Şanghay, Şanghay!…

Merhabalar, Şanghay’daki 4. haftamızdan ni hao!

Her şey yolunda çok şükür. 4 Eylül perşembe günü bizim için kritik bir gündü çünkü o gün konsolosluktan haber çıkmasa idi, vize işleri bir sonraki haftaya devredecekti, uzayacaktı, daralacaktı, sıkışacaktı (zaten 1 hafta rötarlı gidiyorduk). Perşembe öğleden sonra haber çıktı, cuma vizeli pasaportlarımızı ve pazar gününe uçak biletlerimizi aldık, pazartesi akşamı Şanghay’a indik.

İlk bir hafta otelde kaldık. Otel kampüsün içerisinde, kampüs çok güzel, yemyeşil, onun içerisinde de bir göl var. Örneğin şu resmimiz o gölün oradan (maşallah maşallah! 8):

Nergis Hanım’la göller kenarında, kampüsler içinde, Çinuçen diyarında bir gün… (maşallah! 🧿)

Bu seferimiz, Hollanda’dan da, İspanya’dan da farklı. Onlarda bir belirsizlik vardı, bir koşturmaca, endişe, kaygı, gençlik vardı. Bunda daha rahatız (gelene kadar çektiğim sıkıntılar bir yana), bir zorunluluk durumu yok, yerimiz, yurdumuz, evimiz var.

Pazartesi akşamı vardık işte, otele yerleştik, sonra bir dolu bürokratik işlem yaptık gibi geliyor ama sanırım bir tek çarşamba günü “tam teşekküllü devlet hastanesinde” sağlık kontrolünden geçtik, cuma günü de grup toplantısında (Şanghay Üniversitesi’nin MGi (Materials Genome Institute) biriminde ziyaretçi akademisyenim – bunca yıldır ne yaptıysam, burada hepsi (ve deneyi de sayarsanız fazlası) yapılıyor, daha uygun bir yer olamazdı ziyaret edilecek yani…) işte cuma günü de grup toplantısında haber geldi, lojman hazır olmuş, 3 bavulumuzu otelden lojmana taşıdık. Lojman 2+1, orman içinde gibi, önünde nehir/kanal var, etrafı ağaçlarla sarılı, balkonu da var, daha ne olsun — eşyalı (bu eşya işi gözümüzü korkutuyordu doğal olarak ama lojman olayı bizi bir sürü dertten kurtardı — bir de: Delft, Bilbao, Şanghay – ortak noktaları nedir? Üçünde de IKEA var! 8) ufak tefek şeyleri de haftasonu IKEA’dan temin ettik. Pazartesi hastaneden raporları almaya gittik, çarşamba günü göçmen bürosuna oturma izinleri için başvurduk. O esnada IUCr’ın (International Union of Crystallography – bizim en büyük loca) yüksek basınç konferansından konuşmacı daveti geldi, kabul ettim, ertesi haftayı (22-26 Eylül) her sabah 2 saat metro + bisiklet ile kat ederek üniversitenin olduğu Baoshan’dan konferansın yapıldığı Pudong’a geldim. Hollanda ve İspanya’da iken oraların anadillerinde ilk öğrendiğimiz kelimeler meyve, sebze, temel gıda ürünlerinin isimleri ile çocuk şarkılarında geçen kavramlar oluyordu, burada ilk öğrendiğimiz karakterler kelimeler hep metro ve ulaşım ile ilgili (istasyon, yol, dikkat, vs. ). Konferans çok güzel geçti, güzel insanlarla tanıştım, benim sunum da epey iyi geçti çok şükür:

Toplanın! Size memleketimin şarkılarını söyleyeceğim!

Ne kadar da ciddi çıkmışım, değil mi! Halbuki gayet neşeli, mutlu bir sunumdu. Bir de şu kolaja bakın:

Ne söyleyeyim ben sizlere eyyyy yüksek basınççılar… Söylesem de anlamazsınız. Hele sen! Sen, gözlüklü… Ne dedim ben en son, tekrar et bakalım… Ya haydi, haydi… Yürü git, akşam akşam…

Sunum çarşamba günü idi, perşembe de güzel geçti (konferansta ikram süperdi, kupa kupa çay içtim (inanmayacaksınız ama burada (Çin genelinde değil de, Şanghay özelinde) anam-babam normal çay (yeşil de normale dahil!) bulmak imkansıza yakın bir şey!) muhteşem yemekler yedim. Yemekler genel olarak süper zaten. Kimse evinde yemek yapmıyor, hep dışarıda yeniyor, çeşit çok (erişte/noodle çeşitleri, pilav üstüne konacak şey çeşitleri 8). Cuma günü de buranın sinkotronuna (SSRF – Shanghai Synchrotron Radiation Facility) gezi vardı ama görünen o ki beni pek etkilemeyi başaramamış… (ah bu fotoğraflarrrrrr!!!!!! Aaaaargghhh!)

vaddevs…
🤦🏽‍♂️

3. haftaya ofisimde başladım. Ofisim kocaman bir ofis, öyle böyle değil, kocaman gerçekten, manzarası da güzel. Çok geniş bulunca Chenxi’yi de çağırdım yanıma, birlikte değişik bir çalışma tarzımız var: sabahtan akşama hiç konuşmadan çalışıyoruz, sonra bir gün geliyor (örneğin bugün öyle bir gündü), iki buçuk saat hiç susmadan konuşuyoruz (Ankara’da birlikte çalışırken de böyleydi, geçen gelişimde de… ikimiz de yadırgamıyoruz durumu). Chenxi süper bir öğrenci çıktı ama o da Japonya’dan bir burs kazanmış, kasım ayında bir yıllığına gidiyor, e ne anladım ben şimdi, yine gitti bizim emekler… öğrenciden yana hakikaten talihsizim… (Erik kadar aşksızım / Dutlar kadar şansızım — burada youtube, google ve whatsapp, hele de wikipedia yok bu arada… 45 takla atmanız gerekiyor, VPN, proxy filan… bir noktadan sonra öehhh deyip alternatiflere yöneliyorsunuz, alternatifler de pek tatsız). Bir keresinde çocuklarla sohbet ediyorduk, ben de hiç öğrenci bulamadığımdan yakınıyordum ki çok şaşırdılar, “hocam biz sizi yalnız kurt sanıyorduk!” dediler, ben daha çok şaşırdım! (vurgu bana aittir) 😬

Why so seriousssss? (ofisimin dörtte birinde ciddi ciddi çok ciddi çalışırken – yarın da bir başka çeyreğinden resim gönderirim 8)))

Çin’e gelmeden önce Lale ile iki kere vedalaştık, yeni arkadaş olup da, kanımızın çok çabuk ısındığı Bade ve Umut’la da muhteşem bir veda şöleni geçirdik (sonunda koca bir güveç ile ayrıldığımız! — burada da güveç bulduk ama burada her türlü “cool” şey Caponya’dan gelen şeyler oluyor (bu dahil). Ayrıca peynir ve ekmek ve diğer “temel” gıda ihtiyaçlarımızı arayış maceramız var ama belki onu Nergis Hanım yazar bir gün – insan reçel buldum diye sevinir mi? Evet). Güveç…

Tavşanlı kedili güveçlerrrr! (Güveç önemli)

Yukarıda demiştim sanırım: burada yediğimiz yemeğin haddi hesabı yok… Türkiye’ye yuvarlanarak döneceğim bu gidişle! Hemen her yemeğimin öncesinde resmini çekiyorum, beğenirsem resmini gösterip isteyeyim diye, hepsini beğeniyorum.

Pazartesi yeni ofisti, salı günü Chenxi geldi… Bugün Çin’in Cumhuriyet Bayramı kutlamaları & resmi tatili başladı… 8 gün, haftaya perşembeye kadar. Yalnız anladığımız kadarıyla tatiller belli bir süreyi geçerse, tatilden önceki pazar ve sonraki cumartesi çalışılıyormuş, bence adil (“bence fair enough” yazmıştım ama sonrasında sildim adamım! Lanet olası fedareller gelip alırlar beni sonra..) Buraya hiç film getirmediğimi sanıyordum ama sonra Lale’ye vaktiyle çektiğim filmlerin bir kopyasını tablette buldum (+ Tarkovsky’nin Ayna’sını… Stalker’ı 1 yılda mı ne bitirmiştim, Ayna’yı da 2 yılda ancak bitiririm bu hesapla). Tabii onlar seyrettiğimiz filmler. Sonra proxy ile Only Murders in the Building’i seyretmeye başladık (onu akıl ettik); işte internet sitelerinde de kumarhane reklamlarını geçtikten sonra birtakım filmler izliyoruz (geçen gün She Came To Me‘yi seyrettik, ilginç bir filmdi, en güzeli Marisa Tomei vardı ve May Hala değildi, daha ne olsun! Operalar da süperdi! Bugün de Orlando Bloom ve Bir Şey Bir Şey Howard ile Ted Lasso’nun tatsız adamının oynadığı Deep Cover‘ı izledik mesela, çerezlik, güzel gitti (Sean Bean yine şaşırtmadı, öldü). Yukarıda da dediğim üzere süper muhteşem arkadaşım Lale ile iki kere vedalaştık, bir tanesi süper, diğeri daha da müthiş (hence, süper & muhteşem 8) geçti, işte süper geçeninde China Mieville’in The City & The City’sini okuma ödülü olarak Perdido Street Station’ı (külçesini) almış, onu okuyorum (Pudong’a konferansa gidip gelirken epey ilerledim) yalnız tabii şöyle de ilginç bir hadise vuku buluyor:

Çin Gezi/Tur Kipatı – Çin’i bu kitap olmadan asla gezmeyinnn! 😛

Çin’de pek yabancı yok (garip ama gerçek). Yabancılar çok umurlarında da değil. İngilizce de bilmiyorlar. 1.5 milyar nüfus olunca, kendi kendilerine hayli yetiyorlar. Zaten bir bölgeden diğerine gidiş uluslararası seyahat gibi, çok ciddi kontrolden geçiyorsunuz, öyle “haftasonu Bursa’ya gidelim de İskender yiyip dönelim” durumları pek yok (var da, o kadar spontane olmuyor). Bizim de planlarımız var, Pekin, Huangyao (Guangxi Zhuang), Hong Kong ve Japonya (Osaka, Kyoto, Tokyo)… Bakalım bakalım, nasip kısmet, üç vakte, 5 aya…

The City & The City de, bu kipat da gayet okunur kipatlar. Hani dogma filmleri acayip bayık ya da işte o biçim (“sanat”?) filmlerdi de sonra ilkin dogma-vari “Wilbur wants to kill himself” ile full-dogma “Italian for beginners” çıkmıştı ya, China Mieville de öyle yazıyor New Weird akımında. Gayet okunuyor, konusu var, olaylara siz de hakimsiniz, yazar da, karakterler de. Bugün Lale’yle teşhisi koyduk (onunla paralel okuyoruz kipatı): filmi gayet rahat çekilebilir kipatlar. Hatta o yönetmenleri de gayet yerinde olarak atadı: Peter Jackson / James Cameron. Doğru söze ne denir, insanın sinefil arkadaşı olmasının keyfi bir başka oluyor. 8) Buraya gelmeden Vandermeer’in Acceptance’ını okuyordum, ama öyle ama böyle gidiyordu tekinsizce, sonra işte işler güçler girdi. Bu kipat bitince ya ona dönerim, ya da destekle Annihilation’ı tekrardan okumaya girişirim.

Kitap, film tamam. Müzikler? Bu (geçtiğimiz) ay Neko Case ve NIN yeni albümler çıkardılar, Florence’dan taze geliyor. Eh işte, hiç yoktan iyidir. Oysa ben biraz coşkulu şeyler dinliyorum filmlerden duyduklarım filan (M.I.A. – Paper Planes; Stefflon Don – 16 Shots; Lady Saw – Under the Sycamore Tree; Ape Drums – Mutant Brain; Captain Holt -D-D-D-D-D-Derek).

Pazar günü işte bugün başlayan 8 günlük resmi tatilden ötürü dükkanlar açıktı. Cuma günü oturma izinlerimizin yapıştırılmış olduğu (evet, burada kart değil de, etiket şeklinde tatbik ediliyor oturma izinleri) pasaportlarımızı alınca pazar günü 1 saatte Çin mobil telefon hattını, 2 saati biraz aşan bir sürede de banka hesabını açtırabildik (bütün bunları yaparken Chenxi yanımızdaydı, o da olmasaydı sanırım hâlâ bankada olacaktık). Bugün yeni telefonumun şerefine ilk online alışverişimi gerçekleştirebildim (mor mürekkep ve earl grey çay 8), heyecanla gelmelerini bekliyorum. Bir de birkaç güne cesaretimi toplayabilirsem berbere gidip kontrolden çıkmış saçlarımı ve sakalımı düzelttireceğim!..

Bu aralar Arkham Horror LCG’e dönmeye çabalıyorum, çok çalışıyorum dersimi, keyif alıyorum çalışırken de. Vaktiyle yarım kalmış Dunwich Legacy kumpanyasına baştan, iki araştırmacı ile (Daisy Walker & Jenny Barnes) en baştan başlayacağım — kumpanya için optimal desteleri deepseek’e derlettim (burada ChatGPT de yasaklı), çok heyecanlanıyorum!

Hayat güzel bir serüven, öpsün sizi Zeki Müren. (tren)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir