thank you for using me…

Sevdiğım bir repliktir, Wes Anderson’ın Darjeeling Limited’inden.

Burada saat 17.26 ve geldiğimden beri (2 Aralık yaklaşık olarak) üstünde uğraştığım hesap kitap alet edavat totoro lapseki yoyosunu tamamladım (ya da en azından ben öyle sanıyorum). Çok merak edenler için yazayım bari: Olası bir süpergrup — grup dönüşümünü Wyckoff pozisyon bölünmeleri çerçevesinde ele alıp, gerekli kriteryayı (as in leb-i derya) (proleterya da olabilir netekim, neden olmasın) gerçekleyip gerçeklemediğini kontrol eden ve bunun etrafında dönen dolaplar. Oldu mu, anladın mı sen, sana diyorum gözlüklü.

Neyse, işte günlerhaftalaraylardan sonra bir 40 dakikalık nefes aralığım oldu böylece de, sizlere (ey okuyucu) bir selam edeyim dedim (siz buradasınız, ben neredeyim?). Şairin de dediği gibi: Öptüm bay (as in tren – Zeki Müren diyalektiği).

Neyse, Sururi over and out (Dr. Skull Wory Zover). Oh ne de güzel Ramones dinlemekteyim bunları yazarkene bir yandan da…

Apdeyt, ab$eyp ve $uayip

Evet Sigñora, hala Turkce karakterler yok ama buna da sukur.

Bu aralar en az sahip oldugum sey vakit. Buraya geleli iki ay olmus kalender(mesrep) hesabiyla, nasil gecti, hicbir fikrim yok. Guzel ve dahi monoton oldugundandir kelli. Hala yerlesme asamasindayiz, hala acilmamis kutular var, havalar da biraz bozdu, yagmur filan, pek cikasimiz olmuyor bu aralar.

Ispanya (ya da belki de sadece Bilbao ya da Bask ulkesidir) hakkinda genel bilgiler: kiz/erkek orani 5. Muthis bir sey: daha once Datca’da, Palamutbuku’nde gozlemleme sansim olmustu boyle bir olguyu, burada icinde yasiyorum. Ozgur dusunceli, “agabey/toplum” baskisi bilmeyen, mutlu, hur dimagli kizlar (“di me!”), nese icinde nese saciyorlar. Isin ilginc yani, erkekler de bulunmaz hint kumasi muamelesi  gormuyorlar yine de.

Ingilizce diye bir sey yok. Hollanda’da iki yilda ogrendigim Hollandaca’nin (Flamanca okuyun cok rahatsiz oluyorsaniz) 15 katini ben burada Ispanyolca olarak ogrendim 15 gunde. Mecburen mecburen mecburiyetten.

Yaslilar (abuelas y abuelos). Ayni bizdeki gibi. Genelde bir karis surat, her seye karis, her seye ahkam.¡
Otbus: Hollanda’dan sonra iste bu fena patladi. Turkiye’deki gibi degil, mesafeler kisa, mesela evden 15 dakikada okula, 30 dakikada sehir merkezine gidiyorum (metroyla bu ikincisi) ama otobusler saatte bir oluyor genelde, boyle olunca hal, her isi otobus saatine endekslemek gerekiyor, fazla ve gereksiz stres. Hollanda bisiklet cup okul!

Vakit – vakit yetmiyor. Yazamiyorum. e-mail luks gidaya girdi mesela, blog fantezi.

Isim: Isim guzel (i$im bu arada, adim degil). Gonlume gore bir is cok sukur, sabahtan aksama sunucuyu kurcaliyorum, kafama gore bilimsel (sayntifik terrifik) programlar yaziyorum ama yetismiyor isler bir turlu. Gecen pazar evden sunucuyu ucurdum bir de (sunucu dediysem, oyle lokal bir sey degil, koskoca Bilbao Crystallographic Server yahu!), ertesi gun ancak agir yardimla ayaga kaldirabildik (iste veriyorlar root sifresini benim gibi adama, ondan sonra server niye uctu).

Listeler : Her gun yilin listelerinin nerede kaldiklarini soran onlarca mektup, telefon ve lolipop aliyorum (bir de niyet kurabiyesinden cikanlar var), yakindir efendim, insallah, vakit vakit.

Neslihan ve Brian: Neslihan ve Brian… ahh ah!

Gideyim ben, artik ne zaman gelirim, bilinmez, bilinmez (sen ve ben, ayni seyleri dusunurken. ayni seylere uzulup, ayni seylere sevinirken. Sen ve ben, anlasamadik gitti, sonunda bitti).

Amasya ve pop

belki bilir, belki bilmezsiniz ama, vaktiyle (1966) gercek Paul McCartney’nin olup de, yerine bir benzerinin kondugu komplo teorisi atilmis(ti) ortaya (detay icin misal bkz: Paul is dead). Tarihte (by “tarih” I mean “sanat”) pek cok ornegi var bunun, simdi buracikta ha deyince aklima gelenler Zenda Mahkumu, Double Star, Demir Maskeli Adam, The Prince and the Pauper, Kagemusha. Simdi niye bunlari yaziyorum, efendim, az evvel Sunday Bloody Sunday’i dinledim. Ne zaman dinlesem iki turlu huzne gark eyler beni, oncelikle tabii anlattigi hadiseden oturu, ama bir de bu kadar iyi bir gruba nasil da yazik oldugundan… Yani ne olurdu Bono boylesine laylaylomasso$ieytidpress olagelmeseydi. Sanirim, 1990larda oluverdi de yerine baska bir Orange County evladini (tikilik manasinda, yoksa tabii ki akla getirdigi diger seyden degil) alageldiler. Yatiracaksin falakaya, yer misin yemez misin boylesini. Ayiptir, yaziktir yaw.

ne diyordum, hah pop! goes my heart…

gelen yogun istek uzerine, bu sabahki menum:
6. sarki olan “We got the beat”  dahil/kadar olmak uzere (Hollandacasi t/m : tot/met) The Go-Go’s, “Beauty and the Beat” albumu.
George Harrison – I’ve got my mind set on you
Paul McCartney – Hope of Deliverence
Queen – Spread your wings
Tom Petty and the Heartbreakers – Best of everything
Stevie Wonder – I Believe (when I fall in love)
Pink Grease – Remember Forever
U2 – Sunday Bloody Sunday

hayli uyumlu bir listedir, gecisken danone vesaire, tavsiye ederim bos vaktiniz ve arsiviniz veya internet erisiminiz varsa efendim.

ha bir de YENI YILINIZ KUTLU OLSUN! (sizlere bizlere eski yil sona erdi yepyeni bir yil geldi)

2000’e girisinizi hatirliyor musunuz? 10 yil oldu, ne haber? 8P

Bursa

Gecenin bir (01:11) vakti bunlari yaziyorum okuldan odunc aldigim Ispanyol klavyeli ¡Mac PowerBook G4 ile!. Cok sukur keyfim yerinde, artik ne kadar olabilirse. Guzel bir ev buldum, bugun son burokratik islemi de tamamladim (oturma izni karti basvurusu). Aksam yemegi olarak pizza yedim, simdi de kola ile cips tukettim, aksam Life in Mars’in bir bolumunu daha izledim, Neslihan ile Brian’la artik ayni ulkede olmadigimizi bir kez daha fark ettim. Ece’ye Skype’da webcam’den iyi geceler diledim her aksamki gibi, sonrasinda da Bengu’yle yazistik gunun olaylari hakkinda. Artik geri saymaya basladik, Canakkale’den gectik, bugun Bursa. Safak yaklasiyor insallah. Artik yatayim ben. Keyfim yerinde yani, Ece ile Bengu’ye de kavusunca tam olacak… Ah bir o gun gelse…

Yazarim yine, pek yazasim yok ama blogu oyle karanlik, kasvetli birakmak istemedim, son girislerin hepsi de kaygili, sikintili seylerdi, soyle biraz acik mavilik katayim istedim. Bilbao’dan selamlar!

Ispanya, Bask, Bilbao ve anneannem Husniya

Sali aksami sag salim vardim Bilbao’ya, ertesi gun de okula basladim. Insani cok guzel sagolsunlar, havasi da iliman – Hollanda’dan sonra cok buyuk bir degisiklik. Icimden pek yazmak gelmiyor, yeni yerde insan sevdiklerini daha bir ozluyor. Resim mesim de yok, oyle iste.

Herkese tesekkur ederim, binbir badire atlattik birlikte. Bir muddet daha blogu ihmal edebilirim, ederim buyuk ihtimalle.

Turkiye’den haberler yine iyi degil: anneannem agirlasmis, hastanedeymis.. Takdir-i ilahi, yapilabilecek ne var ki her seyin hayirlisini dilemekten baska?.. Neyse, daha fazla ic karartmadan ben gider – over & out.