Bu sabah, yağmur var Bilbao’da…

(Sanki hangi sabah yok ki? 8)

Merhabalar! Pazartesiden beridir yavru vatan Bilbo’dayım. Nihayet geçen sene aldığımız calvin & hobbes’u, emektar cowboy & bebop’un yerine hizmete koyduk. Bilgisayarlar yaşlanıyor (bugün husniya’yı ofisten sunucu odasına taşırken üstündeki etiketten 11 yaşına merdiven dayadığını görüp duygulandım ama biz de aynı kalmıyoruz sonuçta… Gerçi biz biraz daha aynı kalıyoruz zira ben bilgisayar olsam cowboy & bebop’da çalışan kodları mırın kırın etmeden çalıştırırdım ama calvin & hobbes öyle mi, bir dolu uğraştırdılar bizi adaptasyonla).

Bu kıştaki krallığım!.. (bu yazki versiyonu için bkz.)

Bilbao’yu salı akşamı biraz dolaştım, onun dışında üni’den otele, otelden üni’ye, zaten çoğu gece epey geç vakte kadar bilgisayar başındaydım, çok şükür işler yolunda gitti (işler yolunda gidince de insan endişe ediyor “too good to be true”, hede hödö filan). Turron zamanının bir başka güzelliği oluyor, 5 kutu aldım, 2-3 kutu daha alırım herhalde gitmeden. Eski alışkanlıklar, rutin Vegafina tüketimim, o departmanlarda pek bir değişiklik yok anlayacağınız. Bu seneki yılbaşı süsleri de geçen senekiyle hemen hemen aynı, hatta 10 yıl öncekiyle de karşılaştır deseniz, yine de pek bir fark bulamam (gerçi o sene Nestle Vermeer’in Sütçü Kız’ını reklamlarda kullanmıştı da, ayağımın tozuyla geldiğim Bilbao beni gayet şık bir şekilde Delft’ten tabloyla karşılamıştı Gran Via’daki her bir billboard’da 8)

Bilbo, Aralık 2019

Okumaya devam et “Bu sabah, yağmur var Bilbao’da…”

It’s my party…

Bu sabah fırına ekmek almaya giderken, kulaklığımda Brian Eno’nun –daha evvel de buralarda yazdığım– “Lay My Love”ı çalmaya başlayınca, aklıma Chris ile Ed’in turna için dans ettikleri muazzam sekans geldi, daha bir keyiflendim:

Burada muazzam bir kardeşlik, bir dayanışma var (İngilizcesiyle “fraternity”). Durumun benzerini düşünürken, Catalina’nın vaktiyle düşmanı olan Joy için, daha doğrusu onun için değil de, Joy’un iyiliğini isteyen arkadaşı Earl’e yardım için dans ettiği (zıpladığı) bölüm geldi (My Name is Earl s02e02 – Jump for Joy)…

Okumaya devam et “It’s my party…”

Mor dolmakalemim.

Evvelki hafta, mor dolmakalemimi kaybettim. Hemen farkına varamadım, tipik “ofiste değil, o halde evdedir / evde değil, ofiste daha dikkatli bakayım / o halde belki ceketimin-gömleğimin cebindedir, kirliye gitmiştir, oraya bakayım…”larla bir hafta geçti. Derslere girdiğimde çocuklara sordum, bölümün kapısına yazı astım, bulamadık.

Okumaya devam et “Mor dolmakalemim.”

Bilbao’dayım, takılıyorum / Doğru değil, seni düşünüyorum…

Sonradan ön not: günlük bulamayınca mecburen buraya yazdım, direkt pas geçebilirsiniz, sadece benim tanıdığım kişiler hakkında, sizlere hitap eden çok bir şey yok bu sefer…

Bu seneki “akademik vazifemi” yapmak için, geçen çarşamba geldiğim Bilbao’dan bir aksilik olmazsa yarın Ankara Ankara güzel Ankara’ya dönüyorum. Genelde ayrılığa dayanma sınırım iki hafta; bu sene birer haftalık, iki kısa ziyaret yapayım dedim, iyi ki de öyle demişim zira yalnızlık zor, sokaklar çıkmaz. Bilbao’da rutin solo düzenime geçtim: gece 2.5 – 3’e kadar kola/puro/süt/çay eşliğinde çalışma, sabah 8’de kendiliğinden uyanış, 10 gibi bölüme varış (yazları otobüsler daha seyrek çalışıyor, o yüzden 8:45 otobüsüne kasmak yerine, 9:15 otobüsüne biniyorum), çalışış çalışış, 6 gibi çıkış, biraz dolaşış (çok zorlama oldu), misafirhaneye dönüş, wash, rinse, repeat... Önceki gelişlerimin aksine bu gelişimdeki çalışma içeriği neredeyse solo idi: geçen sene bu zamanlar baştan yazdığım programın makalesini yazmaya başladım, an itibarı ile free takılıyor, aklıma ne gelirse yazıyorum, 2/3’ü bitti, sonuçlarsız 20, sonuçlarlı 27 sayfa oldu, takmıyorum kafaya, hele bir bitsin, budarız kızılcık, ne çıkar?

Okumaya devam et “Bilbao’dayım, takılıyorum / Doğru değil, seni düşünüyorum…”

Bir Hobbit’in Güncesi: Oradaydım… Hala buradayım.

İnsan -niyeyse- 40 yaşa önem veriyor. Bu satırların yazarı yours truly bile bir güzelleme/değerlendirme/ahkam yazısı çekmişti vaktiyle (orada Gürer’e kapak olsun mahiyetinde attığım yorum DEVO’nun – Whip It’i çıktı bu arada, iyi mi! Hayatımız self referans, self reverans, reviendra…). Halbuki 40 geçip gitmişti pek öyle dramaya yer vermeden. 42 farklı çıktı. Bunda tabii ki soğuk, kayıpla geçen baharın (bahar demeye dil varmaz) etkisi var. 40 yaşımda yaptığımı sandığım muhasebeyi 42 yaşımın ertesinde yapar buldum kendimi. Okumaya devam et “Bir Hobbit’in Güncesi: Oradaydım… Hala buradayım.”