İyi ile kötünün bahçesinde geceyarısı.

The Sea, The Sea’yi 10 yıldan sonra, ikinci kez bitirdim. Yine çok etkileyici ama daha evvel buralarda bir yerlerde belirttiğim üzere, o seferki okuyuşumda nasıl sağ kaldığıma şaşmadım değil.

Çoktandır yazmak istediğim bir konu vardı: İyi, kötü, vesaire.. Iris Murdoch gazıyla yazdığım düşünülebilir, hem belki gerçekten de öyledir.

Öncelikle bir disclaimer atalım ahkamlarımıza başlamadan evvel: bu söyleyeceklerim tabii ki benim nacizane düşüncelerimdir, ne sandıydınız ya?

İyi ile kötü diye şeyler var. Doğru ile yanlış olan şeyler de. (Bu gidişattan da tahmin edebileceğiniz üzere) bunlar (iyi:doğru ; kötü:yanlış) aynı şeyler değil. Fizikte simetri diye önemli bir kavram var: bir değerin/anlamın, belli bir değişim operatörü altında aynı kalması şeklinde tanımlanıyor. Detaya girmeyeceğim. Doğru ile yanlışı çoğunlukla böyle ayırt ediyorum — bir eylem/edim/olgu/nasıl adlandırırsanız, zamandan, mekandan, kişiden ve diğer etkenlerden ne kadar bağımsızsa o kadar doğru benim için. Mutlak doğru var mı? Yine benim tanımıma uyacak olursak herhalde bu sadece ideal bir küre olurdu 8). Gene fizikten anolojiye devam edecek olursak, yüksek simetriye sahip nesneler düşük simetriye sahip benzerlerine göre çok daha fazla özellik ihtiva ederler, onları kapsarlar ama daha fazlasını da sunarlar. Genel olarak erişmesi daha zordur (“Doğru olan şeyler genellikle yapması daha zor olan şeylerdir.”). Bir örnek vermek gerekirse, yanlış bir nesneden gelebilecek doğru bir eylem onu doğru bir nesne yapmasa da, doğru bir nesneden gelebilecek yanlış bir eylem onun doğruluğunu yitirmesine sebep olacaktır (Doğru/yanlış ile iyi/kötü arasında sanırım buradan çıkarak bir bağlantı kurulabilir).

Hazır lafını etmişken, gelelim iyi ile kötü kavramlarına. Bakın, insanların yüzlerce yıl üzerinde tartışageldikleri bu kavramları nasıl da çatır çatır çözümleyip huzura kavuşturuyorum karmaşık bünyeleri! -Hatırlatayım: Gene benim için- iyi ile kötü, bencillikle (~empati yoksunluğuyla) ve onun dereceleriyle ayırt edilir. Bencilin karşıtı nedir? Verici mi?.. Sadece bencil olmak kötü olmaya yeter-şart mı? Evet ama daha kötüsü de var, bile bile, farkında olarak bencil olmak. Burada duralım aslında, hangisinin daha kötü olduğunu düşünmek istedim: farkında olarak bencillik yapmak mı daha kötü, yoksa farkında olmadan, doğal olarak bencil olmak mı? Az evvel söylediklerimi geri alıyorum, düşününce farkında olmadan bencilliğin olabilecek en kötü şey olduğuna karar verdim. Çok, çok basit bir sebeple:

– Kötülük yaptığının farkında olmayan bir insanı hakkıyla cezalandıramazsınız, farkına vardıramazsınız.

Ne kadar korkunç bir çıkarım, değil mi? Kabul ediyorum. Aslında bu da -her şey gibi- göreceli. Eğer bencilliğinin farkında değilse, ve bir şekilde yaptığının kötü bir şey olduğunun farkına varınca yapmayı bırakıyor ve dahası pişman oluyorsa, bu durum yaptığının kötü bir şey olduğunun farkına vardığı halde pişman olmayıp o andan sonra bilinçli olarak yapmaya devam ettiği duruma yeğ olmakta. O zaman durum değişiyor gibi, çünkü artık bile bile yapmanın ağırlığı var. Ama, şu laf karışıklığı yapıp, oradan kafa karışıklığını amaçlayan bilmeceler gibi (“3 kişi bir lokantaya giderek yemek yiyorlar. Yemek yedikten sonra garsonu çağırıp hesabı istiyorlar. Garson hesabın 30 lira olduğunu söylüyor. 3 kişi 10’ar Lira vererek 30 lira hesabı ödüyorlar. Tam masadan kalkarken garson tekrar geliyor ve bir yanlışlık olduğunu, hesabın toplam 25 lira olduğunu söylüyor ve 5 liralarını geri veriyor. Bu 5 lirayı nasıl paylaşacaklarını düşünüyorlar ve 3 kişi bu 5 liranın 1’er lirasını geri alıyor 5 liradan geri kalan 2 lirayı da garsona başiş olarak veriyorlar. Daha sonra lokantadan çıktıktan sonra kafalarına takılıyor ve hesap yapıyorlar. Kişi başı 10 lira verip 1 lirasını geri aldık yani kişi başı 9 lira verdik 3 kişi 9 liradan 27 lira yapar 2 lira da garsona başiş verdiğimize göre toplam 29 lira yapar peki 1 lira nereye kayboldu”) ben de bir ihtimali atladım parmak çabukluğu ile: bencillik yapan kişi uyarılsa bile yaptığındaki kötülüğü -samimi olarak- göremiyor. İşte en kötüsü bu. Yani, özetle, altın gümüş ve bronz madalyaları açıklayacak olursak, işte en kötüler:

Altın – Yaptığı bencilliği uyarılsa bile kötülük olarak algılamayanlar
Gümüş – Yaptığı bencilliğin kötülük olduğunu bile bile yapmaya devam edenler
Bronz – Yaptığı bencilliğin kötülük olduğunu uyarılınca anlayıp yapmayı bırakanlar.
Mansiyon (ve aynı zamanda altın yine, çünkü potansiyel kurtuluş olsa da, efektif olarak eşdeğer) – Yaptığı bencilliğin kötülük olduğunu bilmeyenler ve asla uyarılmayanlar.

Burada doğa, bencillerden (nam-ı diğer, kötülerden) yana. Çünkü daha evvelki yanlışın doğruluk yapmasının onu doğru yapmayacağı ve fakat doğrunun kötülük yapması halinde kötü olacağı köprüsünden yola çıkarak, kötülüğe kötülükle karşılık vermek, -eğer önceden iyiyseniz bile- sizi de kötü yapacaktır (ayrıca, asla kısasa kısas yapamazsınız ne yazık ki. Neden?

1. Kötülük yaptığı sırada kötülük yaptığının farkında değilse, bir nevi masum bir insanı cezalandırıyor olacaksınız (George Orwel, pazarı dağıtan fil üzerine);

2. Kötülük yaptığı sırada kötülük yaptığının farkında ise ve bu yaptığından ötürü üzüntü duyuyor fakat kendini yapmak zorunda hissediyorsa (mesela sevdiği bir şeyin “iyiliği” için daha az sevdiği bir başka şeye o daha az sevdiği bir başka şeyin istemediği bir edimde bulunmak) zaten bunun acısını çekiyordur ve dahası, siz ne yapacaksınız karşılık olarak? Onun sevdiği şeye mi zarar vereceksiniz? Buna hakkımız yok ki (güzelim);

3. Kötülük yaptığı sırada kötülük yaptığının farkında ise ve bunu da üzüntü duymadan yapıyorsa (diyelim ki şu filmlerde göregeldiğimiz Doğu Avrupa mafyaları), zaten değer verdiği bir şey yok, gene ceza opsiyonlarınızda hayli sınırlısınız. Adam kaçırıp fidye istiyorlar diyelim, ne yapabilirsiniz buna karşı? Hapse mi atacaksınız? Kaçırdıkları adam eğer iyi bir insansa (müşfik aile babası, fakirlerin dostu) o insanla bu sizin mafya adamınızın değeri bir olmaz ki. Hem zaten, insanların hapsedilmesinin arkasındaki mantık toplumdan izolasyona sağlanması değil (öyle olsa idam edilirlerdi), yaptığı hatayı anlayıp, pişman olması ve topluma kazandırılması (asmayıp beslemek). Ama öyle olmuyor, hapise girip de düzelen kaç kötü insan tanıyorsunuz? (Bu cümleden a: hapse giren insanlar kötüdür ve/ya b: hapse giren insan düzelmez anlamlarını çıkartanlara ayrıca teessüf ederim.)

Adil ceza yok yani, kısaca). Peki ne yapabiliriz? Yanlarına mı kalacak yaptıkları kötülükler? Bu noktada devreye, tahmin edeceğiniz üzere, ilahi adalet girmekte. Havale ediyoruz (ben öyle yapıyorum en azından). Hemen soralım: diyelim ki mahşer/ahret günleri ve haftaları geldi çattı, bana da fikrim soruldu: “bu senin canını sıkan kötü insanları bir anda yok mu edelim, yoksa cehenneme atıp, orada işkence mi edelim?” benim cevabım belli ama orada öyle söylenmez tabii pat diye, “trick question” diye bir şey var. E güzelim ne oldum ben şimdi bu “güzel” dileklerimle? (Soru: “iyileri koruyan bir süper kahraman mı olmayı seçerdiniz, yoksa kötüleri cezalandıran bir süper kahraman olmayı mı?..”) Peki ilahi adalete inanmayanlar ne yapmalı? Bence karamsar olmalılar, ben öyle olurdum, ama gördüğünüz üzere, inansak bile o konuda pek ümit verici açılımlar olamıyor (ben elimi kirletmeyeyim, ilahi adalet benim yerime eziyet etsin.. peki onlar yaptıklarından pişman olunca ne olacak? işkence altında itiraf gibi bir şey olmayacak mı? buna da ilahi çözüm -bana soracak olursanız, ki çok bilirim bu konuları, 15 kitabım var konu üzerine, 3’ü doktora tezi- olarak, empati aşısı (şurup şeklinde de alınabilir) yapıp, yaptıklarını gözden geçirmesi olacak ama işte o zaman da o insan o insan olmayı bırakmış, başka bir insan olmuş bir insan olmakta). Futurama’da, Bender’s Big Score’un hemen başında var bu muhabbetler. Prof. Farnsworth, programı iptal eden Fox’taki sorumluların kovulduğunu söyler, herkes sevinir; ardından fena halde dövüldüklerini ekler; en son da bir kısmının darpa dayanamayıp öldüğünü ve tozlarından pudra yapıldığını..

Kötüleri hiç mi savunmayacağım? Savunacağım tabii ki, bizzat denedim, herkes kötü olamıyormuş. Kaba bir insan olamam mesela. Garson yemeği 2 saat rötarla getirse bile ters bir şey söylemem, aldığım alet çok bozuk çıksa, ben de onu değiştirmeye gitsem ezilir büzülürüm, sadece rengi kutusunda yazandan farklı çıktı diye çalışanları küfürle ezen bir zorbaya korkudan nasıl koştura koştura hizmet edeceklerini bilmeyen servis elemanlarına acırım ben. İstesem de yapamam. Sınırlarım var mı? Vardır elbet ama bilmiyorum, şimdiye kadar başıma gelen şeylerde aşılmadılar. Kötü olmayı deneyin, diğer insanları ezmeye çalışın, karıncaları bile bile ezin (literally), kolay değil, kötülerin hakkını teslim etmek lazım. Ben kimseyi dolandıramam, soyamam, kaçıramam, kimseye tacizde bulunamam. Yapana saygı duymuyorum ama iyi olduğumu düşünmem, kötülük yapmadığım için değil, kötülük yapamıyorum zaten, yani benim için bir seçenek değil iyilik ya da kötülük. Seçim olmaktan çıkınca da argümanı devam ettirmenin bir anlamı kalmıyor.

İyilik ve kötülük kendimiz dışındaki şeylere yönelttiğimiz edimler sonucu tanımlanan olgular. Bu yüzden bencillik hayli başarılı bir kıstas olmakta. Eğer başka bir insana rahatsızlık veriyorsanız, kötülük yapıyorsunuz. Niye başka bir insana rahatsızlık verirsiniz? Kendi istediğiniz bir şey için (yaptınız çünkü yapmak istediniz). Bu noktada da, biliyorum, hemen diyeceksiniz ki, A kişisinin B kişisine yaptığı şey B’yi rahatsız etmezken, C’ye aynı şeyi yapınca C rahatsız oldu, n’aber? N’aber’i yok, cevabım net ve basit: A kişisi C kişisine kötülük yaptı, B kişisine değil (dikkatlice okumuyorsunuz galiba yazıyı – İyilik ve kötülük kendimiz dışındaki şeylere yönelttiğimiz edimler sonucu tanımlanan olgular. — peki bencillik nerede kaldı o zaman? Bencillik diğer kişilerden bağımsız olarak var olan bir şey olmalı, değil mi? Evet, haklısınız. Düşünüyorum… (epey düşündüm ve tıkandım)… —–

Gelelim güzel haberlere ve bu yazının fütüroloji kısmına: Efendim, hayalim ve inancım odur ki, bu dünyanın bir simülasyondan ibaret olduğunun bir şekilde ayırdına varıp, nimetlerinden faydalanmaya başlayınca veyahut da bizzat kendimiz sanal dünyalarda yaşayabilmemizi sağlayacak teknolojiye erişince bu dertler bitecek. (Şu anda (an=zaman)) kullanmakta olduğunuz mesajlaşma programını (Jabber, Facebook, MSN, vs..) düşünün.. Tanımadığınız biri sizi sürekli taciz ediyor (hoşunuza gitmiyor, demek ki bu kişi kötü (ama bencil mi?). Ne yapıyorsunuz? “Do not feed the troll!” kanunu uyarınca, kendisini blokluyorsunuz ve oluyor da bitiyor maşallah. Bana gelince, bundan 40 yıl sonra, sadece “şu-şu-şu filmleri/müzikleri/kitapları/zopikleri okumuş, şu blogtaki şu entry’yi yazmış, şunu şunu yapmış” insanları gördüğüm (visible) bir dünyada yaşıyor olacağım, çok mu hijyenik geldi? o zaman şöyle yapalım, bu dünyadaki herkesi dahil edelim, ben insanları tanıdıkça çıkartayım dünyamdan (- Eller yukarı Emre, sökül paraları! – Sen yoksun ki (karşıdaki kişi -benim için- yok olur. Onu kara listeme eklerim, tanıdıklarım da isterlerse çıkartırlar böyle de faşizan bir cennette yaşarız kimseye yük olmadan). Ya da gazetede haber: “Alkollü sürücü / babası zengin olup milyorluk arabasıyla aşırı hız yapan oğlan kaza yaptı”, güle güle o insan benim dünyamdan.)).

Kötülük ve kötüler şu anki dünyamızda avantajdalar. Prestij sahibiler öncelikle. İstedikleri oluyor, istediklerini yapabiliyorlar. Etraflarındaki insanlar bir gün onlar gibi olmak istedikleri için / ya da yakınlarında olmanın nimetlerinden faydalanabildikleri için, onlara hizmet ediyorlar. Ama olası zayıf noktaları da bu gibi. Etraflarındaki insanlar da büyük ihtimalle kendileri gibi benciller ve belli bir sadakatlari yok. Arkadan vurabilirler ya da kolaylıkla çekip gidebilirler. Onlardan kurban olarak faydalanamazsınız çünkü ihanet ve terk etme ihtimalini arttırır, o yüzden kurbanlarınız sizin gibi olmayan insanlar olmalı, tebaanızın dışında ve bu da garip bir şekilde kötüleri kurbanlarına bağımlı yapıyor. Şimdi çözüm geliyor, kurtuluş geliyor: Size kötülük yapan insanları, başkalarına kötülük yaptığını düşündüğünüz insanları yoksayabildiğinizi (ignore) düşünün, kötü insanların toplumun dışına itildiğini ve bunun tümüyle bireysel bir hareket olduğunu (yani ben istemiyorum kendisiyle görüşmeyi ama sen istiyorsan görüş kardeşim ya da (“z” ile mutlaka)herkez bana visibl ben sana). imagine there is no heaven, above is only sky.. sen sağ ben selamet.

Haydi bakalım. Insert coin to continue..

Hamiş: Matrix değil çok merak ediyorsanız, yani belki o da vardır ama hakikaten çok az… Stanislaw Lem, Gelecekbilim Kongresi. 10 kere, 1000 kere. Yaz tatiline filan gidiyorsanız, ideal kitap. Gitmiyorsanız da ideal, sizi kandırmak için öyle demiştim, her halikarda okunabilirliği çok yüksek, üstüne üstlük komik.

Hamiş 2: Çok merak ediyorsunuz diye söyleyeyim dedim: “Nasıl biliyorsan, sen kendine öyle yap arkadaşım, bana karışma, ben sana karışmıyorum zaten, kimseye de karışma.” hayat felsefem (bir nevi live and let live revisited yayınları).

“İyi ile kötünün bahçesinde geceyarısı.” için 13 yorum

  1. Felsefik Sururik — ÇLİNNK! [coin inserted]
    Yazıyı da fotonun ismini de pek sevdim. 🙂
    Geçen gün aklıma şöyle bişi takılmıştı. “Kendinizde bir şey değiştirmek isteseydiniz ne değiştirirdiniz?” (Daha önce sittin kere duyup da “ne saçma soru” deyip üstüne düşünmediğim bişi.) Hakkaten ne değiştirirdim..? Hemen pörtleyen “Bişi değiştirmezdim, değiştirsem ben olmazdım” savunmasını savuşturduktan ve ciddi ciddi düşününce, “empati yeteneğimi kaybetmek isterdim” çıktı çıkından. Sonra, gerçekten ister miydim diye düşündüm. Hayatımı zorlaştırdığı kesin; ama beni benim gözümde olabildiğimce ‘iyi’ bir insan yapıyor diye düşünüp, buna da ihtiyacım var deyip yine vazgeçtim. “Hayatımı yine kendim için zorlaştırarak yaşayacağım” zırvalarını geçip, ikinci köşeden dönünce “şükret haline” sokağına vardım yine. 🙂

    Şimdi yazıklarını okuyunca, o dakikalara, kaybolmuşluğa geri döndüm, Allah müstahakını versin e mi? E. 🙂 (üstteki paragraftan da anlaşılacağı üzere sokağı geri buldum ama n’aber.)

  2. kambur. — kambur’a sormuşlar, “kamburunun gitmesini mi istersin, yoksa herkesin kambur olmasını mı?” diye, “herkes benim gibi olsun isterim” demiş. Bizimki de o hesap.. ayrıca bkz. konu ile ilgili SQL sorgum..

    Ayrıca ayrıca, çok takdir ettim, çok müteşekkir oldum, yani samimi söylüyorum, kimsenin bu yazıyı okuyacağını düşünmemiştim (umut etmiştim, o başka).. adım sururi, 28 yaşındayım.. (kalabalık cevap verir: Merhaba Sururi!.. -big hug big hug (meatloaf hug’ı)).

    Bir de geçen gün Junebug adındaki filme başladım hevesle, içim karardı, yarıda bıraktım sevdiceğim kraliçem. Aile maile.

  3. Hahaha! — Süper… Aynı Disney reçeteleri gibi olmuş! Neydi… “brave, truthful, and unselfish”… ve hatta bir adım ileri gidelim: “Türküm, doğruyum çalışkanım…”. Eh hazır gaza gelmişken ben de İtalya’dan izlenimler yazayım bari…

  4. toto — yıllar evvelden frank baum reçeteyi yazmış zaten: Beyin, kalp ve cesaret, başka söze ne hacet. Sen izlenimlerini yaz, ondan sonra da akşama bir Brazil izle benden, çok mutlu gördüm seni, olmuyor. 8P 😉

  5. sizi ailecek takip ediyoruz, çok seviyoruz 🙂 — aşağıdaki cümleyi kurduğunuz için yazasım geldi,

    “…Ayrıca ayrıca, çok takdir ettim, çok müteşekkir oldum, yani samimi söylüyorum, kimsenin bu yazıyı okuyacağını düşünmemiştim (umut etmiştim, o başka).”

    zira yazdığınız her satırı ailecek okuyoruz, sizi çok beğeniyoruz, başarılarınızın devamını diliyoruz 🙂
    Ailecek iyi miyiz kötü müyüz karar veremedik bi de, elimizden geleni yapmaya karar verdik, insan beşerdir, şaşar sanki 😛
    Allah taksiratımızı affetsin.

    Ayrıca PWscf’le başım dertte, ne yapsam bilemiyorum, canımdan bir parçasın söküp atamıyorum.

  6. aileniz ve siz — Size ve ailenize çok teşekkür ederim efendim, teveccühünüz. Ailenizin bir ferdinin (kedi doğumlu olanın) beğenisine de buradan konu ile ilgili vaktiyle kurduğum bir cümleyi sunmak isterim, pek hoşuna gideceğini sanmıyorum ama aslında düşününce en iyi tercih olduğu ortaya çıkacaktır diye ümit ediyorum: “Kediler kötü olmamakla beraber, onların iyi olduğu da söylenemez..” (Cemal Süreya’nın bu seçkin türü överken kullandığı “Polis kedisi yoktur mesela..” cümlesinden esinlenip yola çıkmıştım)

    Hepinize sevgiler, selamlar!

  7. kedi ve empati — Senin “iyilik” kriterine göre kediler “iyi” yaratıklar galiba çünkü darda olanın halinden valla anlıyor bu keratalar, empatik şeyler yani. İpek’in sınav günlerimde kucağıma atlayıp zorla okşattığını anlatmış mıydım? :))) Hayvancık okşamak çok rahatlatıyormuş insanı.

    Ha, bir de bizim bu poliglot olduğundan epey şüphe ettiğim İpek’le bu sınav günlerinden ikincisinde ilginç bir şey de yaşadık: bu kurulmuştu kucağıma, uyumaya meyilliydi, dedim ki “Bak, 5 dakika sonra kalkman lazım çünkü sınava girmeden tuvalete gitmem gerek!” 2 dakika sonra kucağımdan atladı, saksıların yanında uyumaya gitti. Laftan anlıyor galiba ama zaman kavramı biraz sakat. :)))

    Yoksa yoksa, aman Tanrım, o kedi yılları üzerinden mi 5 dakikayı hesapladı?!

  8. konu kedilere dönmüşken — Konu kedilere dönmüşken

    “…Kedi üzerine başka bir canlı ne kadar düşünüyorsa o kadar düşünmek istiyorum sadece. İnanın bana, kedi de benim gibi düşünüyordur ama ses çıkarmıyordur. Dile gelse kedi” yani ben gerçekten burada olan biteni anlamakta zorlanıyorum açıkcası Burcu” der. ” Bıraksan ben yine faremi tutarım. Pek enterese etmiyor senin varlığın açıkcası beni. Dayadın viskası sağ olasın ama gerçekten gereği yoktu” diye devam eder. Anlamadan dinlemeden eve aldık hayvanı besliyoruz bakalım sonu nereye varacak…”

    yazmıştı Umut Sarıkaya üç beş ay önce, gülmekten kırılmıştım. Duyarlı insanları tiye alan bi yazıydı, duyarlı bi insan olarak okudum 😛

    Ortalıkta çok görürse beni pek umrunda olmuyorum benimkinin, ama ne vakit yalnız kalsın biraz, döndüğümde peşimden ayrılmaz zıp zıp zıplar, oturunca kucağımdan kalkmaz. Evet bencil ve keyfi beyde yok hanfendinin 🙂

  9. Başlıksız — Woody Allenden bir alıntı;
    “Dünya ikiye ayrılmış; iyiler ve kötüler. iyiler geceleri daha rahat uyuyor ama kötüler uyanık oldukları zamanı daha keyifli geçiriyor.”

    İyi ve Kötü referansı olması gereken kavramlar. Birisine göre iyi olan başkasına göre kötü olabilir. Bu farkında olmadan yapılan kötülükten de bağımsız, Misal 2.dünya savaşında, ABDnin savaşa katılması, italya için iyi almanya için kötü olmuştur. Olay tektir, ama yorum ikilidir. Dualite dünyası ne yaparsın, sistemin özü zaten dualite oluşturup hayatı bildiğini idda etmek üstüne. İyi ancak; Ötekisi Kötü ile var olabilir, öyle mi? Hayatı çözmek ve iyi ve kötüyü belirlemek için daha fazla karmaşık bir algoritmaya ihtiyaç var sanki. Hayatın anlamı’nın 42 olduğu gibi birşeydir bu “İyi” ve “kötü”

