haftanın Radikal Kitap Eki’nde Cem Akaş (Aşağıya da alıntıladım, son iki paragraf), Murakami’nin, Japonya’nın II. Dünya Savaşı’nda ve diğer birkaç vesile ile Çinlilere ve Mançuryalılara karşı soykırıma girişmiş olduğunu söylediğini belirtiyor (ki Mançurya cephesi okuduğum kitaplarında illa ki şöyle ya da böyle görüldü) ve Japonların bunu “Murakami Nobel alabilmek için bu konuları önümüze sürüyor” dediğini yazıyordu… 8) İnsan her yerde aynı insan, Japon da olsa Türk de olsa..

Murakami, Japon milliyetçilerine karşı

Ünlü Japon romancı Haruki Murakami, ülkesinde yükselmekte olan milliyetçilik akımından endişe duyduğunu ve bir sonraki romanında bu konuyu işleyeceğini açıkladı. Hong Kong’da İngilizce yayımlanan South China Morning Post’ta çıkan söyleşisinde Murakami, “Ülkem için endişeleniyorum ve bir romancı olarak birşeyler yapmak zorunda olduğumu hissediyorum,” dedi.

Murakami’yi özellikle rahatsız eden kişi, Tokyo’nun sağcı valisi Shintaro İshihara. 2003 yılında valilik, liselerde bayrak törenlerinde öğretmenlerin bayrağı göndere çekip indirmesi ve milli marş söylenirken hazırolda durması yönünde bir talimat yayımlamış, bunun sonucunda 300’den fazla öğretmen ceza almış, işten el çektirilmiş ya da ‘yeniden eğitim seminerleri’ne sokulmuştu. İshihara’nın ayrıca ‘şahin’ bir yanının olduğu ve Çinlilerden haz etmediği biliniyor.

Murakami bundan önce de Japon toplumunun kendi tarihini yeniden yazdığını, Nanking katliamını ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Çinli ve Koreli kadınlara yapılanları yok saymaya çalıştığını söylemiş, “Geçmişe saplanıp kalmamız gerekmez, ama hatırlamamız gerekir” demişti.

Kinik bir yaklaşım sergileyenler, Murakami’nin Çin’de çok sevilen bir yazar olduğunu, kitaplarının 3 milyon sattığını anımsatıyor ve bir Japon yazarın Nobel edebiyat ödülü almasının artık zamanının geldiğini söylüyorlar. Aynı çevreler, yeni romanın adının ‘Fuji’de Kar’ olabileceğini belirtiyor. (Guardian)

Cem Akaş, Radikal Kitap 22/09/2006

Bu da Cem Akaş’ın alıntı yaptığı Guardian makalesi.

yorgun savaşçı

Şimdi odamda oturmaktayım, günümün çoğu lab’da geçti, optimizasyon kodunda epey yol katettim, anlık enerji hesapları tamam gibi, geriye optimizasyon kalıyor. Pazartesi günü Vala’yı kargo ile İstanbul’a bakıma gönderdim – alet açıldığında VAIO logosunu 22 saniye gözüme sokuyor, ardından dalga geçer gibi 16 saniyede WindowsXP’yi yükleyip çalıştırıyordu. Bugün teknik servisi aradım, kargoyu almışlar. Böylelikle kaygılarımdan biri azalmış oldu. Bugün labdaki Visual Studio’yu yüklemiş olduğum bilgisayarı yeni grup arkadaşımız Aytun kullanıyordu, ben de onu rahatsız etmeyeyim diyerekten Suse’nin başına geçtim, VIM kullanmaya başladım. Akşama doğru Windows’a da yükledim VIM’i, mevlam kayıra.. Böyle bir şeyler işte, yazarım yine.

Sururi: Yuvaya Dönüş

(Lassie’ye ne oldu sormayın, bilemiyorum)

Şakir Hoca ile Ben (2005)Benim gibi yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin başına sıklıkla gelen bir olaydır hocanızla görüşme aralığınızın açılması. İlk hafta elinizde pek bir veri, gösterecek bir şeyler yoktur, ikinci hafta bir türlü denk gelememişinizdir, üçüncü haftadan itibaren mahcubiyet devreye girer, giderek daha da çekinirsiniz görüşmeye ve kısır döngüye girdiğinizi fark ettiğinizde artık çok geçtir. Bir arkadaşım, master yapmakta iken, bir keresinde, hocası ondan bir şeyleri ne zaman bitirebileceğini sorduğunda, “perşembe gününe yetiştiririm” demiş, ve hocasını bir perşembe günü gördüğünde aradan 3 ay geçmiş idi.

Side’den döndüğümüzden beri böyle bir durum içindeydim. Samimi olarak söylüyorum, epey yoğun çalışsam da, elimde gösterebileceğim bir şeyler olmuyordu. Şakir Hoca’yla karşılaşmaktan ölesiye korkuyor, 3 kattan binbir ihtiyatla geçiyordum eğer geçmek zorunda kalmışsam. O çok sevdiğim lab ortamından da ayrı kalıyordum haliyle.

Dün sonunda Şakir Hoca ile karşılaştık, açık açık durumu anlattım, mahcubiyetimi de. Hani filmlerde olur, asıl oğlan bir gizinin açığa çıkacağından korkarak bin beterini yapar, aslında gizi hiç de öyle kötü bir şey değildir, benim durumumda da öyle oldu, Şakir Hoca sağolsun, durumumu anlayışla karşıladı, biraz daha organize çalışmamı öğütledi ve beni 3 haftadır ölesiye daraltan sorunum bir anda halloldu!

Şimdi lab’dayım, mutluyum, motivasyonum yüzde 150 per cent. 8)

Dan Tobin ya da Surgical Strikes

Nette Blog Salinger Ames anahtar kelimeleriyle bir aratma yapmıştım ki, başlıkta adı geçen şahsiyetin Surgical Strikes başlıklı bloguna rastgeldim. Yazılarında bariz bir Jonathan Ames havası var, ciddi komiklerden; hani şu insanın aklına ince, kemik gözlüklü ve kel (mesela… Moby!) entellektüelleri getiren tiplerden gibi geliyor..

I’ve been reading a blog that makes me uncomfortable. It reveals incredibly personal things about its writer and just tells too much. I’ve read stuff like that before and didn’t care, but I tangentially know this person, and she has no idea I’m reading it. I know her tangentially enough that it would be weird if she found out, weirder still if she found out I was referred by a third-party who knows her even more tangentially. When I saw her the other day, I felt like I was interfering with an experiment, like I was an actor in The Truman Show, interacting with Jim Carrey when the producer said not to. I mean, I say it every time someone shuts down a blog that gets “discovered”: if you don’t want people to know you slept with your boss, don’t put it on Blogspot. Still, I feel like a peeping Tom.

And now a word from our bullet points

Dan TobinOur eighth grade social studies teacher loved giving creative assignments, and I loved doing them. For a group presentation on cavemen, I played Danahue, questioning my guests, running through the audience, looking skyward and crying, “Caller, are you there?!” My most notorious moment came during an assignment on ancient Sumeria. We set up a desk at the front of the classroom, my co-anchor and I sat behind it, and I put on a deep newscaster’s voice:

“I’m Dan Tobin and I’m not wearing any pants. Tonight, our top story in Phoenicia…”

Completely ripped off from Kentucky Fried Movie, but the teacher loved it to the point that he made me repeat the first line when we finished. He laughed again, we got an A, and my friends and I celebrated.

But that’s not the kind of stuff that makes you popular with your classmates. Or gets you dates. Or wins you school elections. It is memorable, though, and it tends to follow you out of the classroom. And into gym class and around recess and after school. Maybe for years. (Perhaps even into blog comments…) And until I had a moment of clarity years later, I acted like the Fresh Prince’s mom — if they’re laughing you don’t need ‘em, ’cause they’re not good friends. Tease me all you want, that just means you don’t get the joke.

Making of a class president, Pt. 1 of 5: Class history

mouse kıskançlığı..

-başka bir freudyen kıskançlıkla karıştırmamanız dileğiyle-

Linux kullananların mouse ile dünyanın en doğal şeyiymişçesine yaptıkları copy/paste olayını hep hasetle izleyegelmişimdir. Hop hop hop, şu cümle öbeğini mouse’un sol tuşuna basarak işaretleyelim, yapıştırmak istediğimiz yere gidelim ve hop hop hop, bir orta tuş hareketiyle işte artık burada! Ne büyük bir mutluluktur! Ayrıca aynı uygulamada olma zorunluluğunuz da yoktur.

Prof. Google pek çok şeyi biliyor ama gelin görün ki, genel şeyleri zor aratıyorsunuz kendisine. Geçmişte bir-iki arama denemem olmuş idi Windows için böyle bir olanak sağlayacak programcığı ama netice alamamıştım. Geçen gün dellendim ve nasıl olduysa doğru anahtar kelimeleri bir arada kullanabildim.

Sonuçta bulduğum, True X-Mouse adında bir uygulama idi. Çok az yer kaplıyor, istediğinizde kapanıyor, kullanımı kolay. Ama gelin görün ki fazladan bir takım özelliklere sahip ve benim gibi yılların Windows kullanıcısının alışık olmayışı işleri zorlaştırıyor. Sonra, davulun sesinin o kadar da hoş olmadığını anlıyorsunuz:

  • Bir kere orta-tuşu yapıştırma işlemine ayırmak, aynı zamanda orta-tuşu yapıştırma işlemine ayırmak anlamına geliyor. Hayır, sarhoş değilim ama demek istediğim ben paşa paşa IE7.0RC1’imi kullanırken, bağlantılara orta-tuşla bastığımda bir web sayfasına paste girişiminde bulunulmasını değil, o bağlantının yeni bir sekmede açılmasını istiyorum.
  • İşaretlediğiniz şeylerin kopyalama kaşesine atılıyor olması, işaretlediğiniz şeylerin kopyalama kaşesine atılıyor olması anlamına geliyor. Yani sadece mevcut metne ekleme yapabilirsiniz, ben şurayı işaretleyeyim, yapıştırma yaptığımda misler gibi bu işaretlediğim yer gitsin, yapıştırmak istediğim şey gelsin, ı-ıh, yok öyle bir şey. 8(
  • Diyelim ki bir web sayfasından notlar alıyorsunuz (yani mouse’la işaretliyorsunuz) ve bunları bir word dökümanında saklıyorsunuz (yani word dökümanına yapıştırıyorsunuz). Eğer iki ekranınız yoksa, ekranı kaplayan HTML dosyasından işaretlemenizi yaparsınız, Word’e geçersiniz, ekranınız bu sefer Word tarafından kaplanır, yapıştırmanızı yaparsınız, sonra yine HTML’e geçersiniz… her seferinde odaklanılmış olan pencere en öne gelir çünkü ki, bu da yeterince can sıkıcıdır. Bu programcık, mouse işaretinin altında tesadüf eden pencereyi odaklıyor fakat onu en öne getirmiyor. bu şekilde, siz bir önceki örnekte, web sayfasından seçiminizi yapıp, ucundan kıyısından birazı görünen Word dökümanının üzerine gidip, orta-tuşa basıyorsunuz. Saadet bu değil de nedir? Bilmiyorum ama pek saadet değil. Diyelim o Word dökümanını okumak istediniz: normalde herhangi bir görünen yerine bir tık, en öne geliverir. Ama artık öyle değil güzelim, paşa paşa ya görev çubuğundan, ya Alt-Tab kardeşlerden, ya da tepesine klikleyerek öne getirebiliyorsun. Ayrıca diyelim ki Word en önde, bir şeyler yazıyorsunuz, arka tarafta da alıntılamak istediğiniz bir web sayfası görünüyor. Mouse’la gidiyorsunuz, işaretlemenizi yapıyorsunuz, aklınıza bir şeyler geliyor, bunları da yazayım diyorsunuz ama basıyorsunuz basıyorsunuz hiçbir karakter çıkmıyor! Neden? Çünkü sizin aklınız ve gözünüz önünüzdeki Word penceresinde iken, mouse imleciniz ve parmaklarınız taa arkada, ufukta görülen web sayfasında…

Şimdi kontrol ettim, programın boyutu 40KB civarında. Biraz daha yazsam geçeceğim 😉

Bu saydığım rahatsızlıkların her birine çözüm bulabilmek mümkün değil (düşündüm, oradan biliyorum 8). Demek ki neymiş çocuklar? Her şey göründüğü kadar rahat değil imiiiiş! Lalal!

Hamiş: Aranızda “Ay bu Linux’ta ne kadar cici uygulamalar” var diyen Windows’çular varsa bu adrese bir baksınlar, tavsiye ederim. Dos ekranında grep kullanmak çok havalı oluyor, sonra yıllardır hasretini çektiğim whoami komutu da size gereken cevabı veriyor 8)

whoami