Günün bağlantısı, günün kesintisi, email eposta elol eloy

Günün bağlantısı : http://www.ex-parrot.com/~pete/ Yani öyle ahım şahım bir site değil ama tam da bu yüzden kazanıyor puanlarını. Mesela bkz: http://www.ex-parrot.com/~pete/upside-down-ternet.html

Günün kesintisi : e-posta sunucum. Benim değil, okulun. Aslında okulunki de çalışıyor ama benim maillerimi otomatik olarak bir başka server’a fwd ederkene, o bir başka yer kapatılmış, ama buranın bilgi işlemi o kadar ama o kadar ama o kadar ama o kadar kötü ve un-yetkinki, dün akşamdan itibaren tudelft adresimdeki mailleri alamıyorum, bounce etmiyorlar ve akıbetleri hakkında bir bilgim yok.

email : odtü’deki adresim ya da daha da iyisi: adiminilkharfitasci@fisek.com.tr
eposta : bakiniz yukariya
elol : lol!
eloy : patron sever bunu ben hiç hazzetmem. İdris’im de severdi, İdris’e ne oldu?

blog blog blog blog…

İlkin şöyle bir şey vardı:
http://epigraf.fisek.com.tr/hakkinda.php?bolum=sururi

Sonra bu geldi:

Ardından, bilimsel fiziksel hede höt için şunu açtık (biz):
http://www.emresururi.com/etasci/
(hala güncellemedim as of this moment, so alıcınızın ayarı ile oynamayınız bir müddet daha)

Yukarıdakinin blog kısmı kaldırmayınca, artık bir de bu var:
http://www.emresururi.com/physics/

Bilgisayarcınızdan ısrarla isteyiniz, gerekirse şiddet kullanınız, cebren ve hileyi de unutmayınız.. (Sabahtan beri information theory çalışmaktan beynim spin atmaya başladı, biraz durulsun diye diye böylesi bir ara verdim. Don’t cry for me Argentina)

O benim bildiğim gibi değilmiş!..

Bundan seneler seneler evvel (in a kingdom by the sea), bir arkadaştan güzel bir albümü mp3 formatında almıştım. Yalnız (o zamanlar) küçük bir problem vardı – arkadaşım CD’yi riplerken, şarkı isimlerini cddb vesaire bir yerden buldurmamış, dahası kendi de elle yazmamıştı. Özetle: 11 isimsiz şarkı, bir albüm adı: Full Circle ve sanatçıların kimliği: Czukay, Wobble & Liebezeit. Ufuk açıcı bir albümdü, yıllar yılı dinleyegeldim. Şarkılar arasında bariz tarz geçişleri vardı, misal ikinci şarkı Björk’ü fena halde andırsa da, bir sonraki şarkı oldukça cool bir tona bürünüyordu vs.. Bu seneler boyunca, albümü tanımlayabilmek için faydasız girişimlerim oldu. Öncelikle, Full Circle albümünde 6 parça var idi, yani ya bendeki albüm bu değildi, ya da 5 adet bonusla birlikte geliyordu. Kaldı ki, şarkı isimleri ile şarkılar arasında bir bağ kurmak da pek olası olmuyordu. Sonunda, iki hafta kadar önce, Czukay’ın, Wobble’ın ve Liebezeit’ın solo ya da başka insanlarla yaptıkları bütün albümleri inceledim – şarkı uzunlukları ve albümdeki toplam şarkı adetlerini baz alarak ama yine başarısız oldum. Ardından internette yaptığım arama sonucu Tunatic adındaki programcıktan haberdar olup, şansımı bir de onunla denedim. Bu program, şu Turkcell’in de sunduğu hizmet gibi: şarkıyı çalarken mikrofonu hoparlöre tutuyorsunuz ve program da o kısmı kullanarak veritabanından size hangi şarkı olduğunu bildiriyor. Popüler ve yarı popüler şarkıları başarıyla tanısa da, iş bendeki albüme gelince patlak çıktı ne yazık ki. Yine bilinmeyen şarkılarım ve ben, bir başımızaydık.

Bilmiyorum buraya yazmış mıydım ama galiba yazmıştım: birkaç hafta evvel emektar Winamp 2.xx sürümümle vedalaşıp, şöyle bana en son neleri ne sıklıkta dinlediğimi vs.. şıp! diye söyleyebilsin diye, ortam kütüphaneli bir Winamp 5.xx sürümüne göç etmiştim. Ama bu sürümün burnu biraz büyükmüş ki, benim şarkıların çoğunu öyle bir bakışta tanıyamadı, “git bunların etiketlerini doldur da gel” diye burun kıvırdı. Ben de biraz (ama hakikaten az) bir arayış sonucunda, basit ama işini hakkıyla yapan Automatic Shell MP3 Tagger (ASMT)‘da karar kıldım. Sonrasında, belki içinizde duymayanınız kalmıştır, Windows’la %95 oranında vedalaşıp, Pardus’a, dolayısıyla Linux ortamına geçtim. Burada Amarok’tan maksimum derecede memnunum. Gerçi kendisi de bir mp3 etiket düzenleyici sunuyor sunmasına lakin, Patron’dan varlığını öğrendiğim Easytag‘ı kurup, onunla günlerimi (abartı) geçirmeye başladım.

Ve gelelim mutlu sona: Dün, bir “Acaba?” içerisinde, Easytag’e sanki tamamıyla gündelik bir şeymiş, her zaman yaptırdıklarımdanmışçasına, çaktırmadan, “ya, bir de sana zahmet olmazsa şu dosyaların bilgisini getirebilir misin?” diye yarım ağız zorup, baştan beri sözünü ettiğim albümün dosyalarını itekleyiverdim. Bir anda nihai, ilahi cevap gözümün önünde belirdi: Hector ZazouSongs from the Cold Seas! Kaldı ki, 2. şarkı gerçekten de Björk’müş ve dahası o benim bayıla bayıla dinlediğim 1. şarkı da meğerse pek sevgili Fin kardeşlerimiz Varttina imiş!

Son ~ Erme Film.

God Willing

God Willing

[Bu arada]

  • Dido yeni albümünü marttan sonbahara çekmiş.
  • Nina, nina, nina..
  • Imogen Heap‘in Live Sessions gibi bir isimli konser albümü çıkmış (taa olmuş epey hem de).
  • Jem gibi cici bir kız nasıl olur da 24 gibi bir şarkı yapabilir? (24 güzel by the way – zaten benim anlamadığım da o!)
  • YazooOnly You.
  • Rober HatemoSenden çok var. Hakikaten.
  • Edukators‘ü bitirdik geçen gün bir yıldan sonra, güzeldi. Ama sonu yakışmamış pek. Çok prototip çekmişler. Şimdi sırada bitirilmek üzere yine yarım yarım yan bakan Voksne Mennesker (Tutunamayanlar) var. (Siyah At?) [Sonradan Not – gittim kontrol ettim, Voksne Meksner yazmışım, onu düzelttim, ama Siyah At olayını doğru hatırlamıştım, aferin bana!]
  • Orhan Pamuk‘tan özür dileyerek bir süredir okumakta olduğum Benim Adım Kırmızı‘yı, 470 sayfanın 214’ünde, hem de tam Benim Adım Kırmızı yeri geldiğinde bırakıyorum, bıraktım. Dayanamadım. En son Yeni Hayat‘ta böyle olmuştum ama sanırım onda 30. sayfada filan tak demiştim. İstikamet Kara Kitap görünüyor. Bu arada, kendimi cezalandırmak için böyle yarım bırakmayı adet haline getirdiğimden, gene vaktiyle yarım bırakmış olduğum Ian M. Banks‘in Excessionına tekrar başlama kararı aldım, başladım, hem de en baştan. Onu da yarılamıştım ama Mind’ların kendi aralarındaki muhabbetleri beni benden almıştı. Şimdi daha dikkatli okuyarak ilerliyorum.
  • Yıllar yıllar yıllar sonra, klasik standart lak lak Winamp 2.91’le vedalaşıp Winamp 5.33’e geçtim sırf şu Most Played, Media Library vesairesine kandım.. Bir de program: ASMT, yani Automatic Shell MP3 Tagger (Artık Bilgisayar/Net kategorisini de yakabilirim 8).
  • Geç oldu, yatıyorum, iyi geceler Nina, iyi geceler Gwyneth, iyi geceler Cate, iyi geceler Miranda.. (Unuttuklarım varsa alınmasınlar pls, uykulu halime versinler).

    56. Edit Notu: (Aslında bunları 55.Edit’te yazmıştım ama kaydetmemişim anlaşılan). Yazoo’nun bu Don’t Go klibini Gürer Beyciğimin ilgisine takdim etmeyi görev bilirim.

    Asıl 56. Edit Notu: (Bunu girmek için düzenlemeye başlayınca fark ettim 55.Edit notunun kaybolduğunu) Bir insan nasıl olur da 80’lerin müziğinden bu kadar zevk almaya başlayabilir???? Sırada ne var? 80’lerin Alman gruplarını beğenmeye başlamak mı? (Kast ettiğim tabii ki saygıyla durduğumuz Kraftwerk filan değil de, Modern Talking, Opus, başka?..)

Oyunları izlemek ve Fumito Ueda

Büyük bir ihtimalle, bir tarihte, birileri bilgisayar oynarken, siz de onu seyretmişsinizdir (kast ettiğim ‘o’ değil de, oynadığı oyun). Çocukken gittiğim atari salonlarında oyun seyretmekten o kadar zevk almazdım, eğer cebimde para varsa oynardım, param yoksa da eve dönerdim. Sonra her oyun da seyrettirmez kendisini.. Mesela Wolfenstein veya Eye of the Beholder I-II oynayan bir insanı seyrederken, akışın kesintili oluşundan ötürü, ne yöne gittiğini hiçbir şekilde anlayamazsınız – biri sanki gözünüzün önünden rastgele duvar/koridor resimlerini geçiriyordur.

Aslında konumuz tam olarak bu değil, girişi iyi yapamadım, kabul ediyorum… Birkaç aydır Dungeon Siege II oynuyordum, haftasonları 4-5 saatlik sessionlar yapıp, gördüğüm her yaratığın üzerine mouse’umun sağ tuşunun lanetini gönderiyordum. İşin garibi, durdurup baktığınızda hakikaten sanat eseri olan grafikleri, oyuna kaptırınca hiç gözünüz görmez oluyor – varsa yoksa o kırmızı kontür çizgileri. Zaten uzunca bir zamandır açmaz oldum onu da. Bilgisayarımda az evvel baktım da, LOTR/BFOME-II, PES6, Call of Cthulu – DCotE ve Undying yüklü durumda. En “çok” oynadığım oyun ne peki? Bengü’yle sardırdığımız Busy Santa adlı güzide flash oyunu (O verdiğim link bu arada oyunun programcısının linki, doğrudan www.busysanta.com adresinden oynayabilirsiniz). Ahh ahh, üniversitede de Block-Out’a sardırmıştık. Demek ki bir oyun ne kadar basit olursa, o kadar sardırıcı oluyor. Off off, yine konuyu dağıtıyorum..

Ağabeyim sağolsun, sayesinde VAIO’ya geçerken, IBM’i de formatlayıp Bengü’ye hazırlamış idim. Bu arada, artık VAIO gelince ikincisini oynarım da, birincisini hiç hatırlamıyorum kabilinden, HalfLife’a başlamıştım (evet, Freeman ve dadaşları, o halflife..). Yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim, bir tane Hint mitolojisinden fırlamışa benzer bir yaratıkla çarpışıp çarpışıp duruyordum, aslını isterseniz, geçememem için de bir sebep yoktu ama sonra VAIO geldi, ben de boş bulunup IBM’e formatı bastım ihtiyacım olan her şeyi yedeklediğimi düşünüp ve bay bay halflife!.. 8)

Bir keresinde de Turan yahut da Serkan internette halflife’ı 30 dakikada bitiren bir çocuğun oyununun videosunun dolaştığını söylemişti, ben de, merak ediyordum nicedir.

Başka bir zaman, burada da sözünü ettiğim Mega64‘çülere rastlayıp, orada görüp ilgimi çeken ICO‘yu keşfetmiştim. Tanrım, o ne güzel bir oyundur öyle!

Neyse, şimdi son üç paragrafı birleştirin, oradan alacağım:
ICO’nun arkasındaki adam olan Fumito Ueda‘nın diğer oyunlarını ararken Shadow of the Colossus‘a denk geldim. İki oyun bu kadar farklı, yet, bu kadar benzer olabilir… Bu oyunları izlerken Batı’daki oyunların aslında oyun olmadıklarını anlıyorsunuz. Oyunları izlerken dedim, zira PS2’m yok, oynamaya vaktim de yok yeteneğim de, o yüzden http://speeddemosarchive.com/ adresinden merak ettiğim oyunların speedrun denilen hızlı bir şekilde oynanmış hallerinin videolarını indirip izliyorum. Optimal bir çözüm, doğrudan finish’e gidiyor. Gerçi oynayan kişi hız rekoru kıracağım diye zıp zıp oynasa da çoğu zaman, hayli izlenebilir. ICO’yla Shadow of the Colossus’u böyle izleyip Ueda Amca’nın hastası oldum. Gerçekten de sanat eseri olarak bakılmalı bu oyunlara.

Bu karmakarışık ve insanı okuma zevkinden uzaklaştıran sefil yazının sonunda, çekileyim artık efendim. Demek ki neymiş? Yazının anafikri:
Batı kafasıyla yapılan oyunlar oyun değil, sarf malzemesiiiyyyyymiiiiş!

Yan fikirler (Az evvel “anafikir” diye yazarken aklıma geldi, edebiyat dersinde böyle bir işkence vardı yahu! “Okuduğunuz metnin anafikrini ve yan fikirlerini yazınız..”)

  • Yeteneğiniz ya da zamanınız yoksa oyunları oynamayınız, izleyiniz.
  • Sardırıcı oyunlar basit oyunlardır.
  • Düdük Makarnası.

Ekler

Busy Santa
Busy Santa

Shadow of the Colossus
Shadow of the Colossus

ICO
ICO