CAPTCHA, MySQL 5, GUBEN Blogger ve Amerikan Aksanlı WinXP

Geçen gün comment spammerları gene işbaşı yaptılar. Benim de canıma tak etti, “resimde gördüğünüz harfleri şuraya şuraya giriniz…” türünden bir spam engelleyici yazayım dedim ama vaktim olmayınca, bakalım ellerde ne var düsturu uyarınca biraz web’de gezindim ve CAPTCHA kavramı ile tanıştım. CAPTCHA, “Computer Assisted Program for Telling Computers and Humans Apart” tanımının kısaltılması ve bir türlü anlayamadığım, anlatamadığım Turing makinelerine güzel güzel referanslar içeriyor. Bozulmuş harflerin yazılmasını istemek de bu dalın işi, resimler gösterip, içinde yer alan nesneleri çoktan seçmeli olarak belirletmek de, hatta bir şeyleri sesli olarak çalıp, söylenen şeyleri yazdırtmak da. Hayli ilginç bir şey aslına bakarsanız. Zira insanlar, insanları ayırt etmek için makineleri kullanıyorlar ve makine vs. makine durumları hasıl oluyor. Sonuçta ben, http://www.php.meezerk.com/ adresinden PHP ile yazılmış, basit ama etkili olabileceğini düşündüğüm bir kodu indirdim, bugün yarın GUBEN Blogger’a eklerim inşallah.

Gelelim bir başka soruna: Evelsi hafta yeni bilgisayarıma kavuştum (ağabeyim sağolsun!). Kendileri bir adet Sony VAIO olup, VGN-FE11H adıyla gitmektedirler ama biz ona kısaca Vâlâ diyoruz (as in Vâlâ Nurettin). Aletin işletim sistemi Windows XP Professional Media Center Edition. Sanırım bu sondaki Media Center Edition olayından dolayı işletim sistemi İngilizce olmuş. Başta sorun yok dedim ama karakter tabloları beni öldürüyor. Zannederim yakın bir zaman içerisinde dayanacak takatım kalmayacak ve paşa paşa WinXP Türkçe kuracağım.

Şimdi bilgisayar yeni ya, o yüzden özenle programları kurdum. İş Apache-PHP-MySQL üçlüsüne gelince, Apache’nin 1’li, PHP’nin ise 4’lü versiyonlarının en son çıkan kararlı sürümlerini kurarken, nedense şeytana uydum ve MySQL’in 5’ini kuruverdim. Başlangıçta her şey iyi gidiyordu — ben MySQL’e PHP’den bağlanamayıncaya kadar! Efenim neymiş, authentication’ımı beğenmemiş, client’ım pek bir demode kalmış falan filan. SEN O CLIENT’A KURBAN OL, E Mİ! Neyse ki OLD_PASSWORD() deyu bir fonksiyon eklemişler, o sayede root hesabımın şifresini eski formata sokabildim de, mevcut PHP kodumu çalıştırabildim / çalıştırabildiğimi zannettim.

Ama kazın ayağı öyle değilmiş. Bunu, yayıla yayıla şu CAPTCHA kodunu GUBEN’ime yamayım diye GUBEN’i lokalde çalıştırmaya teşebbüs edince anladım. Kod bir güzel Apache’yi uzaya gönderiyor, bekle bekle gelmiyor, bilgisayar da bir süre sonra küsüyor, yanıt vermemeye başlıyor. Sonunda aldım elime bir echo “lala”;exit; satırı, koydum copy kaşesine, adım adım ilerlemeye başladım kilitlenme oluncaya kadar. Nihayet buldum. HANGİ İNSAN EVLADI TIMESTAMP formatını YYYYMMDDHHMMSS’dan küt diye YYYY-MM-DD HH:MM:SS formatına çevirir ve eski sürüme destek kapısını aralamaz? Tabii hal böyle olunca, benim bütün substr fonksiyonlarım saçmalamaya başladı. Ha, bir de ya bu MySQL’de hasıl olmuş, ya da phpmyadmin’i de son sürüme yükselttim, o yüzden fark etmeye başladım, bir COLLATION diye baş ağrısı çıkartmışlar. Benim bilgisayar ki Türkçe klavyeli İngilizce işletim sistemli bilgisayar, veritabanlarımın İSVEÇÇE olduğunu bas bas bağırıyor, ne desem dönmedi kararından. Böylelikle Amerikan aksanlı Türkçe konuşan bir işletim sistemim ve boş zamanlarında kendi aralarında İsveççe konuşmayı tercih eden blog girişlerim var. Hayır, İsveç candır, hiçbir şeyi olmasa bile Nina’sı var, ABBA’yı çıkartmış, Ace of Base cabası, ona bir şey demeyeceğim ama zorrr geliyor belli bir yaştan sonra, değil mi canım…

Şimdi ne yapacağımı merak edenlere: paşa paşa bana birkaç boy büyük gelen MySQL 5’i kaldıracağım, 4.1 öncesine gideceğim; kimse kusura kalmasın. Bilgisayara da fazla program yüklemeyeyim de, bir ara müsait olunca güzel güzel WinXPTur kurayım.

Kütüphane..

Bundan 1 ay kadar önce, kütüphaneden kitap istediğimi belirtmiştim. Geçen hafta aşağıda alıntılayacağım mail’i aldım. ODTÜ’yü gerçekten seviyorum, medeni ve özünde iyilik var – bunu 6 senedir gözlüyorum, karşıma sıklıkla beni şaşırtan incelikler çıkıyor. İnsan hele de diğer üniversitelere bakınca bunu çok daha iyi anlıyor. Ay amma partizan bir mesaj oldu bu. Neyse, ODTÜ’ye can kurban.. 8)

Sn. Tasci,

kutuphaneye alinmasini istediginiz kitaplara iliskin siparis
bilgileri, ekte yer almaktadir.
Bilginize sunarim.
Saygilarimla.

Cevat Güven
ODTU Kütüphanesi


Yeni hazirlanan siparis listesine eklenmistir. The Extra Man Jonathan Ames Scribner 0671015583
Yeni hazirlanan siparis listesine eklenmistir. The Wind-Up Bird Chronicle: A Novel Haruki Murakami Vintage 0679775439
Yeni hazirlanan siparis listesine eklenmistir. Dance Dance Dance Haruki Murakami Vintage 0679753796
Yeni hazirlanan siparis listesine eklenmistir. Norwegian Wood Haruki Murakami Vintage 0375704027

Görünen o ki, istediklerimden bir Hard-Boiled Wonderland‘i listeye eklememişler — acaba Bilkent’te olduğu için mi? Zannetmem ama olabilir de. Beni en sevindiren ise Wind-Up Bird Chronicle‘ın da geliyor oluşu; Bengü’nün okumasını çok istiyorum. Tesadüf bu ya, bugün Yasemin’den (Yazgan) bir mail aldım: buradalarken, WUBC’ı okuyordum ama bir türlü romana giremiyor ve epey sıkılıyordum. -Blog girişlerimden takip edebileceğiniz üzere- Murakami’yi önce yerin dibine batırıp, ardındansa müptelası olup çıkmıştım. Yasemin’le konuşurken, ona tavsiye etmiştim, o da kitabı okumuş, ilişkiler yumağı, tesadüfler, aklına Paul Auster’ı getirmiş. Efe’yle ona da hala yazamadık bir şey, tembel Taşcılar… 8(

Günlerin Köpüğü…

Gene araya epey bir zaman sokmayı başarmışım -arada Turan’ın doğumgünü de kaynamış 8(-. Bu geçen zamanda tatile gittik, tatilden geldik, okula ısınmaya çalışıyorum, simülasyon neticeleri hala makale olmayı bekliyor, yolumu gözlüyor.

Tatilde Side’deydik, Eda’nın tavsiyesi ile Doğan Otel‘e gittik, hayli de memnun kaldık – yalnız çocuğu olmayanlara pek tavsiye edemeyeceğim, çünkü ortam sözlük anlamıyla “ana-baba günü” idi. Ece Hanım - Deniz SefasıNasıl olduğunu kestiremediğim bir evrim sonucu, Doğan Otel bebekli ailelerin kesişme noktası olmuş. Ben, Bengü, Ece Hanım, Eda, Eda’nın arkadaşı Defne ve Defne’nin şirin mi şirin kızı Cansu gittik, ikinci gün, Eda ve Defne’nin arkadaşı Eylem ve Eylem’in oğlu enerji deposu Alp de bize katıldı. Eda, Ece’nin doktoru aynı zamanda, Defne ve Eylem de doktor olunca, tamamıyla doktor gözetiminde bir tatil yaptık. 8)

Bengü ile beni en çok yol kaygılandırıyordu. Kolay değil, otobüsle 10 saat yol, bir de kızın damarı tutarsa bütün otobüs ahalisinin hayır duasını almamız işten değildi ama çok şükür, kızım giderken de gelirken de çok uslu idi. Hatta otobüs Ankara’ya geldiğinde inenler kızı görünce “A! Bebek varmış!” şeklinde şaşkınlıklarını gizleyemediler.. Ece Hanım da ilk deniz sefasını yapmış oldu böylelikle.

Ian M. Banks - Consider PhlebasTatilde değil de, özellikle yolda giderken ve gelirken bir türlü bitmek bilmeyen Murakami’nin Dance Dance Dance‘ini okudum ama bitirmek dönüşe nasip oldu. Yanımda bir de Bilkent Kütüphane’ye kitapları iadeye götürdüğümde çıkarmış olduğum Raymond Carver’ın Will you please be quiet, please?‘i vardı, ondaki hikayeleri de yarıladım. Murakami bittikten sonra uzunca bir süredir başlamak istediğim Ian M. Banks’in Culture serisine geçiş yaptım. Şu sıralar Consider Phlebas‘ı okumalardayım, yarıladım sayılır — Hedefim üçüncü kitap Use of Weapons.

Gidişat..

Geçen gün Eki’nin bloguna bakıyordum da, en son blogu 18 Ağustos’ta girmiş, bir türlü yeni bir şey yazmıyor, ona kızdım ben de. Sonrasında kendi blogumdaki en son girişin 11 Ağustos olduğunu görünce de dumur oldum. Bu sebepten ötürü, hal-i pür melalimizi anlatan bir giriş yapmak boynumun borcu.

Haruki Murakami - Dance Dance DanceSon girişten bu yana geçen 20 günde çok kitap okumadım. Salinger’ın Franny and Zooey‘ini tekrardan bitirdim (ama bu sefer İngilizce’sini), şimdi de Murakami’nin Dance Dance Dance‘ini okumaktayım ama beklediğim kadar beni sarmadı – hele de Wild Sheep Chase‘in devamı olduğunu göz önüne alırsanız. Belki de Murakami zehirlenmesine uğramışımdır, kim bilir.. Sanırım bu kitaptan sonra Murakami okumalarıma ara verip, Ian M. Banks beyefendinin Culture serisine başlayacağım. Vaktiyle önce Emir, ardından Bera özellikle de Use of Weapons’ı öve öve bitirememişlerdi, göreceğiz..

Owen-Cesim-Turan-Serkan Tömbeki, 21 Ağustos 2006
Geçen son 20 günün en güzel olaylarından biri şüphesiz ki sevgili arkadaşım, muhterem müstakbel yabancı damadımız Owen’ın Türkiye’de bulunuşuydu. Owen, Hülya Teyze’nin kızı Elif’in boy-friend’i ve kendisiyle geçen sene tanışmış idik. Hatta Murakami’yi bana ilk öğütleyen de odur. Owen’la tanışmamızdan çok kısa bir süre sonra kırk yıllık dostlar gibiydik – zevklerimiz ve beğenilerimiz birbirine çok yakın olduğundan, saatlerce hoşumuza giden şeyler hakkında diğerini sıkmadan konuşabiliyoruz. Hem bu gelişinde Tömbeki’de toplanıp, bol bol dumanlandık da (kaldı ki, cuma günü gerçekleştirdiğimiz son Tömbeki seferinden eve ağrılarla örülmüş bir kafayla gelişimden sonradır ki, nargileye de tövbe etmiş durumdayım).

Ece - NYCuma günü annem geldi İstanbul’dan, bugün de Arabistan’dan kayınbiraderim Utku gelecek – eğer haftasonunda da birileri bir sürpriz yapar ise tam bir aile kaynaşması olacak! 8) Ece Hanım’ın sağlığı çok şükür yerinde, sıcaklardan biraz -epey- bunalsa da, bir yaramazlık durumu yok. Biraz(!) da şişmanladı. Son topaç halinden bir resim sunayım sizlere – hanımefendinin üzerindeki tulum, tahmin edeceğiniz üzere, taa New York’lardan geldi, Yasemin Hala’sının hediyesi. Üzerinde “Somebody in New York loves me” yazsa da, Owen’ın da şehre dönüşüyle beraber bu somebody’lerin sayısı iki olacak. 8)

fkk!

Elde değil, ne zaman Glass’lardan bahsetsem [[fkk]] geliyor aklıma! Bir haftadır fkk’ya şöyle oylumlu bir mektup (snail-mail, that is) yazasım var. Fark ettim ki kendisi Wild Sheep Chase’in Rat’inin ta kendisi.

…In general, listeners were divided into two, curiously restive camps: those who held that the Glasses were a bunch of insufferably ‘superior’ little bastards that should have been drowned or gassed at birth, and those who held that they were bona-fide underage wits and savants, of an uncommon, if unenviable, order.

J.D. Salinger, “Zooey”