Bazen.

(politik bir yazı)

Bilim-kurgunun kurgusu bazen insanı epey karamsarlaştırır. İdeal bir dünya düşlersiniz, sonra bir sürü delikler fark edersiniz gerdiğiniz çarşafta (genel görelilik güme gitti, bowling topları çuhayı deldi). Benim bunları yazmaya debelendiğim şu sıralarda Mısır’da hayli kritik gelişmeler oluyor. Halk günlerdir sokakta, devlet başkanı "ılımlı islamcı" Mursi’nin gitmesini istiyor. İki gün önce ordu ultimatom verdi, 1.5 saat sonra tanınan mühlet doluyor, az evvel haberlere bakarken, devlet televizyonunun kontrolünü de aldığını okudum (kullanmayacaksa niye alsın, evde dolu var). Olaylarda şimdiden 20 kişi öldü, Mursi’nin bağlı olduğu "Müslüman Kardeşler", "kanlarının son damlasına kadar Mursi’yi savunacaklarını" beyan ediyorlar.

Çözüm nedir? Mursi hemen şu dakika "tamam, istifa ediyorum!" dese ne olacak? NY Times’da çıkan bir inceleme yazısında şöyle bir yorum var:

Mısır’ın ikilemi: siyaset liberal olmayan demokratlarla, demokrat olmayan liberaller tarafından yönetiliyor. (…) Adil (hilesiz) seçimler Kardeşliğin seçim hünerlerine katkıda bulundu. Ama grup ne çoğulculuğa ne de azınlık haklarına kendini adamış değil. Demokrasiye katılıyor, ama gücünü paylaşmak istemiyor.

Öte yandan, muhalefetin önemli bir kısmı, azınlık haklarına, kişisel özgürlüklere, sivil haklara gönülden inanıyor ve seçimle oluşturulacak koalisyonları destekliyor — islamcıların iktidara gelmesini önlediği müddetçe.

"In Egypt, Democrats vs. Liberals"
SAMER S. SHEHATA – The New York Times, 7/3/2013


 

Hayat, ille de -ama mantıklı, mantıksız- bir çözümü olan bir adventure oyunu değil (öğrendim, öğrendim). Mursi, diyorduk, "tamam, istifa ediyorum!" dese ne olacak? 6 yıl önceye, 1997’ye geri sarın, ağır çekimde oynatın, bakın ne oluyor. Çözüm ne bilmiyorum. Asker muhtıra vermeseydi, toplanan kalabalıklar Mursi’nin hiç umrunda olmazdı, öyle tahmin ediyorum (Mısır polisi destanlar yazardı belki – gerçi polis de tavrını protestoculardan yana koymuş, hatta dış işleri ve iç işleri de / işler biraz değişik yani). Mursi istifa etmesin, demokrasiyi hep kendine yontmasın, demokrasiyi "çoğunluğu elinde tutanın öttürdüğü düdük" olarak görmesin, bir şey yaparken herkesin görüşünü alsın, ona göre davransın, hayat bayram olsun… öyle olsa zaten bu noktaya gelinmeyecekti.

Hiç güzel günler görmeyeceğiz (çocuklar), yaşam başka yerde de değil. En azından insanın olduğu bir yerde değil. Halbuki 2012’de kıyamet kopsaydı, Aztek takvimi vs., şimdi bunlarla uğraşıyor olmayacaktık. Yine de hala uzaylılardan umutluyum, onlar kurtaracak bizi (en son ne zaman bir karıncayı alıp 1 kilo şeker tepesinin üzerine bıraktınız?).

Ödev: Kağıt kalem alınız / yazı programınızı açınız, şu andan başlayıp, tüm sorunların giderildiği bir hikaye kurgulayınız. Nasıl olacak? (Rapture kullanmak yasak — kimse bir anda bir yerlere ışınlanmıyor).

Latinlerin "lex talionis", İngilizlerin "eye for an eye" dediği, bizim de "sana yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma"  anlayışının neticesi (corollary) olan "kısasa kısas" dediğimiz bir uygulama var: sistemdeki tersinme (inversion) simetrilerini gideriyor. Nurnberg’de bol bol kullanıldı "senin başkalarının yaşama hakkına saygın olmadığı için, biz de senin yaşama hakkına saygı göstermeyeceğiz" şeklinde cümle içinde. Daha yumuşağı "demokrasiye saygın olmadığı için sana demokraside yer vermeyeceğiz" oluyor. Çok da katıldığım bir söylem olduğu söylenemez (sürpriz, sürpriz), çünkü benim uç çıkarımlarım buradan "barış için savaş"a kadar yol alıyor, halbuki son yarım saattir arayıp da bulamadığım bir blog girişinde bir ihtimal demiş olabileceğim gibi (Neil Postman’dan esinle): bir zamanlar bir kabile varmış, işgalciler geliyor, diyorlar ki "ya X yaparsınız (X kötü bir şey), ya da hepinizi öldürürüz", onlar da yok olup gidiyorlar. [Sonradan not – buldum o yazıyı, aynen özetlediğim gibiymiş:

Ahkam: Hiçbir (canlı?) sistem evrim geçirmeden, adapte olmadan, değişmeden varlığını sürdüremez. Bir zamanlar bir kavim varmış, kimseye zararları yokmuş; iyilik, barış ve bilgelik içinde yaşayıp giderlermiş. Bir gün buraya istilacı bir başka kavim gelmiş, sayıca çok daha azlarmış ama çok vahşilermiş. Barışçıl kavime, "ya bize katılın, ya sizi yok edelim" demişler, barışçı kavim onlara katılmayacaklarını söyleyince de kadın, erkek, çoluk, çocuk hepsini kılıçtan geçirmiş, barışçı kavimden geriye hiçbir iz bırakmamışlar.

Ya da şöyle bir hikaye anlatabilirdim: vahşiler barışçı kavmi yemeye başlamışlar, yedikleri her bir birey yiyeni kendisine çevirmiş, barışçı kavim yok olmamış, bilakis kendisine saldıranı asimile etmiş (resistence is futile), kör göze parmak bu sembolizmde, işte iyiliğin eninde sonunda uzun vadede kötüye baskın geleceği, vs… Ama istatistiklere bakıldığında, neyin ne olduğu ortada.

Yours Truly, 



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir