Bilbao – there and back again…

 

:%s:İstanbul:Bilbao:g

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Yahya Kemal Beyatlı

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.
Orhan Veli Kanık

 

İlkin Bengü’den duymuştum şu “mimar fıkrasını”: Bir adamın eline para geçerse gece hayatıyla; çok para geçerse kumarla; çok çok para geçerse de mimarla yermiş. Haziranda Mois’ten bir mail aldım, bilimsel kısımları bir kenara bırakırsak, bölümün bütçesinde para artmış, onların da aklına hemen ben gelmişim 8). “Yıl sonuna kadar ne zaman, ne kadarlığına istersen gel!” dediler, oturup plan yaptım: Temmuzda CRYSTR2015 vardı, ağustosta tatil, dersler 14 Eylül’de başlıyordu… Hal böyle olunca, 3-12 Eylül’e ayarladım. 3’ü geçtiğimiz perşembe günüydü (evvelsi gün) – Çeşme’de Efelerle güzel bir tatil yaptıktan sonra 2’si sabahı ailecek Ankara’ya döndük, öğleden sonra İstanbul’a yola çıktım, ertesi akşam da Bilbao’ya vardım. Havaalanında uçağı beklerken müthiş güzel bir tesadüfle Carmen yanıma oturdu; uçağın çıkışında bizi Fikri karşıladı, güzel başladı yani ziyaretim.

Bir şehre insan nasıl veda eder? Parça parça. 2012’de Türkiye dönmeden önceki günlerimiz veda değildi, yıllardır oradaydık, insan ne kadar üzerine düşünse de tasavvur edemiyor ayrılığı – o günün dünden, önceki günden çok da farkı olmuyor. Türkiye’ye merhaba kısmı tamam, ama İspanya’dan ayrıldığınızı bir türlü kavrayamıyorsunuz.

Sonra zaman geçiyor. Özlem başlıyor, gerçek anlamıyla özlem… Türkiye’ye döndükten sonra 3-4 kere geldik Bilbao’ya, her gelişimizde (hele de bölümde) yaprak dökümü karşıladı bizi. Birlikte çalıştığımız arkadaşlar birer ikişer mezun oluyorlar, post-doc sözleşmelerinin sonuna gelip başka yerlere gidiyorlardı. Bu gelişimde bir Noelia vardı artık. Dahası, Mois de, Manu da şehir dışındalardı, Gotzon’la hasret giderdik.

İçimde sanki buraya bu son gelişimmiş gibi bir his, dolaştım Bilbao’yu bugün. Bugün vedalaşmaya başladım, bunu içten içe hissederek dolaştım. Dün üniversiteye giden otobüste öğrencilere bakıp düşündüm: “başka bir zaman başladı burada” diye. Kitabın sonunda elflerin arasında, elflerin diyarından Aman’a giden Frodo gibi hissettim – yalnız benim durumumda elfler gitmişlerdi bile. Bildiğim, defalarca geçmiş olduğum sokaklarda kaybolmayı başardım bugün.

Uzunca bir yürüyüşün ardından odama döndüm, aşağı indim, puromu içtim, odama döndüm, yatağa uzanıp kitabımı okumaya devam ettim (Cixin Li – The Three Body Problem). Kitabımı okurken önce Mois’den, ardından da Manu’dan mail geldi, onlar da dönmüşler şehre, yarın Getxo’da buluşacağız, hem belki Zuricalday’de Vera’nın elinden sıcak çikolata da içeriz!


“Şehirler düşer, şairler ayakta kalır.” – Tarık Turna
(geçen sene bu zamanlar, burası için bkz. geçen sene bu zamanlardaki girişim)

Barış da PSI-K’nın konferansı için yarından itibaren Donostia’da olacak; perşembe günü konferansın bitimiyle beraber o da Bilbao’ya geliyor, cuma-cumartesi birlikteyiz. Donostia’daki konferansta ondan başka Julen ile CRYSTR2015’de tanıştığım Yoyo ile Maiya da olacaklar ama büyük ihtimalle görüşemeyeceğiz.

Geçen sene yazın tek geldiğimde kaldığım Blas de Otero‘da kalıyorum bu sefer de – cuma günü üniversiteye giderken otobüs bir (1) Aralık 2009 günü “her şeyin başladığı”, 17 gün bana ev olmuş Unamuno’nun önünden geçti de “6 sene!” bir anda bütün güzelliğiyle geri geldi. Sonra Mois’in tavsiyesiyle o ilk akşam bir şeyler yemek için gittiğim barda “vejateryan” bir sandviç için ellerimle kollarımla çırpındığım İspanyolca bilmez halim geldi gözümün önüne. Sonra yıllar geçti.

“Bilbao – there and back again…” için bir yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir