Hayali arkadaşım y yo.

Bir sene iki ay kadar önce, bir konferans için sel sonrası gittiğim şirin bir Fransız kasabası Nancy’de bir arkadaş edinmiş idim. Kısa sürede çok iyi arkadaş olduk, sizin de başınıza gelmiştir belki, bazen öyle şeyler olur.

Şimdi, gene “Up in the air”e gelecek olursak ki, siz de ben de biliriz que ‘teşbihte hata olmaz’: akademik yaşam da biraz öyle. Konferanslarda bir araya geldiğiniz uluslararası bir hayli gevşek ağınız vardır; diğer arkadaşlarınızla ortak konferanslarda buluşmak üzere anlaşırsınız; günün birinde bir başka kente, bir başka konferans için gelindiğinde, o ülkede, o kentin civarında yaşayan arkadaşlarınıza haber eylersiniz orta bir yerlerde buluşmak için.

İşte şimdi geç oldu, 3 gündür burada (Bilbao) düzenlediğimiz bir konferans vesilesiyle pestilim çıkıyor, gece 2’de yatayor, sabah altı buçukta kalkayorum, gün boyunca da koşturuyorum – pek mutlu bir yorgunluk da değil bu arada, sunumun verildiği de alındığı da ortamları oldum olası sevemedim.

Neyse, diyordum ki bir önceki paragrafa devam edecek olsaydım, uzun lafın kısası arkadaşlar, kısa keseceğim artık şimdi bu girişi. İşbu konferans vesilesiyle Liliana ile yine bir araya geldik, uzun uzun, kısa kısa aklımıza gelen her konuda konuştuk. Konuştuğumuz konulardan biri de arkadaşlığımız oldu, zira düşünecek olursanız hayli ilginç – benzer şekilde pek benzemeyen şeyleri düşünüyoruz ve bu birbirimizle akıcı bir şekilde iletişim kurmamızı ve bu iletişimden bizatihi keyif almamızı sağlasa da, aslında birbirimiz hakkında somut denebilecek verilere pek sahip değiliz ve bu nedenle de, benim tanıdığım Liliana, gerçekte olan Liliana’nın belki yüzde otuzu civarında bir eşdeğerliğe sahip (and vice versa). Daha çok gerçek Liliana’nın bir temsilcisi/sembolü/delegesi konumunda ve fakat yine de, benim için varolan hali yüksek oranda benim ona yüklediğim anlamlara tekabül etmekte. Yani aslında yüzdeye vurulduğunda, kendisinin bir temsilcisi değil, aslında kendisinin bendeki yorumlanışının temsilcisi (and vice versa, yani ben de onun için öylesi bir şeyim, kaldı ki daha çok ben konuştuğum için (kendimi bile sıkacak kadar çok konuşuyorum zamanın darlığına istinaden), belki benim ondaki algılanışım (perception diyelim) aslıma onun durumundakinden daha yakın.

Kusura bakmayın, ne kadar anlatmaya çalışsam da size, olmuyor, yarın belki biraz daha denerim ama sonuçta bu yüzden Liliana ile farklı bir arkadaşlığımız var. Vaz geçtim yarın further açımlama yapmaktan, o yüzden şunu da yazıp yatayım: misal aynı şehirde yaşıyor olsak, ya da aynı şehirde yaşarkene tanışıp, iyi arkadaşlar olup sonrasında farklı şehirlere gitmiş olsak böyle olamazdık. İşte bu, tamamıyla akademik hayatın getirdiği ekstra bir ilişki tipi. HitNet arkadaşlarımla mesela, öteden beri play/pause yapabilme yeteneğimiz vardır, ama bu girişte anlattığım şey öyle değil. İlginç bir olgu, sürekli varolan bir şey, biraz kasış olsa da şöyle bir tanımlama yapmaya çalışacağım (tanımlamalar insanı Sururi, ne demiş Google? “sınıflandırma yapamıyorsam yok sayarım, yok ederim, exterminate exterminate exterminate (Dalekler ve Gürer)): iki kişinin çok iyi bildikleri bir parçada sürekli olarak düet yapmaları gibi – birbirlerinden uzaklaşsalar da şarkıya devam ediyorlar kendi başlarınayken de, sonra tekrar bir araya geldiklerinde şarkı güçleniyor, uzaklaştıklarında hafifliyor ama hiç bitmiyor, kopmuyor. Süreklilik hep var, ama süreklilik içerikte değil, şarkı söylüyor oluşlarında, düşünüş tarzlarında.

Çok konuştum, anlatmayı da beceremedim ama olsun.

“Hayali arkadaşım y yo.” için 6 yorum

  1. Tanıdık fikirler — Bence düzgün anlattın ya da belki de benim yıllardır kafamı kurcalayan bi tespit olduğundan anladığımı sanıyorum. 🙂

    Velhasılı, ben akademik bi insan olmadım hiç.Yine de bu tanımının bir sürü dostluk ilişkisinin ilk evreleri için geçerli olduğunu düşünürüm.
    Hatta bi adım daha ileriye gideyim : Sevgililer için “cicim ayı” lafının geçerli olması tam da böyle bişi değil midir? 😉

  2. evek — Hakikaten de dogru dedin kralicem, ben fark etmemistim ama dusununce bence de oyle oldugunu fark ettim. Ama iste senin de dedigin gibi, bunda oyle bitis filan yok, ayrica daha da cok goresin gelmiyor cunku bastan itibaren iki taraf da iliskinin yapisinin oyle olmadiginin ve olmayacaginin (olamayacaginin degil) farkinda oluyor. Enteresting ve refreshing bir sey what a fantastic shave bazul. Sizin akademik olmayan hayattaki ornekleriniz hangi kosullar altinda vuku bulmuslar idi?

  3. Zaman — “Ahahay! Buyur buradan yak… Nası hatırliym? Ailenizin alzheimer’ına böyle soru sorulur mu?” diyordum ki biraz sıkınca şuna karar verdim: Herhalde Eren’i yakından tanımaya başlayınca dank etti. 😉

  4. insanların mevsimi — Geçici olduğunu bildiğin ilişkilerin doğal sonucu profesyonel apatiyi ısrarla sempatinin bir alt türevi olarak yorumlayarak hayatını idame ettirmeye çalışan bendeniz birkaç gün önce Atina’da hayatında gördüğü belki en ilginç kişiyle ve kişilerle karşılaştı. Ay ay ay… OCPlerin dibinden selam, bu arada Hania’nın da selamı var.

  5. OCP ve Abidin — OCP’nin ne oldugunu cikaramadigimdan, Wiki’cigime sordum, o da bana olasi acilimlarin oldugu bir liste verdi, iclerinden bana en uygun geleni “Oral Contraceptive Pill” oldu (sen ve senin cilgin sosyal yasamin!) ama “Outside Context Problem” olma ihtimali de yok degil (himmmm).

    Ece, artik nereden ogrendiyse, kucuklugunden beri ne zaman kendisine birisinin selamini iletsek, otomatikman “Aleykum selam olsun!” der (ailemizin diger fertleri “Aleykum selam” der, orada temennimizi bitiririz). Hania’ya da aleykum selam olsun, kusura bakmasin, cok istedigim halde kosturmaktan pek ilgilenemedim kendisiyle…

    Ve gelelim bugunku ilginc etkilesim/sosyal yasam bicimlerine:

    1) Neslihan, akademik bir yasam icin Brian’in memleketi Hollanda’ya gelir. Brian’in anadili olan Hollandaca’yi (Flamanca diye bir sey yok arkadasim, kandiriyorlar sizi Belcikalarda – dunya Dutch diyor, Hollandse diyor) bilmediginden, Ingilizce anlasirlar. Bir sure sonra aralarinda guzel bir iliski baslar. Zamanla yillar gecer, Neslihan da sular seller gibi Hollandaca konusabilmektedir artik. Fakat Brian ile hala Ingilizce sohbet ederler. (arti bir not olarak da bir Sururi kisisi tarafindan cok ozlenirler).

    2) Ispanya’da yasayan Nergis, Ispanyolca bilmediginden oturu, bir dil kursuna yazilir. Orada, Tiria adinda dogal olarak kendisi gibi Ispanyolca bilmeyen Macar bir arkadas edinir. Tiria ile ortak bildikleri hicbir dil olmadigindan, ellerindeki Ispanyolca ile idare ederler. Zaman ilerledikce, Ispanyolcalari da ilerler ve bununla orantili olarak paylasabildikleri seyler de.

  6. hahaha — Yok, maalesef outside context problem’lerden bahsediyorum.

    Benim de 2-3 tane benzer hikayem var, hatta daha yeni İstanbul’daydım. Türk kızı vs İtalyan çocuk yine, mutluluklar kendilerine. Yani, darısı başıma diyesim geliyor ama en azından bendeki hikayelerin detaylarına inince aradaki gizli şeytan kulağımın dibine gelip “yok sana olmaz öyle şey” diye bas bas bağırmaya başlıyor. Hain köfte. Yine gözlüklerimi çıkarasım geldi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir