$izoSuru No:4 – Mutlu Sonlar

$izoSuru #4 — Mutlu Sonlar

  • Feist – My Moon, My Man (2007)
  • The Chordettes – Lollipop (1958)
  • Eisley – Marsh King’s Daughter (2007)
  • Maia Hirasawa – And I Found This Boy (2007)
  • Imogen Heap – Glittering Clouds (Locusts) (2006)
  • Bjork – Earth Intruders (2007)
  • The New Pornographers – Myriad Harbour (2007)
  • Camera Obscura – French Navy (2009)
  • Do Wacka Do – Roger Miller (1965)
  • Slow Club – When I Go (2009)
  • Nick Cave – Disco 2000 (2006)
  • Kate Nash – Merry Happy (2007)
  • The 88 – At Least It Was Here (2009)
  • The Bird & The Bee – Polite Dance Song (2007)
  • + Emre Sururi’den yorumlar, ahkamlar, karalamalar….

İndirmek için bu bağlantıyı takip ediniz / Please follow this link to proceed with download.

Feist – My Moon, My Man (2007) Take it slow /  Take it easy on me / And shed some light /  Shed some light on me please

The Chordettes – Lollipop (1958) I call him / Lollipop lollipop /  Oh lolli lolli lolli

Eisley – Marsh King’s Daughter (2007) Stealing to your window /  “Well, you know”, I say, “We could fall in love” /  Sighing in exasperation /  “No”, you say again, “This simply is not love” / And I just know that we could work out

Maia Hirasawa – And I Found This Boy (2007)
And we talked about life,  we talked about time / We talked about me, while he was looking around / He was searching for something new and exciting, / while I was standing there right in front of him / (HELLOOOO!!!!)

Imogen Heap – Glittering Clouds (Locusts) (2006) I’m not always like this /  It’s something I’ve become, /  A terrible weakness /  In my nature, in my blood. /   Save me, oh save me, save me from myself / Before I hurt somebody else again.

Bjork – Earth Intruders (2007)
We are the earth intruders  / We are the earth intruders /  Muddy with twigs and branches  /  Turmoil! Carnage!

The New Pornographers – Myriad Harbour (2007)
Someone somewhere asked me, / “Is there anything in particular / I can help you with?”  / All I ever wanted help with was you.

Camera Obscura – French Navy (2009)
I’ll be criticized for lending out my art /  I was criticized for letting you break my heart /  Why would I stand disappoint for looks? /  I’m fully grown, but I’m on tender hooks  / Ooh with the looks, on tender hooks  / Ooh with the looks, the looks, the looks…

Do Wacka Do – Roger Miller (1965)
Yeah, I see you’re goin’ down the street in your big Cadillac, / You got girls in the front, you got girls in the back, / Yeah, way in back, you got money in a sack, / Both hands on the wheel and your shoulders rared back / root-doot-doot-doot-doot, do-wah

Slow Club – When I Go (2009)
If I get to sixty will you let me slip away  / Into an armchair for the rest of my days / Cos you’ve got your family and I’ve got mine  / The love that we share is for another time

Nick Cave – Disco 2000 (2006)
Oh, what are you doing Sunday, baby? /  Would you like to come and meet me, maybe?  / You can even bring your baby. / Ooh ooh-ooh-ooh-ooh..

Kate Nash – Merry Happy (2007)
So I learnt from you /  Do do do da do do do do do do da do do do do do do da do /  Do do do da do do do do do do da do do do do do do da do /  I can be alone /  Yeah /  I can watch a sunset  / On my own / I can be alone /  Yeah / I can watch a sunset / On my own / I can be alone / I can watch a sunset / On my own / I can be alone / Yeah /  I can watch a sunset / On my own / I can be alone / Yeah /  I can watch a sunset /  On my own  / I can be alone /  I can watch a sunset /  On my own

The 88 – At Least It Was Here (2009)
Give me some rope / Tie me to dream / Give me the hope / To run out of steam / Somebody said / It could be here / We could be roped up, tied up / Dead in a year / I can’t count the reasons I should stay / One by one they all just fade away

The Bird & The Bee – Polite Dance Song (2007)
Pardon me /The music is moving / Moving from left to right / Apologies / For losing my cooling / Losing the day to night.

İlgili bağlantılar, aklıma getirilenler:

Scrubs / Lollipop : http://www.youtube.com/watch?v=KGaL3gMsEHY

SW Mos Eisley Edit : http://forgng.blogspot.com/2010/09/star-wars-mos-eisley-edit.html

xkcd playlist shuffle : http://xkcd.com/668/

The New Pornographers’in bahsettigim “diger” sarkisi All the Things that Go to Make Heaven and Earth imis bu arada, hakikaten de guzel sarki. Ayrıca bahsettiğim sağcı moronun adı Jimmy Swaggart imiş ve dahi o bu lafı rock müzik için söylemiş ve dahi sene 1986 imiş ama fekat grup meğer adlarını oradan değil, bir capon filminden alıyormuş (this sentence is wrong on so many levels).

“La Même Histoire”yı bu sefer de doğru telaffuz edemedim. (Heyhat!) Ayrıca program boyunca sürekli aksi yönde çaba sarf ettiysem de, tahriklere kapılmayınız, Eisley’nin şarkısının adı “Marsh King’s Daughter”, Björk’ünkü “Earth Intruders”, Kate Nash’in son albümünün adı da “My Best Friend is You”.

Yanlış hesap Bağdat’tan döndü, Camera Obscura için boşu boşuna içeri gidip ağlamışım, matematiğim kuvvetli değil sadece (2011’in evvelki senesi: 2009, hesap tamam ama 3 sene değil, 2 sene öncesi, gerçi aslına bakarsanız 3 senedir dinliyorum, evet, yine kafam karıştı, matematik zor, iyi ki sözeli seçmişim (karşılaştırmalı edebiyat).

Programın listesi hazır olduktan sonra Selma, Zappa ve Sabun’la paylaşmıştım, sağolsunlar görüşlerini esirgemediler, bu vesileyle onlara programda bir kedi selamı çakacaktım ammavelakin program telaşesi içinde yandı bitti kül oldu gitti aklımdan, bir selam borcum olsun. Benzer minvalde, bu program için Ece en favori şarkılarından olan She&Him’in “In the sun”ını söylemişti, ama Audacity dayanamadı, kilitlendi, göçerken yanında bilgisayarı da götürdü, o da başka bir sefere artık. Ayrıca bu, bunları ikinci yazışım çünkü 20 dakika öncesinde, xkcd’nin şu literary criticisim’le ilgili olan strip’ini ararken firefox’un o tab’i göçtü, o da yanında benim epeydir yazdığım şeyleri götürdü, sinir oldum, kalktım Chrome yükledim, o da editörü Javasız açınca, firefox 4’ü indirip yükledim çaresiz.

Bugün Bengü’yle konuştuk, ne kadar çok kız+oğlan, hepi topu o kadar grup var diye. The Bird & The Bee’den başladık saymaya, Pomplamoose, Eats Tapes, Stereophonic, She & Him, Slow Club, var da varrrr… (Kızlar süper, oğlanlar da geek gibin yalnız niyeyse).

Slow Club, Çetin Beyciğim (biraz Meren havasi da mi var sanki yoksa sakaldan mi) :

Bu da Raising Hope’taki Do-Wacka-Do sahnesi:

 

Geçen programda (80ler) arka planda çalınan müziklerin dizileri (bir son dakika karışıklığı olmadıysa sıralı olarak):
Dallas, McGyver, The A-Team, Air Wolf, P.I. Magnum, Knight Rider, Twin Peaks, Quantum Leap, Mission Impossible. Yarışmayı 3 doğruyla sevgili Bilgehan Demir kazandı (yaşının verdiği avantajla diyeceğim ama bu diziler için biraz büyük kalıyor gibi gelmiyor da değil!). Bir gün şayet 80ler devam programı olursa, 3 şarkıyı kendisinden isteyeceğiz, vermezse de küsüp bozulacağız (aka küs boz burnun iki karış yaptırımı / cips kola kilit blöf (cımbız) yaptırımından sonraki en sağlam yaptırımdır, “ayna demek yok” korumasını da baştan sallıyorum ortaya (+2/-1, vurdum mu?).

Imogen Heap’in Glittering Clouds (Locusts)u zor bulunan bir parçadır, benim radyoODTÜ olsa gerek, radyo vesilesi ile haberim olmuştu, geçen sene de Spotify’dan para verip aldım (internetten satın almış olduğum tek mp3’tür kendileri bu arada). Bu program için listeyi toparlarken, The 88’in “At least it was here”ını çok alasım vardı ama ne Spotify’ın şeysinde, ne ubuntu one’da ne de amazon ve diğer arkadaşlarda bulamadım — bir tek Apple’ın iTunes’unda vardı, ondan da indirdikten sonra ya taşıyamazsam kaygısıyla alamadım.

(Yeni gelin mode on) yerim olsaydı bunları da çalacaktım kategorisindeki şarkılar:

Sia – Buttons
/ Şarkının özellikle orijinal klibini tercih etmedim link verirken çünkü Sia “Ben kliplerimde bilgisayar kullanmadan özel efekt yapabilirim” düsturunu kendine ilke edinmiş bir nom nom yönetmen ile çalışmış, üç şarkının üç klibi de bu kadar mı kötü olur yahu! (Total eclipse of the heart’a laf ettik ya geçen programda, beterin beteri geldi).

Kate Nash – Do-Wah-Do
/ Süper – ama bunu yerim dar diye değil de, zaten halihazırda Merry Happy’sini çalıyorum diye alamadım.

Pogues – Rocky Road to Dublin
/ Bunu başta almıştım, sonra niye aldığımı anlayamadım, çok güzel şarkıdır ama mutlu son ne alaka? olsun, dinleyelim coşalım, Shane McGowan için içmeyelim bu gece.

Feist – My Moon, My Man (Boys Noize remix)
/ ohar.

Pulp – Disco 2000
/ Bu da orjınali. Ya bana bir bu adamı, bir Suede’in Brett Anderson’ını, bir de Love Actually’de Billy Nighy’nin canlandırdığı Billy Mack’i versinler, dans edeyim onlarla (garip danslar kategorisi, katakullisi).

The Dresden Dolls – Coin Operated Boy
/ yok, bunu da çalmayacaktım, Maia Hirasawa’nın And I found this boy’u vesilesiyle kulaklarını çınlatıyorum da, oradan şey ettim.

Hayatımın filminin (metaforik bir anlam yüklenmemektedir, cenazemde çalınması için değil, bizzat eğer bir gün hayatım filme çekilirse o filmi kast etmekteyim) sonunda çalınmasını isteyeceğim iki şarkı var, biri The Cardigans’ın In the Round’u, diğeri de Rage Against the Machine’den Sleep now in the fire. (biri perhiz, diğeri lahana turşusu). [cenazemde çalınacak şarkı olarak vaktiyle Danzel – Pump it up‘ı istemişliğim vardır, fakat bu isteği yaparken ciddi değildim, ciddi değilim hala, ama yine de, aklımın bir köşesinde cenazemde sevgili dostunun bu son isteğini gerçekleştirmeye teşebbüs ederken linç edilip, yanımda gömülecek sevgili arkadaşım OBM ile ilgili böyle bir fantazim de yok değildir 8]

GürerSan için Roger Miller – Do Wacka Do‘daki amcadan (Thumbs Carlisle – nasıl bir insandır o ya!) Batman şeysi giymesini rica etmiştim, o da beni kırmadı. Ayrıca Roger Miller’ın Erol Evgin’in biyolojik babası olduğu yönünde söylentiler de yok değil (değil).

“$izoSuru No:4 – Mutlu Sonlar” için 20 yorum

  1. Limit -> ? — Sayın Sururi? Niye yerim olsaydı” diye bir sınırlama var programlarınızda? Sınır kriteriniz nedir? Şarkı sayısı mı? Süre mi? Yorulma katsayınız mı?
    Her posketten sonra aklıma bu takılıyor. (Daha önce yazdıysanız ve gözümden kaçtıysa şimdiden özür diler, huzurlarınızdan ayrılırım.)

  2. Öncelikle.. — Sayın Dee, öncelikle bu soruyu sorduğunuz için kendim ve ekip arkadaşlarım adına çok teşekkür ederim, şimdi yerimiz yettiği kadarıyla cevaplamaya çalışacağız. Iııı, cevap veriyorum, 1 saati aşınca kendim olsam dinlemem, bayarım yaw, ki ne de çok severim kendimi, hani ona bile rağmen. Her şeyin bir sınırı var, değil mi canım, aaaa…. Eğlence de bir yere kadar. Boşuna dememişler dizinin iyisi zeki, çevik ve 22dakika olandır deyu.

    Ayrıca, dikkatimi çeken bir nokta da, programda ne zaman birileri “çok uzatmayalım, çok konuştuk, zamanımız yetmeyecek” gibisinden bir şeyler söylese, istisnasız peşinden en uzun anons geliyor, bu da kaderin böyle bir cilvesi. (Bayan anonslu asker kaseti de doldurulur).

  3. :))) — Simdi, nakleyng podcast dinleme logu gibi olacak ama Allah ikinizin de iyiligini versin. De… Benim yerime ceviri yapan kimdi orada? Mutlulugun cevirisini yapamam ama kil tuy cevirisi yapmaya alistim bir haftadir. Sakal-biyik cesitlerinin Ingilizce karsiligini ogrendim. Yalniz, Turkcelerini sormayin, soyle karsiliklar verebilirim:soul patch=tukuruk, chin strip=akan tukuruk, chin strap=Abraham Lincoln.

  4. hihihoho — Neymis? Bir daha podcast’in tumunu dinleyip, sonra yorum yapilacakmis. 🙂 Ya, aklima ne geldi? Kiri’nin nereli olduguna bakmak aklina nereden geldi? Bir sey durtuyor, “bi daha bakayim” mi diyorsun?

  5. Dinlerkenki sayıklamalarım — Senin patron evde olmayınca Şizodido’ya bağlayayazdım. 😛

    03:35 — Doruk’suz dinlemek iyi oldu. Anfi yerine kulaklıktan daha rahat anlaşılıyor ne dediği kesinlikle. Evde misafir varken dinlediğimiz ve yarısını anlamadığım önceki bölümü de kulaklıkla baştan dinlemeliyim.
    04:42 — O fon müziği ne o öyle yahu? Uff çok alakasız kaçmış bence. Fondakini dinlemekten bizimkileri dinleyemiyorum.
    05:13 — Aaa sahiden o klibe bakacaktım. Dur önce parçayı dinleyip sonra klibi izleyeyim.
    9:21 — [videoyu izlemiştir] Eee Kelso çıkartmıyor ki Plop sesini. Ted’in akapella grubu geliyor…
    13:33 — Ay bu sefer leziz olmuş şizofren cidden de…
    16:06 — Duyuluyo duyuluyo…
    17:23 — Ben daha önce tanıştık sanıyordum bak. Ama az zaman yok. Lise filan diyor ya… Gerçi o sırada ben üniversitedeydim. N’apıyodum acaba? 2011-1993= NEAAAAAAAA! Reca ederim kapatalım bu mevzuyu.
    17:40 — Ya siz söylemeseniz ben hiç farketmiyorum. Ne var canım söylesin.
    19:35 — Arghhhhhhhhhhhhhh!!! :)))))))))) [sesli gülmektedir]
    20:57 — A-a!? Love Actually diil miymiş?
    21:49 — İlahi Sururi! 🙂 O tipik bıyıklarıyla Çiko’dan bozma o adamcağız bile gözümde canlandı. 🙂 (gittim baktım kafmadaki oyuncunun adı Nejat Gürçen imiş.)
    23:55 — Hah hah hah… :)) Akopela diil, akapella.
    32:22 — Acaba benim bu aralar döne döne dinlediğim The Dog Days Are Over‘ı duymuşluğu var mı?
    35:28 — :)))))))))
    35:36 — Offf amma tutucusun Emre yahu… Sana ne ki?
    36:59 — Ayhhh, tamam tamam anlaşıldı. Peki diilsin tutucu.
    41:11 — A-a hayret, Raising Hope’u ben de seviyorum! Hatta o arabadaki mutlu tablonun yaşandığı sahnede “ben bu diziyi işte bu yüzden çok seviyorum” diye zıp zıp zıpladıydım. 🙂 Emre’yle Bengü Bored To Death de seviyorlar mıydılar mıydı?
    52:19 — Niye son program deyip duruyor yahu? Özünde her yeni çıkan son program zaten, biliyoruz. Sonradan dinleyenlerin kafası karışacak.
    52:50 — 2 gün önce gördüm kendisini, evet kesinlikle benziyor Çetin’e 🙂 Bi de Çetin’i ben mimikleriyle Jason Lee’ye de pek benzetiyorum zaman zaman.
    56:25 — Aha! Yeni bir I Wanna Hold Your Hand yorumu daha mı geliyor? Haa yok diilmiş.
    71:27 — Doğaçlama mı gidiyor acaba?
    73:14 — Aaaaa ama ama… Ben birkaç bölüm daha dayanırsınız sanıyordum. 🙁
    76:46 — 🙂 Outsourced dizisini de seviyorsunuzdur siz kesin.
    78:50 — Sen de bizi.
    83:43 — E var tabi, 6 dakikalık boşluk download ettirecek değilsin ya bize. 🙂

    — dikkat, bu bölümle ilgili ispiyon (spoiler) var altta —
    83:52 — Enee! Bengüeeeeee! EYOOOOO!
    88:57 — Cep telefonumun şarjı bitiyor galiba? haa yok posketten geliyormuş o lilililili sesi. (aynı sesle uyarıyo benim telefon şarjı biterken)
    89:10 — Ayh pek güzeldi, baştan dinleyeyim. Hava da çok güzel zaten dışarda, yaşasın güneşli günler!

  6. Andağnım — Öncelikle, Kiri Te Kanawa hakkında ikimiz de yanılmışız! Yeni Zelandalı olan Kiwi Te Kanara imiş,.. :P) Podcast’ten de anlaşılacağı üzere, hanımefendinin Capon olmadığını biliyordum ama niye Amerikalı diye sallamışım, onu şimdi merak ediyorum ben de, İngriş derdim ben olsam, hem dame da aynı zamanda. Stricly Come Dancing’te Kiri Te Kanawa var mıydı yoksa o başka bir ortak tanıdık mıydı? Dur kontrol edeyimg.. Lesley Garret imiş o yahu! Arkadaşlar, duyan duymayan kalmasın bu arada, bir kez daha minnetimi belirtiyorum Ande Anım’a beni opera ile tanıştırdığı için, bissürü bissürü şey öğrettiği için. (sene 199kaç? 😉

    Senin yerine çeviriyi yapan Emre idi, ben bilgisayarda sesimi inceltmekle uğraşıyordum o arada Bengü performansım için. (Hayydaaaaa! 8)

    Programı kaydederken önümde bir tek çalış listesi ve şarkıların tarihleri oluyor, aklıma eseni söylüyorum, ondan sonra doğruluklarını kontrol ediyorum (önce çamur at mantığı). Diyeceksin ki, “e o halde konuşmadan evvel kontrol et, sonradan tekzip etmek zorunda kalma”, ben de sana diyeceğim ki, aklımdan her geçenin doğruluğunu kontrol etmeye kalksam wikipedia yıkılır.. Öğrendikten sonra da tekrar üzerine kayıt yapmak da zorrrr (enstantaneler insanıyım, buyum ben).

    Bu arada, İmocın’ın (Heap) çok selamı var, bugün ilk defa olarak adını doğru şekilde hitap edince duygusallaşıp ağlamaya başladı, sonra piyanosunun başına geçti, daha fazla duramadım.. Çok teşekkür etti (Aynur kötü bir isim midir, niyedir bu tripler anlayamadım ama şair ne de güzel söylemiş “Piyano çalan kızlardan uzak durun, delidirler!” deyu.)

  7. Kraliçam — Ellerine sağlık Dee! Aslansın kaplansın, nasıl mutlu oldum, kıvançla doldum, utandım kızardım. Florence’ın hastasıyım, hastasıyız, gönderdiğin bağlantıda 2010 yorumu yazıyor amma iki üç fazladan harp tınısı dışında albümden bir farklılık sezemedim (ben). Bir de böyle gözel bir konser kaydı var ama benim favorim kasetçideki sürpriz bombalaması – bunda sesi zaman zaman detone denmez de, kayıyor diyelim ama acaip doğal böyle abla gibi.
    Sen Nejat Gürçen deyince gittim baktım, evek, adını hiç bilmesem de Çiko tarifinden eve teslim olmuş idi.

    Outsourced’a başladıydık öyle beğenir gibiydik, HIMYM’ın ilk sezonlarının tadı var dediydim hatta ama sonradan Community ile Raising Hope geldi, esamesi kalmadı pek (esame muço).

    Bu programla ilgili olarak en sevdiğim (/korkmam gereken) iki şey, şunlar oldu:

    * Bengü dedi ki, “niye Gollum gibi iki ayrı ses tonuyla yapmadın?” ben de dedim ki “Ben çünkü farkındayım kendimle konuştuğum.”

    * Hani Emre Sururi’ye Slow Club’taki beyzadenin Çetin Beyciğimizle benzerliğinden bahsediyor, resmi gösterince öbürü de şaşırıyor, “Aa, gerçekten de çok benziyormuş” diyor ya, oradaki şaşırma -artık nasıl oluyor bilmiyorum ama- kesinlikle samimi bir şaşırma, sonradan dinlerken fark edip ürktüm.

    —-
    İlavaten birkaç yorumda da ben bulunayım,
    38:15 Choke’tan bahsederken Chuck Palahniuk’un adıyle kelime oyunu yapabilirmişim, o fırsat kaçmış ama “(Ubuntu) aramış bulmuş, onu ikon olarak koymuş, bayağı büyük bir ikondu” lafındaki “büyük ikon” emfazisasyonu (dedim ben) bilinçaltımın attığı harika bir goldür, hep gülüyorum düşündükçe.
    73:20’den itibaren Slytherince konuşmaya başlıyorum, şöyle ki “ssssssüressssissssss… hiyatusssssss…. süressissssss…. ssssseenin de….” Valdoş’un olmayan kulakları çınlassssssın! 8) (“Where in the World is Valdermort?”) (bu arada, doğaçlama yaw, onu hazırlamaya vakit mi ayıracağım… 8)

    muck muck muck!

  8. buradayım (sonanakadar) — Benim rss reader’ım biraz geç haber veriyor güncellemeleri nedense? O yüzden anca bugün haberim oldu ve şu saatte dinlemeyi tamamlayabildim.

    Yine her zamanki gibi harika bir program olmuş. Gizli yönetmenimizin sesini duymak da iyi oldu. Ona da buradan selam ederim. O son dakika sürprizi ve “istediğimizi söyleyebilir miyiz?” esprisi bazı filmlerdeki (woody’nin kamerada seyirciyle fısıldaşmasına benzer ama tam olarak onun gibi de değil aslında) bazı sahneleri anımsattı bana. (Bu cümleden önce benzer sahneyi tarif etmeye de çalıştım ama okuyunca ben bile anlamadım ne demek istediğimi o yüzden genelleyen bir cümle yazarak durumu son anda kurtardım.)

    Bir görevmiş duygusunun uyanması gerçekten de keyif almanın önüne taş koyabilecek bir durum ama son program olmayacağını söylemen de iyi oldu. Lakin tam alışmış, sevmiş, bir şizosuru keyfimiz oluşmuşken, birden bitirverseydi çok çok üzülürdü/m/k.

    Sururi ve Emre’nin diyalogları da programın adına uygun olmuş, güzel olmuş.

    Aslında yorumu sonraya bırakıp daha ayrıntılı şeyler yazmayı düşünüyordum ama dayanamadım yine. Diğer programlarda da böyle oldu. Şimdi yazayım da, sonra bir yorum daha yazıp programdaki en sevdiğim şarkılardan bahsedeyim diye aklımdan geçirmişsem de bir türlü bu düşüncelerimi eyleme dökemedim.

    Community dizisine birkaç post önce yaptığın tavsiyelerden sonra Emre tavsiye etmişse bir bildiği vardır, boşuna değildir diye düşünmüştüm, doğru düşünmüşüm.

    Komşuları rahatsız etmemek ve yüksek sesle dinlemek için kulaklıkla dinliyordum programı. Bir başıma yaşadığımı söylememiş olabilirim daha önce. Böyle bir yandan dinleyip bir yandan kliplerin yüklenmesini filan beklerken sondaki fısıltılarla böyle bir irkildim. Albayım geldi sandım. Hüsammettin Albayım, siz de mi buradaydınız? filan diyecektim ki, ne olup bittiğini anladım.

    In The Round bitiş için çok çok iyi olmuş. Sonda bu değil de, tamamen alakasız bir türde alakasız bir şarkı çalsaydı çok gülerdim.

    Programlar için ayırdığın zamanın her saniyesi için ayrı ayrı teşekkür ederim. İstanbul’da bahar var artık. Saatler de ileri alındı. Güneş de geç batıyormuş gibi oluyor. Çocuklar, “öğretmenim bugün de mi erken çıkacağız?” diye soruyorlar sanki dün erken çıkmışlar gibi.

  9. merhaba! — Selam Seyfettin, cevaptaki gecikme icin ozur dilerim, bu aralar bir makale yetistirmem ve ek olarak da diger baska baska konularda 10 takla atmam gerekiyordu (gerekiyor), cok istesem de, bir turlu yazamadim, iste kismet buguneymis.

    Programi begendigine sevindim, zaten biliyorsun, en cok senin icin hazirlamaktayim programi 8). “Daha ayrintili seyler yazma”ni mutlaka bekliyorum, neler oldu bakalim en sevdigin sarkilar? Benim bu arada, favori programim Kanserojen Sarkilar (Bengu’nunki bildigim kadariyla ilk program). Her programaki favori sarkilarima gelecek olursak, ilk programdan Pixies/Break my body ile Siouxsie and the Banshees/Love in a void, ikinciden Nicky Holland/I just don’t know what to do with myself ile Neko Case/Knock out loud, 80lerden Katrina & The Waves/Walking on sunshine ile The Go-Go’s/Lust to love son programdan da Maia Hirasawa/And I found this boy ile The Bird & The Bee/Polite Dance Song.

    Bengu’nun vaktiyle Levent’ten alintiladigi “Kara Kitap da kara kitaptir”i gibi, ben de “Tehlikeli Oyunlar tehlikelidir” demek istiyor, akabinde de iste diyorum. Tehlikeli Oyunlar’da beni bitiren pek cok sahne vardir ama herhalde en buyugu Bilge ile Tambay’in tanistigi an olmustur – oylesine gercekci, oylesine oldurucu.

    Cocuklar kek oluyor, zaten oyle kek olabildikleri icin bizden daha iyiler. Biliyorsun, bizde de var bir tane, dun sabah uyandirdi beni, “Hocan aradi seni,” dedi, “bugun okula gitmene gerek yokmus, dinlenebilirmissin”. Keko 1 Nisan sakasi yapiyor, sonra ben de inaninca, kendi de sakanin sakaligindan supheye dustu, gitti annesine sordu hocamin gercekten arayip aramamis oldugunu. Ama aksama “kizim sana yarin okul var, bugun persembe” dedigim zaman, annesiyle de epey inandirici gerekceler ortaya surmemize ragmen “ne zaman ‘1 Nisan!!!’ diyeceksiniz, bekliyorum” dedi hanimefendi. Biz de kimi kandiriyorsak artik! 8)

  10. bored to death. — sevgili kralicem,

    tavsiyen uzerine bir bakis atayim dedim “bored to death”e, actim wiki’yi, oyle normak okuyamadim cunku once karakterin adinin “Jonathan Ames” oldugunu gordum, sonra da yazarin ta kendisinin! ki Jonathan Ames, sevdigim yazarlardan biri olmakla kalmayip, esek herif hayatimin kitaplarindan (iki basucu kitabimdan) biri olan I Pass Like Night’i da var eden kisidir. (Aslinda basucu kitaplarim sanirim 3: Jonathan Ames – I pass like night / Miranda July – Nobody belongs here more than you do ve Lale Muldur / Anomen (Toplu Siirler)).

    Jonathan Ames olmasa bile dizide basrolu Jason Schwartzman oynuyor imis ki, kendisini Wes Anderson’in ulu filmi Rushmore’daki ilk gorusumuzden beri hastasiyiz.

    Simdi bu kadar gaza geldikten sonra bu diziyi seyretmeli mi? (oylece harddiskte bekliyor). Hayal kirikligi olmayacak da ya ne olacak (yok, izleyecegizdir birazdan ama yol yapiyorum anti-etki icin, notrlestirici falan filan).

    Sagol varol haberdar ettigin icin, Seyfettin, sen de goresin diye Jonathan Ames‘i koyu yapayim, bir saniye. 😉

  11. Boord tu deth — Beklentilerinizin altında kalmayacağını düşünüyorum. Rushmore kadar olmasa da baştan sona pek eğlenceli bir saçmalık ve herkes çok leziz oynuyor. Herkese değil (mesela Patron sevmiyor, izlemiyor) ama sizin tarzınıza gideceğini düşünüp yazmıştım reçeteyi. İzleyin bakalım tutturabilmiş miyim bu sefer. 🙂

  12. sometimes a cigar is only a cigar — …diyerek freud’u hatırlatayım.

    ilk
    The Fall – Blindness
    Regina Spektor – Us

    ikinci
    Florence & the Machine – I’m not calling you a liar
    Skunk Anansie – Twisted
    Zero 7 – In The Waiting Line

    üçüncü
    Hepsi de birbirinden güzel :p

    dördüncü
    Bjork – Earth Intruders
    Kate Nash – Merry Happy

    Ece’nin maceralarını Bengü’nün blogundan takip ediyorum. Bir nisan için zekice şeyler kurgulamış, çok beğendim. :)Çocukların, yetişkin davranışlarını inceleyen, açıklarını çabucak yakalayan ve bu açıkları kullanarak yetişkinleri manipüle eden doğal bir yetileri var, bu yüzden zor anlar yaşatabiliyorlar. Böyle durumlarda yetişkinlerin yapabileceği en güzel şey onları kendi silahlarıyla (Aman Allah’ım neler diyorum ben?) (oyuncak olanlarla)vurmaktır.

    Tehlikeli Oyunlar’ı birkaç hafta önce Seyyar Sahne ekibinin İTÜ’deki oyununda izledik. Kitabı okuduğum zamanlar geldi aklıma. Böyle o zamanki gibi buruk bir tebessüm oldu, kahkahalar boğazımızda kocaman düğümler halini aldı. Bilge’ye gidişi – En büyük hazinemiz aklımızdır ve Son Yemek bölümleriyle, Hikmetlerin parçalandığı bölümler çok iyiydi. Bundan önce çalıştığım okul müdürümüze bahsetmiştim bir muhabbet arasında o da benden istemişti, ben de vermiştim, sonra alamadım, büyük ihtimalle okumamıştır. Bu gibi bahsedişler yüzünden birçok kitabım başkalarında kaldı, o yüzden pek bahsetmiyorum artık. Hatta bildiğim ve okuduğum bir kitaptan bana bahseden birisi olursa, hmm çok ilginç bir kitapmış filan diyorum bilmiyormuşçasına, dersem yalan olur.

    Jonathan Ames’i koyu yazman çok iyi oldu yoksa ben o kitabı yine erteleyecektim gelecek zamanlara. Kitabın baskısı olmadığı için okuyamamıştım. Halen de yok ama az önce gittigidiyor’da 7.5 liraya buldum bir tane. Sıkı bir pazarlıkla 7.12 liraya indirdim ve sipariş verdim. Gelir gelmez okuyacağım. 😉 Bored to Death bölümlerini de izleyeceğim tabii ki ki ki ki 🙂

  13. Gece Gibi Geçiyorum — Kitap (sararmış yapraklı ve 35 milyon etiketli) bugün elime ulaştı. Okulun adresini vermiştim, okuldaki görevlilerden birisi benim adıma teslim almış. Bugün, kitap okuma saatinde okumaya başladım. Her 5-10 dakikada bir yüksek sesle gülmeye başladım, hatta bazı bölümlerde gözlerimden yaşlar geldi. 46 çocuğun önünde gülen bir öğretmen varsa, (ne olduğunu anlamasalar bile) ona eşlik eden 46 da öğrenci vardır. Öğretmenim bize de okuyun diye ısrar edenleri, “Herkes kendi kitabını okuyacak, hem de içinden!” diyerek ve sert görünerek uyarmaya çalıştım. Israrların ve koyu yazmaların için 🙂 teşekkür ederim.

    Aşağıdaki paragrafın kitapla ilgisi yok ama müzikle ilgisi olabilir.

    Seneler evvel şu klibi izlemiştim ve çok değişik gelmişti. Silinmiş midir diye kontrol ettiğimde benden başka yaklaşık otuz iki buçuk milyon kişinim izlediğini görerek şaşırdım ve silinmediğine de sevindim.

  14. Wake Up, Sir! — Merhaba Seyfettin, öncelikle evvelsi gün seni rüyamda gördüm (artık insan gerçek hayatta hiç görmediği birisini rüyasında ne kadar görebilirse) : işte biz İstanbul’a gezmeye gelmişiz, Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde takılıyorduk yanlış hatırlamıyorsam. Hayırlısı tabii ki! 8)

    Gece Gibi Geçiyor’u beğenmene sevindim ama açıkçası, kitabı komik buluşunu anlayamadım. Yani daha doğrusu düşününce birtakım açıklamalar getirebildim (kendimce), işte sonuçta Jonathan Ames’i Extra Man’inden ve -belki de- Wake Up, Sir!ünden tanıyorsun, o yüzden sendeki imajı komik bir adam olduğu yönünde, işte bu kitaba da o gözle başlayınca gayet de doğal bir şekilde o yöndeki ayrıntıları yakalıyorsun.

    Kitap, tabii ki acıklı değildir ama bana göre epey buruktur. Ama tabii ki bunda benim okuma sebebimin, okuma şartlarımın ve o dönem yaşadıklarımın da etkisi olabilir, vardır hatta.

    İlginç bir detay: Gönderdiğin linkteki videoda çalan şarkı the Pixies’in, Pixies güzel gruptur.

    Ben de neye gülüyordum geçenlerde, onu da yazayım bu vesileyle: Wake Up, Sir!’de ‘kahramanımız’ bir telefon klübesinde tahrik edici bir mesajın altında bir telefon numarası okur, o numarayı arar gecenin bir yarısı, bir kadın açar, karakterimiz binlerce özür diledikten sonra ve “gerçi biliyorum, %99 bu mesajı sen yazmamışsındır, birisi yazıp senin numaranı eklemiştir, vs, vs..” diye açıklama getirdikten sonra, hattın öbür ucundaki bayan “dur, bekle geliyorum” der, telefonu kapatır, bir süre sonra telefon kulübesinin oraya gerçekten de bir araba yanaşır, ama içinden bir adam çıkar, kahramınımızı bir güzel benzetir. Gerçi böyle de yazınca pek komik olmadı, benzer bir durum için bkz. şu girişin hamişi.

    Bu aralar iş yüküm maksimumda, o yüzden cevap biraz gecikti, blog aktivitesi de minimum düzeylerde.

  15. A Portrait of the Jonathan Ames as a Writer — Başlık dolu dolu bir yorum olacak izlenimini vermişse, yanlış bir izlenim vermiştir.

    Konu itibariyle komik bir kitap değil. Kitabın genelini komik bulmadım ama beni aşırı güldüren çok bölüm vardı. Bu güldüren bölümlerin, gülünç olmasının nedeni olaylardan bağımsız olarak yazarın tasvirleri, anlatım biçimi ve berduşların kullandığı dilin etkisi olabilir. Mesela hoşuma giden “Bir Babanın Portresi” bölümünden kısa bir alıntı yapayım.

    …Babam on yıldır kendini iyi hissetmiyor. Bir keresinde ona sordum, “Baba, hayallerin nelerdi?” , bu kadar uzun süredir hüzünlü olmasının sebebini anlamaya çalışıyordum; bana, “Annenle evlenmek, siz çocuklarıma sahip olmak, bir evimin, arabamın ve köpeğimin olması,” diye cevap verdi. Ben de “O halde problem nedir? Her şeye sahipsin,” dedim. Yalnızca başını salladı, nedense bunlar yeterli değil, onun da yeni hayalleri yok. İşine devam etmesi de yalnızca istifa etmekten ve şirket arabasını kaybetmekten korktuğu için, yıllardır benzine para vermedi.

    Yukarıdaki paragraf birçok kişiye komik gelmeyebilir belki ama ben buradaki babaya çok güldüm mesela. Burada niçin güldüğümü açıklamak için bazı cümleler yazdım ama o cümlelerin pek yeterli olamadığını görünce sildim. Genel olarak, konu değil de, ifade biçimi keyiflendirdi beni. Mesela In The Name of A Father filminde Gerry’nin başından geçenler hiç komik değil ama izlerken çok keyif aldım. Hapishanede babasıyla olan diyaloglar ise bambaşkaydı. Tavsiyemle filmi izleyen arkadaşım ise izlerken ve izledikten sonra canının çok sıkıldığını söyledi. Olması gereken de can sıkıntısıydı belki ama ben komedi filmi izler gibi keyif aldım çoğu sahneden. Sorun bende sanırım 🙂

    Müzik yorumu yaparken ekleyecektim şarkıyı unutmuşum, sonra kitapla ilgili yoruma ekledim. Pixies iyi bir grup. Fight Club sonrasında tanımıştım.

    Bored to Death’in ilk dört bölümünü izledim. Baş rolde Jonathan Ames değil de George varmış gibi geliyor bana nedense? Fazladan Bir Adam’ın Henry’si, bu dizinin George’udur (boynumuzun borcudur ‘alakasız bir çağrışım sadece’) diyebilirim.

    Beni rüyasında gören arkadaşlar, rüyalarda iyi görünmediğimi söylerler genelde 🙂 Umarım bir gün Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde nargilelerimizi tüttürürken sohbet ederiz ve umarım bu yoğun zamanları kısa sürede atlatırsın.

  16. clap your hands — 1-Monologlar yaratıcı Bengü ilginç bir tarzın ortaya çıkmasına önayak olmuş, Bengü sesini duyamayacak mıyız monologlara rağmen(şımardım)
    2-Pixies’i sizosuru ekibi sayenizde farkettim oysa ki fight club’ı hala izlerim , farkındalığım arttı, bu farkındalıkla bir kez daha izlemek lazım şimdi
    3-Earth Intruders ile Björk’e şans tanıyacağım program sayesinde, parça oldukça keyifli itiraf ediyor ve Björk’e itibarını iade ediyorum.
    4-Sonu kötü biten filmleri izleyemeyenler kulübü, ne güzel ben de o kulüpteyim uzun süredir,
    5-Maia’yı tanıyormuşum meğer – yahu nekadar çok şeyin farkında değilmişim , değilmişim, değilmişim…
    6-The ner pornographers’dan önceki monologları çözebilmiş değilim, Bengü zannediyordum ama Bengü’yle yılbaşı şarkısı ve monolog yapılan kişi farklı ( mı nedir, bende mi sorun var, neyi kaçırdım, neyi kaçırdım ) Tamam çözdüm emre ve sururi monologları, podcast sonunu beklemek gerekiyormuş sazan gibi atlamayıp
    7-Yaşasın Bengü’nün sesini duydukkkkk, yaşasınnn!!!! Boşlukta otuz saniye bekleyenler
    8-Sevgiler , çok güzel programdı, adios todos amigos( böyle mi yazılıp söyleniyor, içgüdüsel yazdım Bengünün adios’undan sonra) Sevgiler size, çok eğlenceliydi

  17. hamişmiş ha — Yeniden merhaba, merhaba,
    ben geç açılanlardan olarak; öncelikle yorum yazma heyecanıyla pekçok imla hatası yapmışım ayrıca o kareler nasıl oluştu anlam veremedim. Çok dikkat ederim oysa ki, yazma heyecanıyla gözden kaçmış, hay bin kunduz ki ne kunduz. Gülme işaretlerini görmemiş olsa gerek ilgili yazılımsal arkadaş. Ayrıca dünden beri Pixies dinliyorum, where is my mind tüm yorumlarını(placibo , james blunt ve diğerleri) dinledim. Placibo da fena söylemiyormuş. Bunun yukarıdaki konuyla ilgisi yok bu arada şimdi farkettim.

    Maia Hirasawa’nın da pekçok şarkısını dinledim dün akşam hele youtube’da evinin arka bahçesinde eline gitarını almış bir yandan güneşlenip bir yandan şarkı söylediği izlenimi veren – ki öyleymiş, Sendai’de( bu arada Sendai Japonya’da Tohoku bölgesinde bir sahil kenti anladığım kadarıyla) balkonunda kaydetmiş- You are all I wanted’a bayıldım.

    Björk’ün Earth Intruders’ı da uzun süren Björk küskünlüğümü- oysa tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış bir durum bu aslında- yokedecek gibi görünüyor.

    Sonuç pek keyifli, budur şimdilik sanırım, Sağlıcakla kalınız, kalınız…

  18. Geldim Ben! — Merhaba Seyfettin, merhaba Ayse, merhaba Sam, merhaba muzik kutusu!

    Bir seyler yazmayi cok isteyip de yazacak pek bir seyler bulamadiginiz olur mu? Benim olur. Sevdiklerim icin her gece yatmadan evvel dua edip de, normalde onlari yilda bir kere bile ancak aramam gibi. Iyi niyetler her yerde (Love is all around).

    Bu aralar annem bizi ziyaret ediyor, bin cok seyin yani sira, on cesit peynir de getirmis idi, yuzume gozume surdum, memleket havasi esti, tam da paskalya tatiline denk geldiginden guzel guzel gezdik dolastik (dun Barselona’dan donduk).

    Iki aydir ugrastigim makale sonunda bitti. Yeni bir seyin makalesi degil de, sunucunun (Bilbao Crystallographic Server) programlarini vesaire tanitan, genel bir makale, heyecansiz oldugundan ayaklar/parmaklar da surune surune yazildi ama yazildi ve bitti, hocam da son seklini verdi, pzt kurtulacagiz insallah kendisinden, kirlarda papatyalar (enter Lutfi Kirlarda Kosar).

    Cok guzel muzikler dinliyorum bu aralar ama artik bir muddet muzikten yana yazmak istemiyorum.

    Bunlari ayri bir blog girisi olarak yazaydim a! neyse. Barselona’ya gider iken nihayet Iain M. Banks’in Surface Details’ine basladim, gene benim son zamanlarda dusundugum seyleri benden habersiz yazip, costugunu gordum (gerci bu sefer ben sanirim bir adim onde idim : o kollektif bir simulasyonal ahret dusunuyor ammavelakin ben her benlige bir evren kampanyasinin cigirtkaniyim).

    Simdi ben bunu gondereyim, sevgili Seyfettin ve Ayse’ye cevap vermis gibi yapip, kacamak bir seyler yazmis olup, kacayim yine.

    Saglicakla kalin! Pixies iyidir, superdir, duperdir. Ted Danson hakikaten de cok yakismis, Bored to Death de Louie’nin (C.K.) entelektuel ve pervert’i gibi olmus, sevdik tabii ki, sevmemek mumkun mu! Ben sakalli arkadasini aldim, You and Me and Everyone We Know’un camlara yazi asaniyla, Choke’un yuzu gulec buddy’sinin yanina astim.

    Ayse: Placebo, Arcade Fire, Foo Fighters… yok yaw, bana yaramiyor!

    Bu aralar yogun takildigim bir site vesilesiyle ‘hipster’ terimini ogrendim, saniyorum ki ve ne yazik ki ben bir cesit oyleyim, uzgunum.

    Bir de kisa film senaryosu olustu aklimda – sinopsisini yazdim, diyalog filan de elbet bir gun — buralari okuyan sinema ogrencisi var midir? (cok unluyum, cok meshurum ya, mutlaka vardir, hani o yuzden boyle gelisine soruyorum)

    opucukler, opucukler, sevgiler, sevgiler.

  19. welcome back — Özledik epey, gözümüz yorumlarda kaldı. Memlekete dair duygularını o kadar güzel anlatmışsın ki insanın gurbette olup memleket hasreti çekesi geliyor. 🙂

    O çok güzel müziklerin en azından baş harfini versen ya da şöyle sözlerinden kısa bir kuple filan ne güzel olurdu.

    Dizinin bölümlerini arka arkaya izleyip, birkaç günde bitirdim, pişman oldum sonra, sonra bir süre röportajlarla idare ettim, sonra onlar da bitti…

    Sinema televizyon okuyan bir arkadaşım vardı. “Hayalmatik” adında bir kısa film çekmişler ödev için. Sonra sunumu yapmışlar. Filmde zoom yapılmaz kamera yaklaşırmış, Bankamatik kuyruğundaki 8 kişiye film boyunca zoom yapmışlar. Sonra filmi izleyen arkadaşları ve dersin hocası filme “Zoommatik” adını vermiş, gökten farklı sahneler düşmüş, herkes kendi rolünü oynamış.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir