…Diziler
Bu sene bir sürü yeni diziyi keşfettiğimiz yıl oldu, bir de başlangıcından beri seyredegeldiğimiz birkaç diziden gına geldiği (ama yine de izlemeye devam ediyor muyuz? Ediyoruz. Bunları biz böyle şımartıyoruz)
Üç kategoride inceleyelim bakalım bakalım:
1) Yeni diziler:
- The Big Bang Theory : Meet the yılın dizisi (2. sezonu devam etmekte) Gürer-san’ın ısrarı ile bir deneyelim dedik, ben burun kıvırıyordum, şov adamı zifikçinin halinden ne anlar diyordum, meğerse amcalar belgesel çekiyorlarmış. Her bölümünde mi bu kadar gülünür bir dizinin? Şimdi yine aklıma ilk sezonun finalinde Çin lokantasındaki Sheldon ile şu Lennard’a sürpriz doğum günü partisi hazırlamaya uğraşırlarken Howard’ın yediği gofret sonrası geldi… Yok, yok bu kadar komik olunmaz!
- Dead like me : Dizi yeni değil, eski, ilk 4 bölümde high potentialı yüklüyorlar yüklüyorlar, sonra mainstream’e girse de hakikaten kayıtsızlığı ve “konusuzluğu” ile iyiydi, RIP (Gerçi filmi çıkacakmış bu sene). Bundan da pek çok şey gibi hemşirem ile kayınçomun sayesinde haberim oldu.
- Hustle : Hustle, vaktiyle Barış’ın sorduğu BBC dizisi, Hande tavsiyeledi, biz de oturduk, izlemeye başladık, epey güzel, İngiliz zaten. (Bir de bu sene galiba 4. sezonu başlayacak)
- Leverage : Dee’ye Hustle’ı tavsiyeleyince, o da sağolsun Leverage’dan haberdar etti bizi. Halihazırda 4 bölümü var, o kadar yeni dizi. Bengü’yle ilk bölümünü seyrettik ve ortak yorum “Bu adamlar Hustle’dakilerle karşılaşsa Hustle’dakilerin iç çamaşırlarını bile çıkarır alırlar” şeklinde oldu, yani bir nevi Migros vs. Bakkal Rıza Efendi gibi. Amerikan abartması ama izlettiriyor. Amerikan dedik ama Coupling’in Jane’i Gina Bellman da dizide.
- Samantha Who : Konuyu filan okuyunca “aaa, My Name is Earl gibi olmalı” deseniz de iki bölümde sıyrılıyor o ithamdan. Veee, Christina Applegate oynuyor!! (Donnie Darko ref’i verecektim üşendim, hem hiç de şık olmazdı). Bir de Gilmore Girls’den Melissa McCarthy.
- The Mentalist : Bu diziden de Ande sayesinde haberdar olduk. Psych’ın ciddi olanı, Dexter’a da yakın duruyor… Biraz burun kıvıraraktan başladım diziye, ilk 10 dakikadaki tuzakla beni gafil avladı, hayranlığımı kazandı, yine de bizim için biraz çiddi ama iyi dizi, saygı.
2) Artık bayan diziler:
- House, MD : Pöffffff… House evine dön.
- How I Met Your Mother : Sırf Barney için seyreder olduk. (Yine de şu son dayaklı bölüm güzeldi, Robin’in Marshall’ın barına takıldığı da iyiydi. (ama ama…)
3) Süregiden diziler:
- My Name is Earl : MNIE’ün özelliği her zaman istikrarlı olması – ne kahkahadan tavana vurduruyor ne de pöfletiyor. Tadı güzel, hep bildiğiniz tad, tatlı/tatsız sürprizlere yer yok…
- IT Crowd : Yine çıktılar geldiler, 6 bölümü yaptılar, geçen hafta veda edip gittiler. Çok komikler, hep komikler, ne olur biraz daha kalsalar?.. Şu banka soygununda beni götürüyorlardı.
- Pushing Daisies : Başta çok aşağılamıştım, “beyin hücrelerini 10 kat daha fazla öldüren dizi” filan diyordum, tam ısınmış, sevmeye, gülmeye, bir sonraki bölümünü beklemeye başlamıştım ki (demek ki yeterince beyin hücrem ölmüş), Ande diziyi bitirtti. Şimdi elde kalan bölümleri koklaya koklaya izler olduk (mutlu musun Ande?)
- Psych : Hala bağımlısıyız. Tatile girdi mi, ara verdi mi de karalar bağlıyoruz… Ben Gus’ı kimseye değişmem o dizide, bir de o var, bir de Juliet’i oynayan Maggie Lawson ile Shawn’u oynayan James Roday’in Fear Itself adlı korku seçki dizisinin bir bölümünde de birlikte oynadıklarını öğrenip onu da izledik (sadece o bölümünü).
Bunlardan başka ilk bölümünü izleyip de nefret ettiğim Chuck denemem var, pek o kadar heyecanla beklemediğim Lost var, dört gözle beklediğim fakat ne yazık ki “son bir sezon için gelecek olan” Scrubs var, böyle de bir şeyler işte bu dizi işleri.

