Nazire 
21 Mart 2008 Cuma, 00:16 
	Seksen Günde Devri Alem'in şu girişini görünce; daha önce bahsettiğim, görevini tamamlamış ama hala benim statikte bekleyip duran Türkiye listemizi buraya alayım dedim. Giriş tarihi 19 Ocak, yani biz gitmeden yaklaşık 20 gün önce başlamışız yazmaya... 
 
- Pıtırcık + Ece'nin oyuncakları
  
- boş dvd
  
Whale 
KHT 
Sumak 
Karbonat 
İrmik 
Falım 
Beyaz Sabun 
Vantuzlu Sabunluk 
Plastik bulaşık şeyi 
Bitkisel Çaylar 
Eşofman Altı 
Mayo 
Çörekotu 
Nişasta 
Pamela Spence & Sertab Erener 
- Kuru Kayısı
  
diş fırçası yedeği 
Ece'nin bardak ucu yedeği 
Kahve + Fincan lilili 
Echobelly 
- Edip Cansever
  
Ayça Şen 
Yatak örtüsü 
Yumurta fırçası 
  
Bir de yazmaya gerek olmayan tarhana, erişte, nane, kekik, iki - üç çeşit reçel, ufak tefek hediyelikler, yazlık kıyafetler vb. ile birlikte bagajımız (elimizde taşıdığımız dokuz parça hariç) toplam 68 kilo tuttu. Uçağa en son bindiğimiz için koltuk üstü dolaplarda yer bulamadık. Biz de ayaklarımızın altına ve aramıza küçük kuleler yapmak suretiyle o dokuz parçayı yerleştirdik, Ece'yi de kucağımıza aldık. Trende ne yaptık nedense hiç hatırlamıyorum. 
 
Sonuçta, aldık geldik...
[Delft'te]  | Gönderen: nergis |  Yorumlar (0)
   | 
	Ugli 
15 Mart 2008 Cumartesi, 01:41 
	Geçen hafta pazarda bir meyveye rastgeldik. Yazık, kötü portakal gibi görünüyor. Jamaika'dan geliyormuş. 'Ugli' markası tabii, Jamaikalılar tangelo diyorlar. Mandalina ile greyfurt kırması olduğu söyleniyor. Dilimleri portakal büyüklüğünde, mandalina tadında, greyfurt gibi kalın zarlı. O zaman mandalina yeriz, ta oralardan getirip de tanesini bir kilo portakal fiyatına satmalarına gerek yok. Tipini de şöyle göstereyim: 
 
   
http://en.wikipedia.org/wiki/Ugli 
 
Ugli'nin ne şahane bir meyve olduğunu anlata anlata bitiremeyen şu sitede 'Ugli Duckling' yaratıcı ismine sahip bir de tarif var.
[Bır bır bır] [Yersen]  | Gönderen: nergis |  Yorumlar (0)
   | 
	Cranberries 
10 Mart 2008 Pazartesi, 23:05 
	Müziğini çok severim, meyvesini de seveceğimden emindim. Türkçesi yaban mersini imiş ama bana bir şey ifade etmedi çünkü cümle içinde kullanmam gerekirse: "Ben yaban mersini görmedim." Geçen gün markette kuru üzüm paketlerinin yanında rastladım. Aynı sarı üzümler gibi -çok kuru olmaz ya onun kurusu, o kıvamda, çok çekici bir renkte "Al beni, al beni." diyorlardı. Demeseler de alırdım zaten. Adının 'berry'sinden anlaşılacağı gibi mayhoş, keke de çok yakıştı. Komşum söyledi, Amerika'da Şükran Günü yemeklerinde çok kullanılırmış. Şöyle de bir resim buldum: 
 
   
(http://www.veseys.com/ca/en/gardeninfo/reference/recipes/cranberry) 
Arka bahçenizde vardır belki de siz alelade bir çalı sanıyorsunuzdur, tanıyın, meyvaları boşa gitmesin. Şurada da ağız sulandırıcı bir foto var ama satılıkmış galiba, buraya yapıştırırsam belki parasını isterler, onun için isteyen gidip baksın.
[Yersen] [Delft'te]  | Gönderen: nergis |  Yorumlar (11)
   | 
	Muhabbet Kuşu 
 9 Mart 2008 Pazar, 23:28 
	Öğlen Ece'ye yemek yedirirken Emre de aynı masada bilgisayar başında bir şeyler yapıyordu. Bir filmden bahsetti. Ben de biraz düşündüm, hatırlayamadım, "Adı neydi?" diye sordum. Herhalde araya sessizlik girdiği için üçüncü şahıs üstüne alınıp sordu: 
- He? 
- Babana sordum kızım, adı neydi dedim. 
- Emlee! 
 
Söylediği üç beş kelimeyle her lafa maydonoz oluyor hanımefendi! Aslında son günlerde farkedilir bir gelişme oldu. Bazen benim söylediklerimi papağan gibi tekrar ediyor bazen de direk lafa karışıyor. Okumuştum, dağarcığı 50 kelimeyi bulunca konuşması birdenbire hızlanırmış. Genelde anlaşılmaz şeyler söylüyor ama deneme yanılmayla (genellikle) buluyoruz ne demek istediğini. Sabırla tekrar ediyor, anladık mı diye de gözümüzün içine bakıyor. Yazık, üzülüyorum haline ama az kaldı. Yakında inşallah sohbet etmeye başlayacağım kızımla.
[Ece Böcee]  | Gönderen: nergis |  Yorumlar (2)
   | 
	Aktivite Rehberi 
 6 Mart 2008 Perşembe, 22:54 
	Ruh haline göre 'Parmak Boyası' kullanma kılavuzu: 
 
   A- Melek Anne Günleri: 
1. Kaloriferi iyice açın. 
2. 72'liklerden bir paket ıslak mendili cebinize koyun. Kullanılmış olmasın, yeni paket açın. 
3. Çocuğu bağlayacağınız mama sandalyesini stretch filmle kaplayın. 
4. Kullanılacak masayı ve evin bütün döşemesini naylon üzeri gazete kağıdıyla kaplayın. (Tabii tabii, diğer odaları da. O bacak kadar şeyin 'yaratıcılığı'nın sınırı sizin hayalgücünüzün sınırına beş basar.) 
5. Çocuğu soyun, sadece bezi kalsın. İdeali sizin de soyunmanız ama garip olur, en iyisi evde badana filan olursa diye sakladığınız, çocuktan sonra bu gibi faaliyetlerde önlük olarak kullandığınız kıyafeti giyin. 
6. Çocuğa iyice tarif edin ki (bkz. aynı şeyi bin kere boş yere söylemek), iki elini bileğine kadar boya kutularına daldırmadan önce size parmağını gösterip sevimli sevimli (bkz. sinsi sinsi) gülsün. 
7. Sürekli yüzüne bakın ki, fazla yemesin ve gözünün içine sürmesin. 
8. Çocuğu, boya kutularını, mama sandalyesini, çamaşırlarını yıkarken; boş ıslak mendil paketini ve dağ gibi gazete kağıdı+naylon yığınını çöpe atarken sürekli "Çocuk mutlu oldu, birlikte güzel vakit geçirdik, yaratıcılığı gelişti." diye kendi kendinize tekrar edin. 
Bu üç saatlik aktivite, tabii ki sizin aktiviteniz. Yoksa onun "Hadiihadii" diye ellerini sallamasıyla "Bittii" diye ellerini sallaması arasında 10, bilemediniz 15 dakika var. 
 
   B- Diğer Günler: 
1. Parmak boyaları alın 
2. Çöpe sokun. 
 
İşte bu kadar basit.. 
[Ece Böcee]  | Gönderen: nergis |  Yorumlar (3)
   |