    Platonun “iyi” si ile sizin, yersiz mekansız yani referanssız “iyi”niz arasında da bir bağ var sanki=) Mekansızlık ve zamansızlık-tanrısallık=) iyi demek platonun mağara dışındaki ışığı olmasın sakın=) şu sıralar ben de doğru-iyi adı her neyse, bir kısa film için araştırmalar yaptığım için, hoş bir tesadüf oldu, ama bu blogu okumam hiç te tesadüf değil=)

    Googleda “Kedisini Ailesinin bir üyesi gören benim gibi insanlar” yazıp “Şansımı Denemek İstiyorum” butonuna basınca bu sayfa çıktı karşıma. (Tamam bana da pek inandırıcı gelmedi bu açıklama=)

    Hepinize “İyi” günler =)

  10. plato. — iris murdoch. Merhaba Ecto (Bey). Ya sonuçta ne desek boş, üzerine tartışmak daha da boş (o zaman ben niye yazdım onca girişi, siz de haklısınız tabii). Ben de şöyle bir tesadüfe değineyim: daha dün içinde Lucy adında huysuz bir siyam kedisinin yer aldığı, fakat ne yazık ki pek de başarılı olmayan bir S. King hikayesi okumaktaydım (L.T.’s Theory of Pets) (yani diyorum ki, ben de merak ettim, gittim araştırdım kimsiniz nesiniz diye).

    Bir de (bu yüzyıllık falınız): eğer ola ki Turan isminde biri ile görüşürseniz, elinde/civarında sopa bulundurmadığından emin olmadan daha fazla yaklaşmayın. Ben haklı olarak korkuyorum mesela kendisinden…

  11. Başlıksız — =) iyi-kötü güzel bir sorgu. biz insanoğlu sormayacaksak sorular, ne işimiz var bu dünyada=))

    Yazınız gerçektede çok keyifliydi ve amacınız bu muydu bilemiyorum ama ben; kaosun güzelliğini tekrar gördüm. Herşey o kadar net değil, ama insan kendisini o kadar kandırıyor ki bu iyi bu da kötüdür bu da vadel hesabımdan kesilen stopaj gibi kesin ve net konuşmayı seviyor. Her kavramın farklı okumaları olabilecrği, kötülük diye kesn ve net söylenen bir sıfatın bile, farklı boyutları olabileceğini yazmışsınız.

    Turan isminde birisini tanımıyorum, ama uyarınız için teşekkür ederim. Böyle bir ihtimal olabilir diye çantamda psikopat bir kedi tutuyorum, saldırı olursa kafasına kediyi fırlatıp kaçmak için=) Yine de umarım doğru turan ile karşılaşmam=)

    Araştırma yapmadan ben söyleyim, yazınızı okuyup beğenen ve ben yazınızı okumadan önce, kendisi ile iyi-kötü üstüne sohbet ettiğim selmacan tarafından yazınızdan haberdar oldum. ECTO benim lakabım ama siz Kamil hatta Kamil Mingü de diyebilirsinir, eskinin seramik yüksek mühendisi, şimdinin sinemacısı ve her zamanın gönül adamı =)

    Bir vesile olur da yüz yüze tanışmak dileği ile, sizinle tanıştığıma çok memnun oldum=)

    not: bu da demektir ki bloğunuza bir okuyucu daha kazandınız, ben de keyifli yazılar yazan bir yazar kazanmış oldum.

  12. velkam — tanıştığımıza memnun oldum, ne güzel mutlu bir şey..

    turan diye bahsettiğim kişi felsefeyle çift anadal yapmış ve buna ek olarak şekil-a’da görüleceğiz üzere, bir adet de “zopa” tabir ettiğimiz vurucu aletle donanmış bir zattır. felsefi konuşmalardan içgüdüsel olarak haberdar olup, göz korkutma ve morartmadan sorumludur. 8)

    çantada kedi her eve lazım, kekliğin modası geçmişti nitekim bkz. coraline jones (kızımın favori filmi).

    sevgiler, selamlar,
    (ben de) sururi.

    Ek
    Şekil-A: Turan kişisi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir