$izoSuru No:7 — ’82 part 2


$izoSuru #8 — ’82 part 2

  • Terence Trent D’Arby – Wishing Well (1987)
  • Martika – Love Thy Will Be Done (1991)
  • Tracy Chapman – Fast Car (1988)
  • Tracy Chapman – Baby Can I Hold You (1988)
  • Bill Medley & Jennifer Warnes – (I’ve Had) The Time Of My Life (1987)
  • A-ha – Take on me (1985)
  • Eurythmics – Thorn in my side (1986)
  • Roxy Music – More Than This (1982)
  • Stevie Wonder – I Believe (When I Fall in Love it will be forever) (1972)
  • Barbara Streisand – Woman In Love (1980)
  • Duran Duran – A View to a Kill (1985)
  • Duran Duran – Wild Boys (1984)
  • Roxette – It Must Have Been Love (1987)
  • Marc Almond & Gene Pitney – Somethings Gotten Hold of my Heart (1989)
  • Soft Cell – Tainted Love (1981)
  • Pet Shop Boys & Dusty Springfield – What Have I Done To Deserve This (1987)
  • Fine Young Cannibals – She Drives Me Crazy (1989)
  • Bee Gees – How Deep Is Your Love (1977)
  • Visage – Fade to Grey (1980)
  • + Emre Sururi’den terennümler, bir şeyler, bir şeyler, 3 tane taş gibi bonus da cabası!

İndirmek için bu bağlantıyı takip ediniz / Please follow this link to proceed with download.

Bu sefer mikrofon sorunsuz çalıştı, ben de iki ülkeden kayıtlarla işi kotardım, beğendim de ama yine elde bir dolu 80 şarkısı kaldı, $izoSuru ’83te görüşeceğiz gibi (ondan önce 3-4 tane başka liste var, bakalım, bakalım…)

Podcast’te değindiğimi hatırladığım şeylere dair değinmek istediğim şeyler

Jimmi Fallon / o hatırlamaya çalıştığım şey "Playback" idi ama "lip sync"i de kabul ediyorduk. Ad-lib de ad-lib – böyle ses kartı vardı Creative’indi herhalde, SoundBlaster’a paralel yapılanma (google’dan bunu mu arayıp geldiniz allah aşkına! 8P)

(A-Ha / Take on me "yorumu" 7. dakikada başlıyor ama hepsi çok süper)

Başka neler vardı? Dinler söylerim yine bir şey gelirse aklıma. İyi dinleyişler falan filan…

$izoSuru No:7 — ’82 part 1


$izoSuru #7 — ’82 part 1

  • The Proclaimers – I’m Gonna Be (500 miles) (1988)
  • The Vapors – Turning Japanese (1980)
  • Madonna – Open Your Heart (1986)
  • Phil Collins – You Can’t Hurry Love (1983)
  • Cyndi Lauper – Time After Time (1984)
  • Paul McCartney – New (2013)
  • Paul McCartney – Hope Of Deliverance (1992)
  • George Harrison – Got my mind set on you (1987)
  • Talk Talk – It’s My Life (1984)
  • Sandra Kim – J’aime La Vie (1986)
  • Erasure – Always (1994)
  • Black – Wonderful Life (1986)
  • Hunters and Collectors – Throw your arms around me (1984)
  • Baltimora – Tarzan boy (1985)
  • Falco – Vienna Calling (1986)
  • Talking Heads – Wild, Wild Life (1986)
  • The Manhattan Transfer – The Offbeat of Avenues (1991)
  • + Emre Sururi’den terennümler, bir şeyler, bir şeyler…

İndirmek için bu bağlantıyı takip ediniz / Please follow this link to proceed with download.

İçeriğe gelince, içerik yukarıda ama mikrofonun dandikliğinden alışageldiğiniz über süper sururi billur ses kalitesini(!) beklemeyiniz (ondan bile kötü olmuş olabilir aradaki anonslar, şarkılar copy/paste olduğundan onlarda sorun yok).

Podcast’te değindiğimi hatırladığım şeylere dair değinmek istediğim şeyler (Anastas mum satsan a! — bir ihtimal hatırlamaya çalışmakta olduğunuz terim: palindrom).

Dr. Who Cast & Proclaimers – I’m Gonna Be (500 miles)

Buna gelen yorumlardan biri (şimdi youtube’deki orijinali bulamadım, o yüzden bizzat kraliçe’nin (the kraliçe herself!) 22dakika.org’daki ilgili haberinden alıntılananı alıntılayacağım (bkz. "tutacakları tutmak"): Timothy Dalton’ın, "Bir zamanlar saygı duyulan bir aktördüm!" diye düşündüğü neredeyse duyuluyor! (Ayrıca 22dakika’daki resimde basitçe "Timothy, David & John" dense de, her biri bir… siz nasıl diyoğ, meister! (John Simms, Dr. Who’da bir zaman lordunu oynasa da, kalbimizdeki sarayını Life on Mars‘la kurmuş idi…)

Sandra Kim, J’aime La Vie 25 yıl önce, 25 yıl sonra (25 yıl — 1986+25=2011 imiş bu arada, 20 değil)

DAAS’ın "Throw your arms around me" cover’ı



Başka nelerden bahsetmiştim? Dinleyip hatırladıkça buraya eklerim…

Şarkılar seni söyler, dillerde nağme adın…

Pazartesi günü (6 gün önce), aklıma bir şarkı takıldı, ama ne takılmak! Shazaam, şu ıslıkla, mırıldanarak şarkıyı bulmaya çalıştığınız bütün programlar/siteler de hak getire. Sözleri biraz biraz hatırlıyordum — hiç hatırlamasam daha iyi olacakmış ya! Google’da saatler geçti ("all ever I wanted, all the things I ever needed, it was you…" falan filan ve hayır sevgili Prof. Google, Depeche Mode – It’s understood değil, rica ederim, o kadarını ben de biliyorum). Bengü’ye sordum, bilemediler, bulutlara yalvardım söylemediler, böyle iki gün geçti…

Sonra nasıl oldu, tam olarak hatırlayamıyorum şimdi (bilinçaltımdan gelen yardımları da yadsıyamam şimdi), kafamdaki vokalden yola çıkarak, Heart, Bonnie Tyler, onlara da uğradım, "Best of…"larını birer birer dinledim. "Kansas" diyordu bilinçaltım, ya da öyle bir şey ama vokal uymuyordu, neyse işte bir anda Kansas değil de Texas (İspanyolca’da buradaki, Mexico’daki ve Don Quixote’deki ‘x’ eski okunuşu olan "h" ile söyleniyor bu arada) yazdım ve voila: Texas – I’ll see it through. Youtube’den açtım, karşıma Jean Reno çıktı ama sanki vokalistle photoshop’ın video karşılığı ne ise işte onunla "montajlanmıştı", değilmiş, hakikaten Jean Reno oynamış klipte, filmlerinden apartma değil imiş (ayrıca Jean Reno da gerçekte Fransız değil, Franco döneminde İspanya’dan Fas’a kaçmış İspanyol bir ana-babanın Juan Moreno y Herrera-Jiménez adındaki evlatlarıymış – insan belli bir şey aramadan bir şeyler aradığında ne çok şey buluyor (bu da meşrebimizde güzel bir film olan Zero Effect‘in bize öğrettiği bir olgudur, bu arada). Şarkı öyle çok büyük bir hit olmamış, benim bilişim de ailemizin yılbaşı filmi olan Love Actually’den imiş (ve Liam Neeson’ın eşi hakikaten de vefat etmiş 2009’da (Love Actually’nin yılı 2003) / geçenlerde arkadaşlara "ya bu adam niye böyle bir anda asan kesen boyun kıran saçma sapan film oyuncusu oldu?" diye dert yanıyordum da, onlar söylediler "karısı öldükten sonra ancak böyle başa çıkabiliyor sanırız" diye, oradan öğrendim).

Neyse, ne diyordum, ben bu şarkıyı ("I’ll see it through") arayadorarkene, aklıma çok da lazımmış gibi bir başka şarkı takıldı ama o kolay gibiydi çünkü gerek ritm, gerekse kafamdaki vokal favori grubum bariz şekilde Lucky Soul’u işaret ediyordu. Zaten hepi topu iki albümleri olduğu, hem de dinlemeyi sevdiğim için baştan sona tadını çıkardım ama yoktu işte aradığım şarkı. Sonra, "yoksa…" diyerek bir de the Cardigans’a danışayım dedim ve ikinci amiral gemimi de bu sayede vurabildim (The Cardigans – Godspell / "you can hear it in the beat they march to / you can feel the earth shake when they start to dance / you can tell by the way they move you / its not murder its an act of faith baby" kısmı).

E ben daha ne isteyeyim? Hallelujah! (tam da bu noktada Jake geriye doğru parendeler atmaya başlar)


bazı şeyler ve birkaç şey

Bu kadar şey olurken bu kadar şeyden bahsetmek istemiyorum, gerçekten yorgun hissediyorum (bu aralar pek yakınır olduğum söylenebilir). Yalnız: dün akşam eski CD’lerden birini taktım teybe (CD de mp3 CD’si ve üzerinde VU yazıyor (Velvet Underground ‘VU’su)), alfabetik başladı, Cake sahne aldı, pas geçtim, sonra Leonard Cohen çıktı ki çok uzun zamandır kendisini sevmem ama şarkıları baki tabii — şimdi bunu yazınca birazdan (asıl) söyleyemeye niyetlendiğim şeyi de açık etmiş oldum ama neyse: Famous Blue Raincoat çalıyordu ki, L. Cohen Sincerely’nin belki de gerçek dünyada 100 yıldır Jane’den ayrı olduğunu fark ettim (kesin bilemem tabii ki ama given the facts…). Sonrasında birkaç yıl sonra Cohen’in de ölmüş olacağının, Jane’in de ölmüş olacağının fakat şarkının kalacağının, birkaç bin yıl sonra şarkının da ölmüş olacağının -bir kez daha- ayırdına vardım (bunu yıllar önce de fark etmiştim, Kuğulu Park’taki herkes için).


Jennifer Warnes & L.C.S.
 
Mesajı yukarıda bitti sanmıştınız değil mi? Ben doğrusu öyle sanmıştım, resmi koyduktan sonra asıl koymak istediğim resmin sevgili T.’nin NY yılları sırasında Clinton Street’te sabaha doğru çektirdiği resim olduğunu bildim ama mahremiyet, izin vs…

The rain falls on last year’s man.

 

arkadaşlar iyidir

Bugün sabahtan Ulaş’tan (Robin) bir mesaj aldım, hoşuma gideceğini düşündüğü bir sayfayı tavsiyelemiş sağolsun, arkadaşlar iyidir, hoşuma da gitti epeyce, ben de Bahar’a ileteyim dedim (arkadaşlar iyidir) (Cemal Süreya’nın böyle bir şiiri vardı, "elden ele" filan diye… baksam mı, bilemedim şimdi (baksam mı, bakmasam mı, onu bilemedim), bakayım bari… baktım, iyi ki de bakmışım, zira ne Cemal Süreya’sı (yahu!), koskoca Edip Cansever, "Yerçekimli Karanfil",  canımın içi Neslihan göndermiş vaktiyle epigraf’a hem de (arkadaşlar iyidir), yaşlanıyorum büsbütün, iyice…

Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.



diyeceğim o değildi de, şuydu aslında, Ulaş’ın ilettiği sayfaydı, tangolar kendisiymiş, her yer sonsuz bir pist gibiymiş (ezberden yazdım, karıştırmışımdır kesin şimdi bunu da, neyse, buna bakmayacağım). Kitaplar ve yemekler üzerine bir çalışma: meşhur kitaplarda geçen yemek üzerine pasajları bir arkadaş üşenmemiş (niye üşensin ki hem, ne kadar zevkli olmuştur hazırlaması da, sonrasında yemesi de!), ben de bir başka güzelleme yapayım, bunu test gibi sunayım istedim, uğraşmak lazım, yazılar üstlerine monte zannettim, şimdi gittim baktım değilmiş, copy/paste işimizi görüyormuş ama samimi söylüyorum, monte olsalardı bile ben onları tek tek işleyip çıkaracaktım, neyse neyse.

Önce eserleri listeleyeceğim, siz onları yemeklerle eşleştirmeye çalışın, isterseniz kopya çekin, isterseniz kendinizi sınayın, nasıl biliyorsanız öyle yapın (o da sizi öyle yapsın). (kağıt-kaleme ihtiyacınız olabilir, 1-a, 2-b, vs.. / Ece bugün ödev cevaplarında "vb." kullandı, çok şaşırdım: bize yasaktı "vs.", "vb.", vs. kullanmak)

Eserler:
1. Oliver Twist — Charles Dickens, 1837
2. Moby-Dick — Herman Melville, 1851
3. Alice’s Adventures in Wonderland — Lewis Carroll, 1865
4. Heidi — Joanna Spyri, 1880
5. The Secret Garden — Frances Hodgson Burnett, 1910-1911
6. Swann’s Way — Marcel Proust, 1913
7. The Metamorphosis — Franz Kafka, 1915
8. The Great Gatsby — F. Scott Fitzgerald, 1925
9. The Catcher in the Rye — J.D. Salinger, 1951
10. On the Road — Jack Kerouac, 1957
11. To Kill a Mockingbird — Harper Lee, 1960
12. Chicken Soup with Rice — Maurice Sendak, 1962
13. The Bell Jar — Sylvia Plath, 1963
14. Fear and Loathing in Las Vegas — Hunter S. Thompson, 1971
15. A Confederacy of Dunces — John Kennedy Toole, 1980
16. The Girl with the Dragon Tattoo — Stieg Larsson, 2005

Resimler:
a.

b.


c.


d.

e.

f.

g.

h.

i.

j.

k.

l.

m.

n.

o.

p.

Cevap anahtarınız, halihazırda kaynağın da ta kendisi:
Fictitious Dishes: Elegant and Imaginative Photographs of Meals from Famous Literature / Maria Popova
(aslında o sayfa da Dinah Fried’ın (soyadına dikkatiniz çekilmiştir zaten, bir de bugün -birazdan anlatacağım- "Beverly Sills" ile müşerref olduk) "Fictitious Dishes" kitabı tanıtılıp, alıntılar o kitaptan yapılmakta).

Gelelim (geçelim) hasbıhalimize: Bugünlerde Düşes’in kitaplığından (arkadaşlar iyidir) çıkardığım A.S. Byatt’ın "Possession"ını okumaktayım, fena değil diyelim, nazar değmesin. Bunun filmi olduğunu biliyordum da, Meg Ryan oynadı sanıyordum, meğerse onun oynadığı film "In the Cut" imiş; "bunu" oynayan kişi ise Gwyneth Palthrow’muş ki, şimdi yiğidi öldür, hakkını yeme, yakışmıştır da Maud rolüne. "Bunu bitirince Breakfast of the Champions’u okuyayım" diye düşündüm az evvel listeyi yaparken de, şimdi jeton düştü çağrışımlardan… BoC’ı ve Kurt Vonnegut Jr. Efendi’yi Sui sever (arkadaşlar iyidir). Neyse, onu (şunu) diyecektim, laf uzadıkça uzuyor: geçen hafta nihayet yıllardan beridir peşinde koştuğum Karajan/Zafirelli/Mirella Freni (bu adı çok yazmam, ama yazınca da aklıma illa ki "aşkımın şiddetinden koptu gönlün freni / Doktor beni sanıyor hala şizofreni" mısraları gelir — böyle kalıpta kullanınca da dünyanın en cool adamı reklamına döndü ortalık), neyse neyse, ne diyorduk, işte yıllardır peşinde koştuğum Karajan/Zafirelli/Mirella Freni’li "La Boheme" kaydını/filmini istediğim zaman izleyebileceğim bir formatta (DVD) edinebildim nihayet! Açıklayayım: Biz gençken (1996?) sevgili Hande beni AkSanat’ta lazerdiskten opera gösterimlerine götürürdü (arkadaşlar iyidir), ben operayı onun sayesinde tanıyıp sevdim. Aralarda da yine AkSanat’ta, bu sefer müzik kütüphanesinde CD’den dinlerdim yapıtları. Boheme de ilk seyrettiğim operalardandı, kalbimde çok, çok özel bir yeri vardır. Mezuniyet tarihimden biliyorum, 2000 yılında bunun o zamanlar (nereden?) VHS kaydını getirttirmiştim (DVD yok muydu? bunun DVD’si yoktu en azından), o kaset aylarca öyle durdu (niyetim VHS’den CD’ye (avseq01.dat) çevirttirmekti, o zamanlar (ve hala)fotoğrafçılar bu işi yapmakta), sonra bir gün Sui sağolsun (arkadaşlar iyidir), dedi ki "bende gerekli alet edavat var, ben çevirivereyim…", kısmet değilmiş, olmadı, ama işte nihayetinde ben geçen hafta hem de idefix’ten temin ettim bu cânım performansı… (ha yine anahtar aradıkları sahnede ve sonunda kötü oldum mu, oldum, orası ayrı)…

Ece de operayla ilgileniyor, iki sene evvel Belçika’da Barış’ta Sezen sağolsun Sihirli Flüt’ü getirmişti yanında onun için, sonrasında oturup bir güzel çevirmiştik Ece’ye satır satır. İşte geçenlerde Hande ile konuşuyorduk, Ece’ye hangi komik operayı izlettirsem acaba diye de, bugün onun aklına Danny Kaye’in nefis kayıtları geldi (TRT’den apartıldığı için Türkçe altyazılı bonus olarak!) (ayrıca, Sevil Berberi’nde karar kıldık). Orada var işte Beverly Sills (Dharles Chickens’ın "A Sale of Two T…" gibi oluyor). Bu satırları yazarken Pink Floyd dinliyorum ama (The Division Bell, a bak onda da "Great Expectations" değil ama "High Hopes" vardır, çağrışım çağrışım üstüne).

Neyse görüşürüz yine, şimdilik hoşçakal! ("Arkadaşlar iyidir" deyip durdum, alın bu da "punchline"ı olsun bu girişin bakalım:


)