İki fülm, bir kipat, bir dizü bir fülm kuşağı… (dürürü-rü, dürürü-rü!…)

Ay içim bayıldı, yok Şanghay’mış, yok Çin şöyleymiş, böyleymiş… Bir taze nefes alalım, bir oh! diyelim, değil mi ya!

Alacakaranlık Kuşağı (kaldı mı bilen acaba? Yok güzelim, Rick & Morty değil, o buna gönderme aslında..)

Spoiler olmasın diye isimler (“titles”) gizlenecektir. “Acaba bu düşündüğüm mü?” diye düşünecek olursanız da eserin yılı falan filan…

İki fülm, bir kipat

P. (2014) – Toplama kampından tesadüf eseri kurtuluyorsunuz, yüzünüz paramparça, estetik operasyonu geçiriyorsunuz, eski halinize mümkün mertebe benzer yaptırtıyorsunuz yüzünüzü. Sadece yüzünüz değil tabii, maneviyatınız da paramparça onca yaşadığınızdan. O günlerde -ve sonrasında- sizi hayata bağlayan sadece bir tek şey var, kocanıza duyduğunuz derin aşk. “Bugünler geçecek ve ben ona kavuşacağım, her şey çok güzel olacak” diye dayanmışsınız bütün o zor yıllarda. Kocanızı buluyorsunuz, sizi tanımıyor ama sizin servetinizi alabilmek için, karısıymışsınız (yani sizmişsiniz) gibi oynamanızı istiyor, sizi eğitiyor “o böyle yapardı, şöyle yürürdü, bu şekil konuşurdu…”. Bu etkileşimlerin hiçbirinde sizin siz olduğunuzun farkına varamıyor. Siz de eskiden gelen bu saklanmış bilgilerle (zorlama olacak olsa da, Yunan filozofların eserlerinin orta / karanlık (iki şekerli) çağlarda Arapların himayesiyle (ve üzerine kattıklarıyla) aydınlanma çağında Avrupa’ya (geri?) aktarılması gibi bir şey belki de) kendinizi tekrardan inşa edebiliyorsunuz. Kocanız hâlâ farkına varamıyor gerçeğin, çok ama çok geç olana kadar.

V. (1958) – Dedektifsiniz (gerçi bir badireden sonra bu işleri bırakmışsınız ama neyse). Eski bir arkadaşınız eşini takip etmenizi rica ediyor, siz de kıramıyorsunuz, takipleriniz sırasında ondan iyice etkileniyorsunuz, sonra bir gün bir kırılma yaşanıyor, birbirinize aşık oluyorsunuz (yasak aşk, evet evet, hayır hayır / bir demet tiyatro Feriştah ile edeleli dohtor) ama sevdiğiniz kadın biraz sorunlu (psikolojik ontolojik) bir gün atıveriyor kendini bir kuleden, intihar, mefta. Darmadağın oluyorsunuz, hayata küsüyorsunuz (ki tabii ki çok normal), uzun bir tedavi sürecinin ardından yavaştan yavaştan ucundan tekrardan yaşamaya çabalıyorsunuz ki bir gün yolda o sevdiğiniz kadını andıran (ben: tabii ki bildiğimden; gü: hiçbir şekilde) bir kadını görüyor, peşine takılıyorsunuz, durumu anlatıyorsunuz, o da iyi bir kızcağızmış, sağolsun anlayış gösteriyor, ufak tefek buluşmalar aşka dönüşüyor (Vega: Aşk başlar yeniden, aramızda) ama onu giderek kaybettiğiniz aşkınıza döndürmeye çalışıyorsunuz: kıyafetleri, saçı… O da -niyeyse- biraz dirense de, hep kabulleniyor sonunda. Hep “bu son…” diyorsunuz. Neyse, neyse. Meğerse sizin arkadaşınızın karısı sandığınız kadın bu kızcağız tarafından sizi kandırmak üzere oynanan bir rolmüş, arkadaşınızın karısı varmış ama onu hiç görmemişsiniz, arkadaşınız sizi yanılttığı için, bu kızcağızın oyununa takılmışsınız, onun canlandırdığı imgeye aşık olmuşsunuz aslında. Kızcağız artık dayanamıyor, bütün bunları itiraf ediyor, af dileniyor, siz de daha fazla karşı koyamıyor (Hande Yener: Seviyorsun), bu gerçek haline (de) aşık olduğunuzu anlıyorsunuz. (Sonra da rahibe geliyor… bak ya!..)

A. (2024) – Garip metotlar kullanan bir istihbarat kurumunun ajanısınız. Psikolojik, biyolojik, büyü demeyelim de, psişik, garip garip (weird) durumlar, metotlar ama bıkmışsınız artık, yaş da almış yürümüş tabii. Üstüne de yine sizin gibi aynı şirkette ajan olan, çok sevdiğiniz kızınızla (25 yaşlarında) birkaç yıl önceki tartışmanızdan sonra onun alıp başını gitmesi, ortadan kayboluşu sizi yıkmış durumda. Artık içkiyi dibine kadar tüketip (Massive Attack – Live with me) sokaklarda yatmaya başlayınca, sizin kurum devreye giriyor, size emeklilik mahiyetinde uzakta, rahat bir yerde (denize nazır) bir görev veriyor — uzun süreli bir görev, tek yapmanız beklenen şey “etrafı, kasabayı gözlemlemek”. Açık şekilde olmasa da, kendinizi toparlayıp, bu görevi de güzelce yapmaya başlarsanız kızınızın durumu/yeri hakkında sizi bilgilendirecekleri de ima ediliyor… Kabul edip, kendinize gelip (üstünüze çeki-düzen verin, traş olun, işte bu) görev yerine gidiyorsunuz. Bir süre sonra şirket size yardımcı olsun diye bir ajan gönderiyor, o da epey sorunlar yaşamış, yardımcı olmanız isteniyor. “Cover story” (? ne ki bunun Türkçesi? “Kandırmaca kimlik?”) olarak da, onu kızınız olarak tanıtmanızı söylüyorlar ama işte bu sizi çok kızdırıyor! Daha neler! İşin kötüsü kızcağıza da kötü davranıyorsunuz bu dikbaşlılığınızın da etkisiyle. Ama bir süre sonra, yaşanan birkaç tehlikeli durumdan sonra özellikle, ikinizin arasında özel bir bağ oluşuyor. Gelelim gerçek duruma: sizin asla bir kızınız olmamış, ona dair hatıralarınız, bildikleriniz tamamıyla size uyguladıkları psikolojik ekimler sonucu. Hatta, sizdeki “kızınızın imgesini” kurarken fiziksel özelliklerini de bu yanınıza gönderdikleri ajan kızınkini baz almışlar. (“Brainfuck” diye bir programlama dili var, pratik değil, manyak bir şey, caka satmalık, salatalık).

Fuck this shit a’bicim… 8(

Bir dizü (iki kere), bir fülm

S. (2022) – Bilgileriniz, sizi siz yapan demeyelim de, kişisel bütün bilgileriniz ayrılıp/sıyrılıp geriye kalan halinizle başka işler yapılıyor dönüşümlü olarak — Samsun telefonlar eskiden “fabrika ayarlarına geri dön” dediğinizde kutudan çıktığı haline dönerlerdi, artık yok öyle yağma… sadece kişisel bilgilerinizi uçurmakla kalıyorlar, onların dışında her şey duruyor — kernel’e yazılmış Çin kodu bile. Sizin bu alter kişiliğiniz sizin asıl kişiliğinizin bilmediği bir şeyi (ölmüş karınızın aslında anılarından arındırılmış olarak yaşamakta olduğu gerçeğini) keşfediyor ve size yardımcı olabilmek için çırpınıyor da çırpınıyor. Ama Clark Kent, Süpermen’le konuşamıyor Gollum/Smeagol’ün aksine. Başka bir karaktere geçelim: Eşiniz onu tanımayan alter kişiliğinizle sizinle olduğundan daha mutlu. Mantıklı aslında. Gündelik hayatın yılgınlıkları, faturalar, çocuklar yok hayatınızda — ama esansınız, hamurunuz aynı sonuçta.

SNY (2008)yazmıştım ben bunu ya

“İki fülm, bir kipat, bir dizü bir fülm kuşağı… (dürürü-rü, dürürü-rü!…)” için 2 yorum

  1. Yorum olarak yazacağım (aslında bunları yazmayacaktım — not almıştım ama pas geçecektim, başka bir şey yazacaktım, yorum da değil, yeni bir giriş olacaktı ama unuttum işte…):

    B. (2005) – Bir zamanlar sevdiğiniz ama artık üstünden pek çok şey, zaman geçmiş, hayatınızdan -hakikaten de- çıkmış (Haydar Ergülen / Lina Salamander gibi söylersek “unuttuğunu da unutmuş”) eski sevgiliniz sizi arıyor, pek konuşamıyorsunuz, sonra ölü bulunuyor. Hiçbir şekilde bir bağınız bağlantınız kalmamış, bambaşka yollara sapmışsınız, ona rağmen işi kurcalıyorsunuz ve battıkça batıyor, hayatınızı karartıyorsunuz. Bununla ilintili olarak: kötü bir şey olacağını (ya da daha doğrusu olarak: bir hayır çıkmayacağını) bildiğiniz bir işe giriyorsunuz girmeseniz bir şey kaybetmeyeceğiniz halde. İşte eskide kalmış bir sevgilinin ölümünü araştırmak veya deli balı yemek (ne alaka demeyin şimdi, geçen bir filmde de ana ipucu çıktı iyice bööööyk oldum yapış yapış (HIV); tayfanın kulaklarını bal mumuyla kapatıp, kendinizi direğe bağlatmak; merak edip gözünüzü açmak görüntüyle bulaşan bir deliliğe (BB); delirttiğini bildiğiniz bir mesajı dinlemek (MW). Anlamaya, tecrübe etmeye çalışmak… tamam, evimizde oturalım, çıkmayalım dışarı demiyorum (ben öyle yapardım ama bunu diyen adam Şanghay’a geldi, o yüzden susayım ben en iyisi). Fakat faydasızca mahvoluşa gitmemek lazım. Aman, neyse, bana mı kaldı öğreten adam olmak, dünyayı kurtarmak. Bir tek tavsiye vereceğim yalnız: güvendiğiniz biri size “Sakın dönüp arkana bakma, lütfen doğruca benim yanıma gel” dediğinde ne olur dönüp bakmayın, vardır bir bildiği (PSS).

    1. bunu unutmuşsun Sururi efendi:
      M (2009): Biraz gelecekte, biraz daha teknolojik bir zamanda bir kaza geçiriyorsunuz, bir süre baygınlıktan sonra eve (üssünüze) döndüğünüzde kendinizden bir tane daha buluyorsunuz, çok anormal bir şey de değil ama işte klon olduğunuzu anlıyorsunuz… o karşılaştığınız arkadaş da anlıyor. ikiniz de klonsunuz, orijinal malzeme 100 yıl önce yaşayıp gitmiş, 100 yıldır aynı işi farklı klonlarla yaptırıyorlar işte. İletişimde bir aksaklık var diye sadece video kayıtlarını izlediğiniz “kızınız” çoktan yaşlı bir kadın olmuş. Dahası ucuz klon olduğunuzdan iki senelik bir raf ömrünüz var (hence the other clones). Bu sefer “üretim hattında” bir atlama olmuş sizin kazanız vesilesiyle, işte oradan şey etmiş. (BR (2017) aslı bile değilsiniz, hiçbir özelliğiniz, öneminiz, farkınız yok… bir kenarda, karlar yağarken yere yığılıp, yavaşça “ölüyorsunuz”)

      Klon deyince bir anda on bin örnek/durum hasıl oluyor: SW (2002) siz çok süper bir silahşörsünüz diye sizi klonlayıp on bin tane klon asker üretiyorlar hızlı büyütüp, bir tane klonunuzı istiyorsunuz, “normal süreçte” büyütmek üzere, kendinize babalık ediyorsunuz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir