Dayanamadım, duramıyorum

Konsolosluk, vize vesaire işlemleri ile ilgili bilmeniz gerekenler:

* Konsolosluklar, vize işlemleri için günde 1 ya da 1.5 saat ayırmış, bu saatler dışında aradığınızda size bu saatlerde aramanız gerektiğini, bu saatlerde aradığınızda da sürekli meşgul çalan ya da size birkaç dilde “şu anda bütün hatlarımız doludur” demeyi öğreten kurum ve kuruluşlara denir.

* Konsolosluklar sizi aramaz, size kendiliğinden bilgi vermez. Aranmaktan da pek hoşlanmaz (bunu yukarıda da belirtmiştim zaten, değil mi)

* Diyelim çok elit bir insansınız (mesela ben), gideceğiniz ülke de bunun farkında ve sizi (bir) hayli skild migren (highly skilled migrant) olarak daha bir seviyor, bütün işlemlerinizi ışşşık hızıyla halledebileceğini söylüyor. Siz kılınızı bile kıpırdatmayın, okulunuz yapacak her bir şeyi.. YALAN! Turist olarak başvurun, ben oraya fuhuşa gidiyorum, kırmızı ışıklı yerlere gideceğim deyin, daha kolay vize çıkar. Para var mı para? OK bro.

Konsolosluk ve vize vs. bürokratik işlemlerin demir yasası: Çektiğiniz sıkıntıları bir kez işiniz hallolduktan sonra unutursunuz, bir bu, bir de doğum acıları unutulur, hatırlanmaz… (fısıltıyla okuyunuz: Bir dahaki sefere kadar! Bir-iki git Freddy.. Üç-dört Kapıyı ört..)

Avrupa avrupa duy sesimizi!.. (Ehem.. deneme bir iki..)

Pek (hiç) yazasım yok ama bu tefrikayı bir şekilde devam ettirmek gerekiyor…

Hollanda maceramızdan başlıklar:
* Vakit yaklaştıkça, bin bir zahmetle ayarlanmış, bulunmuş, rezerve edilmiş 2 Eylül’üne tarihli biletlerimizi alabilmek için, bir aksilik olmasın diye okula sorulur, nasıl gidiyor bizim işler? diye.

* İstanbul’a gelinmiştir, hesapta buradan alacaktık ya vizeleri.

* Okuldan cevap gelir, Abi şimdi sen sorunca sorduk biz de bizim göçmen bürosu IND’e, şu şu şu evraklar yokmuş, onları istediler… Nasıl ya! (alt başlık açalım, sakinleşmeye çalışalım)

i) Bir kere en başta bana gönderdiğiniz gerekenler listesinde şimdi eksik dediğiniz dökümanların esamesi okunmuyordu.
ii) Haydi yaptınız bir terbiyesizlik, bunu bildirmek için niye benim son dakikada kontrol için sormamı beklediniz!

Ertesi sabah acele ile istenen “ek belgeler” temin edilir, onlar da gönderilir.

* Sağolsun Löker devreye sokulur, tanıdık, dost, akraba..

* Dün İstanbul Konsolosluğu aranır, hayır, adımıza kayıt mayıt yoktur.

* 45 dakika boyunca sürekli meşgul, hatları dolu vesaire vesaire olan Ankara Büyükelçiliği aranır, aranır, aranır, sonunda bir muhatap bulunur, evet, Emre Bey’imizin vizesi çıkmıştır yes, orrayt ve fakat hayır, Bengü ve Ece şahıslarına ait kayıt bile yoktur!

* Hemen okula bir mektup daha sallanır, böyle böyle, yanıyorum, tutuşuyorum diye, gelen cevapta işlemleri hızlandırabilecek bir şeyler yapamayacaklarını, doğal gidişata, ilahi dengeye saygı duymamız gerektiğini bildirirler.

Sonuç: Eğer artık her kim suçluysa, hangi eşek sonradan başta bildirilmeyen belge istemişse, hangi eşek bana bunu vaktinde bildirmediyse ve hangi eşek hangi hangi hangilediyse, işte öyle şeyler olmamış olsa idi, normalde salı günü iptal olacak olup da, bin bir rica ile çarşamba saat 18.00’e kadar uzattırdığımız uçak rezervasyonumuzu, mucize eseri vizemizi almış olacağımızdan gerçekleyebilecektik.

Dahası 2 Eylül’de (yani bu pazar) Amsterdam semalarında süzülecek, 3 Eylül günü, okulla birlikte biz de yepyeni bir yerde, yepyeni bir havayı soluyarak iş başı yapabilecektik.

Gelelim gerçek hayata: Vizeler ne zaman çıkacak, bilmiyoruz, yakın zaman için Hollanda’ya yer yok, okuldakiler Bize ne senin ailenden, senin vizen çıkmış, gerisi bizi bağlamaz, atla gel derlerse ne halt edeceğim bilemiyorum (biliyorum ama istemiyorum). Orada tutmuş olduğumuz evimiz güzel evimiz 15’inde başlıyordu, onu da bin bir rica ile 3’üne çekmiştik, aman ne de çok sevinmiştik, ne de çok sevinmiştik… Ha ha ha arı vız vız vız… Neyse, bu ev meselesi dertlerimiz en küçüğü.

Neyse, ne demiş atalarımız (Bullet listing again, please):

  1. Mevlam n’eylerse güzel eyler
  2. Her işte bir hayır vardır
  3. Geç olsun, güç olmasın

Böyle işte, sağlık, aile birliği bunlar hakikaten önemli şeyler, bunlar olduktan sonra nema problema be abi!

Surely you’re joking Mr. Taşcı!

Dün, perşembe günkü İstanbul uçağına bilet almıştık, perşembe sabahı, 8.30 içindi. Bugün okulla ilgili işlerimi tümden halledip, vedalaşmak için sabahtan ODTÜ’deydim. Öğrenciler için ilişik kesmek çok kolaylaştırılmış, master’ı bitirdiğimde elime bir liste vermişlerdi, bütün okulu bir uçtan bir uca taramıştım, oraya imzalat, buraya imzalat… Hatta yanlış hatırlamıyorsam İTÜ’de durum daha da vahimdi. Sadece kütüphane başlığı altında biri Tuzla’daki denizcilik okulu olmak üzere 4-5 başlık vardı… Halbuki sabah sadece sağlık merkezi ile kütüphaneye uğradım, bir de bankaya 40 YTL yatırdım, otomasyon sağolsun, gerisini kompodorlar halletti. Tezle ilgili olarak biraz geçe kaldım, öğleden sonra işlerimi halledip eve dönecek, Bengü’ye bavullarda yardım edecektim hesapta. Ne de olsa, Eylül’ün 15’inde sözleşmem sona erecek, asistanlığım otomatik olarak bitecekti…

Evdeki hesap çarşıya uymadı. Saat 13.30 gibi, bölüm sekreterimiz Zeynep Hanım’a uğradım, öğrencilikten ilişiğimi kestiğimi bildirmek için, bu sırada içime bir kurt düştü. Gerisini tahmin etmişsinizdir. Elimde orası burası envai çeşit yerinden farklı birimlerce kaşelenip imzalanacak bir kağıt. Koşturmacaya başlarken Cheedem de bölüme geldi, o da İtalya’daydı, 6 ay olmuş hatta gideli, dün akşam mimarlarla yediğimiz yemeğe katıldı sağolsun, hasret giderdik, işte biz Cheedo ile saat beşe kadar, 3 saat koşturduk, biraz bürokratik bir Treasure Hunt idi oynadığımız. Sonunda muvaffak olduk ama birkaç işlemden dolayı yarın da okul yolu gözüküyor. Bu arada gerçekten müthiş iyi insanlarla dolu bir enstitümüz var; başta Münevver Hanım olmak üzere, Esra Hanım, Sezer Hoca sağolsunlar, normalde tam bir eziyete dönüşecek prosedürlerde yardımlarını esirgemediler.

Böyle bir şeyler işte. Sonuç? 24 Ağustos 16.30 uçağı ile İstanbul. Konsolosluktan hala haber yok.