Bir berber(den) bir berbere…

Berber önemli bir iş. Öyle kafanızın estiğine gidemiyorsunuz, bir kere muhteşem hafızaları var bu meslek sahiplerinin, kendi müşterisi değilseniz hemen anlıyor, arada kendi berberinizi bırakıp da bir başka yerde kestirdiyseniz onu da biliyor, böyle değişik bir olay. Ve ben her gittiğim yerde bir berber sorunsalından geçiyorum ilkin. İstanbul’da yaşarken yıllar boyu (üniversite yıllarım) Ankara Esat’taki “Astronot Erkek Kuaförü”nde kestirdim saçlarımı. Ankara ziyaretlerimin arası da maksimum 2-3 ay olduğundan, çok da sorun olmuyordu berberimle evimin arası.

Hollanda’da sağolsun Nergis Hanım kesiyordu Ece’nin de benim de saçlarımı, böyle bir görev edinmişti, iyi de yapmıştı sağolsun. İspanya’ya geçtiğimde saçlar başımı alıp gittiğinden, daha aile birliği de sağlanmadığından, bir gün dayanamayıp Unamuno misafirhane/yurdundaki öğrencilere sordum bir berber yerini, tarif ettiler, ben de cesaretimi(?) toplayıp gittim, yaşlı bir amca, derdimi bir şekilde anlattım, o da tamam dedi ama rezervasyonsuz almıyormuş, defterini çıkardı, boşver ya… dedim. Sonra nerede kestirdim, hatırlamıyorum (acaba İspanya’da da mı N. kesti saçlarımı — sorayım… o kesmişliğini hatırladı, ben de evin tam karşısındaki berbere gittiğimi (Schrödinger’in berberi 8)).

Ankara’da işler kolaydı tabii. En güzeli de Hacettepe’de, City’de Ali Osman’la tanışmıştım, sağolsun, uzun yıllar o kesti. Çok da pratikti tabii ki… ama sonra Covid bütün kampüs işletmelerini vurduğu gibi onu da vurdu. Ben de evin oralarda arayışlara girdim, Google iki tane önerdi, birini pas geçtim, diğeri süper çıktı sağolsun, işte bir 4-5 senedir (olmuş mudur 4-5 sene?) Alkan sağolsun, flinta gibi yapıyor beni.

Burada saçlar uzadı, uzadı, uzadı (1.5 ay oldu halbuki ama ortam nemli, yağışlı ya, “saç-coşturan” etkisi mi yapıyordur nedir? 8)), sakal da coşmuştu ama buraya elektrikli traş makinemi getirip, onunla daha öncelerde hiç beceremediğim düzeltme işini bir dereceye kadar başardım (buraya kadar hiç yapamazdım halbuki, hevesle başlar, iyice yamultur, formatla son verirdim). Berber is a state of mind. Fear is the mind-killer. İyice kendimi alıştırmaya çalıştım berbere gitme işini, kaçış yoktu.

Dün sabah gittim, birkaç hafta öncesinden gözüme kestirmiştim, marketin olduğu çarşının içerisinde, küçük bir yer. İki koltuk, karşılarında iki tane ayna var (Nergis Hanım ile aynasız olanını da görmüşlüğümüz var, müşteri dolaba bakıyordu boş boş berber keserken!), bir de onlara ek, saç yıkamak için kadın kuaförlerindeki arkanıza yaslanıp saçları lavaboya bıraktığınız türden (ama onun çok çok daha basitinden) bir lavabo vardı. Burada genelde berberler kadın erkek ayrımı yapmıyorlar, oğlanların saç hep aynı zaten, kızların değişse de, orta yaş+ teyzelerin saçları da hep kısa. İlk olarak -sonradan bir sürpriz olmasın diye- ücretini sordum da, Düşes’in 5 yuanlığından hallice bir cevap aldım: yıkamasız 20, yıkamalı 25 yuan. Paradan mı kısacağım, yıkamalı olsun! dedim.

Şimdi Çin’de elden para alıp verme diye bir şey yok — her şeyi QR kodla yapıyorsunuz, bu -ve diğer bir dolu- işler için başlıca iki uygulama (app) var: AliPay & WeChat, kredi kartınızı/banka hesabınızı bu uygulamalara bağlıyorsunuz, sonrasında bisikletten metroya, marketten kahveye her şeyi onlara QR kodu okutup (meblağa göre onaylayarak) yapıyorsunuz. Geçen sokaktan oyuncak tavşan aldık, onu bile QR kod okutarak yaptık (normal yerlerde mağazadaki kasa/ödeme kiosku size QR kod üretiyor (içinde aldığınız hizmet ve ödemeniz gereken tutar tanımlı oluyor) ama örneğin sokaktaki satıcıdan oyuncak/meyve vs. aldığınızda (ya da tapınağın oradaki dilenciye sadaka vermek isterseniz), onun QR kodunu tarattığınızda sizden meblağ da girmeniz isteniyor. Çok ama çok meraklı iseniz evet, nakit parayla da ödeyebiliyorsunuz ama nakit parayı bankaya gidip çekmekten başka nereden bulursunuz, ben bilemiyorum 8).

Berber macerama dönelim: kiosktan 25’lik tuşa bastı, kodu okutup ödememi yaptım, sonra beni şu lavabonun oraya oturturken, Ankara’da berber çıkışı çekilmiş 2 tane fotoğrafımı gösterdim, “OK” dedi, saçlarımı yıkadı bir güzel, sonra aynanın karşısındaki koltuğa oturtup önce kuruladı, sonra kesti, sonra kırpma aletini çıkarıp, onunla da iyice kesti (saçımla alet arasına tarağı koymak suretiyle, yani 3 numaraya vurdurmadım, merak etmeyin! 8), sonra tekrar makas (düzeltme), yıkama, kurulama ve ta-ta-taaaa! Bütün bu süreç 20 dakika sürdü ve benim saç kesimim başladıktan sonra yan koltukta bir anne-baba-ergen çocuk kombosu aile saçlarını kestirdi! (onlar yıkamasız seçmişlerdi, önce çocuk, sonra annesinin saç kesimi tamamlandı, ben kalktığımda babanınki devam ediyordu).

Çok da güzel oldu bence saçım, orada o güzel Çincemle teşekkür ettim (xie xie!), çok güzel olduğunu söyledim (hen hao, süper!), eve gelince Nergis Hanım da beğendi, daha n’ossun! 8)

Yeni saçlarım ve ben (ben: soldakiyim — berberden sonra ödül olarak Şanghay Müzesi’ne gittik de… sağdaki arkadaş kötü ruhların girmesini engellemek için kapılara koydukları ejder-köpeklerden // Resim çekilmeden hemen önce ben bir espri yapmıştım da, ona gülüyoruz…)

hmmm… sanki sakal biraz daha inceltilebilir gibi gibi… 🤔