8090

Bu sabah kahvaltımızı yaparken dinlediklerimiz:

  • Fikret Kızılok – Gönül
  • Yeni Türkü – Resim
  • 4 Non Blonds – What’s Up
  • Tracy Chapman – Crossroads
  • Toto – Africa
  • Cyndi Lauper – Girls Just Wanna Have Fun
  • Whitney Houston – I Wanna Dance With Somebody
  • Lionel Richie – Dancing On The Ceiling

The Darjeeling Limited / No Country for Old Men / Lost

ya da Sabun Köpüğü / TV Kafa!

Uzun uzadıya yazamayacağım ama:

  • The Darjeeling Limited: Wes Anderson’ı ailecek severiz çok. Geçen gün bir siteye bakıyordum da (Rotten Tomatoes’du sanırım), bu filmin reklamını gördüm, ancak öyle haberim oldu (çoluk çocuğa karışmak). Hemen ediniverdim bir yerlerden. Sonuç — İyi haber : Fena film değildi. Kötü haber : Wes Anderson’ın en kötü filmiydi. Ayrıca Owen Wilson ne kadar Robert Redford. Sonra Bengü’yle en beğendiğimiz Wes Anderson filmi hangisi ola ki konusunda istişarede bulunduk, o Rushmore ile The Royal Tennenbaums’u pek hatırlamadığını söyledi (e geriye kalıyor zaten bir bilmediğimiz bottle rocket ile bildiğimiz Life Aquatic With Steve Zissou) ben de Rushmore’un en favori Wes Anderson filmi olduğu kanaatinde olduğumu söyledim, konuyu kapattık. Ayrıca günün saptaması benden geldi: Müzikteki Cake’in sinemadaki karşılığı Wes Anderson filmleridir. Anahtar kelime: cool olmayan şeyleri cool bir biçimde yapma sanatı.
  • No Country For Old Men: Coen kardeşleri eskiden severdim. Eskiden olduk şimdi. Evet belki şaşıracaksınız ama Fargo’yu beğenmemiştim ben. O’ Brother Where Art Thou’dan öygh gelmişti, çok çok fena idi. Sonra Intolerable Crulety pofffff, Ladykillers’a gitmedim bile. Bu arada çıkanlardan bir tek The Man Who Wasn’t There idi, bir tek o. Halbuki Barton Fink – başyapıt! Hudsucker Proxy – deha işi! Big Lebowski – İlahi! (Blood Simple’ı pek hatırlamıyorum doğrusu ama Raising Arizona da tam olması gerektiği gibiydi). Neyse, ümidimi kesmiş idim ki, şu son filmleri aldı başına gidince merak ettik, etmez olaydık. Arkadaşlar, buradan duyuruyorum ki, bu Coen Biraderlerle her türlü dostane, ticari ilişkimi kesmiş bulunmaktayım, eğer olur da gelir benim adıma sizden para filan isterlerse vermeyiniz.
  • Lost: Kötü, daha da kötü oldu, bırak allasen. Bu kadar yazmam bile ona övgü. 8P (Ayrıca dünya bir yana, Sawyer bir yana, yiğidi öldür hakkını yemeyelim)

multimedia

Numb3rs
numb3rs House’u alın, tıbbı çıkarıp yerine matematik ve fiziği koyun, Hugh Laurie’yi de bizim sevgili gözümüzün bebeği Joel Fleischman Rob Morrow’la değiştirip, hastalık yerine de hastalıklı insanları koyun alın size oldu mu Numb3rs…

Ama House öyle anlaşılmaz tıbbi terimleri sıraladığında ne kadar profesyonel oluyorsa, bu numbers’daki matematikçi ve diğer fizikçi arkadaş (Peter MacNicol oynuyor bu arada fizikçiyi – hani Ally McBeal ve Sophie’nin Seçimi) ne zaman ağızlarını açsalar çok kötü oluyor anlayana. Ya yerçekim kanununu bütün dünyayı çözecek bir şey gibi pazarlıyorlar, ya hiç komik olmayan bir şeyi geek esprisiymiş gibi yapıyorlar ya da poff, bu en kötüsü, nasıl anlatayım ki? Schrödinger’in Kedisi’nin Alev Alatlı tarafından kitap ismi yapılması gibi mesela, öyle kötü bir şey. Anlamadan “cümle içinde kullanma” sevdası (bu tür terimleri / olguları cümle içinde kullanmak istiyorsanız şayet, bana başvuracaksınız, ben de size QM’den 5 soru soracağım, bu kadar basit)…

Örneğin bkz:

“If something as simple as a heavy bottom antiquark bound with a strange quark can reverse its identity three million times a second, how do we expect something as complex as the human mind to simply remain unchanged?”

ya da

“We assume that Dwayne Carter intends to get to China from Los Angeles by a direct and safe path. Now, he is aware of all the resources at your disposal: police dragnets and surveillance on family and friends.

I mean, you don’t need Karmarkar’s algorithm to see where this is going.

Ernst Strauss posited a roomful of mirrors and a man lighting a match.
(…)

Well, it was 40 years before George Tokarsky devised an answer: a 26-sided room.”

ama mesela öldürücü bitirici bir örnek için: (Abdülcanbaz’dan HAyatın Anlamı da Çıkabilir Netekim kategorisi altında saklanmak üzere)

Consider the game of chicken in which there are three nash equilibria. Each driver can choose to drive straight at the other consistent with a rational strategy and rationally crash.

So game theorists recognized this conundrum during the 1950s as we contemplated nuclear annihilation. Mathematical theory confirmed what we instinctively understood that the sane man often operates at a disadvantage.

So what am I illustrating?

I’m illustrating the ability of math to do more than define the parameters of our lives. It can illuminate the human condition.

And some day, perhaps, it will even define what lives deepest in our hearts.

offf offf. Dizi güzel bu arada, yani izlenebiliyor, tebessüm oluşturuyor bu bilimsel pek bir kompleks breh brehler de yanında… House’la bir ortak yanı daha: House’un yapımcısı Bryan Singer, bunun yapımcıları da Ridley ve Tony Scott, daha ne olsun! 8)

Bu da bizim ekip. Numb3rs takımından 15 kat daha karizmatik değilsek neyim! 8)

mat3rials

Mirror Mask
Mirror Mask, Neil Gaiman’ın yazdığı ama Gaiman’ın değil de, Dave McKean’in (Sandman kapakları ile Kara Kule – Wizard and the Glass’ın iç çizimleri) mührünü bastığı bir nevi David Bowie’li Labyrinth’in varyantı. Güzel seyirlik ama bir yandan da tipik Gaiman abuk subuk “çocuk kalmış hiç büyümemiş bir yazarım ben!” böğürtüleri.. yani bir şeyin ilginç olması demek bin tane şu ya da bu şekilde şu kadar ya da bu kadar şeyi art arda sıralamanın da ilginç olacağı anlamına gelmiyor pek yazık ki… Yani film değil de, adventure oyunu yapsalarmış, daha bir amaçlarına hizmet eder olacakmış gibi geliyor bana yoksa bir şüphen mi var? Filmde başrolü oynayan Stephanie Leonidas mıdır kimdir kendisi, o hanımı yakın takip listeme aldım. Güzel değil ama bir şeyleri var kendine çeken. Bu bağlamda Numb3rs’da da bir Ramanujan(!) var ki, o da aynı kategorinin insanı. Değişik şeyler bunlar, organize organze filan. Bu Mirrormask’ı Selma’ya izletmek gerek diye düşünüyorum, sanırım çok beğenir (resim yapan kızlar kardeşliği sisterhood).

Flogging Molly
Bu gruptan da -tıpkı az evvel kulaklarını çınlattığım MirrorMask gibi- Neslihan ve dünyalar iyisi yavuklusu Brian sayesinde haberim oldu. Alkole İrlandalı karıştırın (Atlı Süvari gibi oldu), alın size Floggin Molly süper gaza getiriyor insanı. Nefis bir şeyler. İrlandalı şansları daim olsun, çok sevdim ben bu çocukları..

Üç gün sonra karıma, kızıma kavuşuyorum hayırlısıyla, son 10 dakikadır manyak bir Spoonfull konser kaydı dinliyorum, (baktım şimdi daha da 6 dakikası var amma öttürmüş Clapton amcam yaw..), az evvel bera’dan süper bir haber aldım, daha ne ister deli gönül yahu!

Kalın sağlıcakla,
Sururi down and under
Sururi over and out–

house 411

lost 401 hala aynı jack, hala aynı kate, olmuyor böyle, bu arada, flash forward’larda tekrar adaya gidecekler anlaşılan, çok sevindim, Stephen King’in IT tadı olacak çok zügel çok zügel. House’un 411’ü çok güzeldi, hani şu güney kutbunda geçen, mira sorvino! Baktık sonra en son Mighty Aphrodite’de görmüşüz herhalde ona rağmen çok tanıdık, belki olayı budur, çok tanıdık olması, neden olması(n)? Ayrıca bir de aklıma Echobelly’den “Insomniac” geldi, echobelly’m geldi mamafih Türkiye’deki dvd’lerden birinde kalmış. Yardım youtube yetişti. Bir de bir de echobelly gelince smiths de vardı zaten bütün günlerdir bir şekilde aklımda, servisteki “şu” ile “şu” geldi sırasıyla (nu?). Bisiklete biniyorum güzel burada havalar, Levent haftasonu Eymir’de çekilen resimler göndermiş, Eymir buz tutmuş öyle böyle değil. Edip Cansever (bir de)


Vaktim yok görüşmeye kimseyle
Ruhi Bey!
Kendimle bile, kendimle bile.
(Olmaz ki, kimse kimseyi sevemez
Ama hiç kimse.)

Insert alakasız resim here: Alınız:

Vadym, Andy ve Sururi, 20080125

Psych

Psych 2006Bu aralar, dizisizlik başımıza vurdukça Psych’a daha bir abanır olduk (Kadir Abanır). Çok bir şey bekletmediğinden, ziyadesiyle sizi yere yatırabiliyor. Ayrıca bunda da asıl abi (Shawn) en iyi arkadaşınız olmasını isteyebileceğiniz bir insan değil (diğeri için bkz. House). Kankası Gus süper “zenci” esprileri geliştirebiliyor, mimikleri de tam stereotip (misal Cosby göndermeleri, bronzlaşma merkezi, michael jackson – thriller). Scrubs’ın Turkleton’inin sorumluluk sahibi olanı (ayrıca pek çok kereler Zaff Brachs’ın ne kadar da başarılı şekilde Shawn’ın yerine geçebileceğini düşünmeden edemedim). Bize 201’de Tears For Fears ve MJ yaptılar (201 hakikaten çok komikti bu arada). Pilot bölümünde de House’dan Cut Throat Bitch çıkıyor karşımıza, ah bir de tabii SG-1’in komutanı da var o pilot bölümde. Neyse. Psych.

Hamiş: Sonradan aklıma geldi, olur da “bir arkadaşınız” (yok, biliyorum, siz yapmazsınız öyle bir terbiyesizlik 8) dalga geçerse 80’ler, Tears For Fears filan… O ne öyle filan diye, önce TFF’ın “Mad World”ünü dinletin, sonra da yüzündeki o aşağılayıcı tebessümü aynı şarkının Gary Jules yorumuyla ebediyen silip, arkanızda sakladığınız odunu ortama tanıştırın (introduce the zopa you have been hiding behind to the environment). Duyan kulaklara o kadar ayrıştırılmış versiyon kör parmak göze. (Breh breh bana breh breh sana)