“karalamalar…”

Merhabalar… Başlamadan önce, bu dünyanın ne kadar kötü bir yer olduğunun yadsınamaz kanıtına buyurun, bakın:

Metin Erksan, Acı Hayat; Ayhan Işık, Türkan Şoray, Nebahat Çehre (1962)

isterseniz dönüp bir kez daha bakın, ben beklerim… Filmi seyretmek isterseniz de, benim tavsiyem öncesinde Sevmek Zamanı‘nı izlemeniz, neticede daha iyimser (spoiler olmasın diye ne kadar süre ile iyimser olduğundan bahsetmeyeceğim ama filmin afişi bile höh yani!).

Sedmikrásky (1966)
Sedmikrásky (1966)

… kime, neye yazıyorum ki ben? niye keyifsiz yazıyorum ki ben? (geç oldu, yatmam lazım artık, yoksa yazacaktım, bahane bu tripler… yazarım yine yarın.)


…yarından merhabalar. Akşam oldu, hüzünlendim ben yine. Ama hüzünlenmemek mümkün mü…. bakın, bir bakın..

sevmekzamani_x4
Metin Erksan, Sevmek Zamanı; Sema Özcan, Müşfik Kenter (1965)

Müşfik Kenter ne kadar da Yetkin Dikinciler’e benzer filmde (& vice versa)… Çok sevdiğim Çiğdem Hoca’mın öğrencilik yıllarında çekilmiş bir resmi vardı, o resmi de çok severim (izin almadığımdan burada paylaşamıyorum). Resmi sevmek derken, filmdeki kadar değil doğal olarak. Zaten filmdeki diyaloglar filmin herhalde %5’i kadar filandır toplasanız, olmasalar da olurdu (iyi anlamda hem de). Şimdi konuyu özetleyecek olsam “yarından” tezi yok, zaman makinesine atlayıp, 1965’e gidip ana karakter Halil’i psikolojik tedavi altına alırlar (ama mevzu o değil). İnsanın içine işleyen bir film. Ne kadar klişe oldu. Ayrıca Müşfik Kenter’i Hayri Esen (“ismini unutabilirsiniz, sesini asla!”) seslendirmiş, benim için iyi de olmuş zira ne zaman Müşfik Kenter’in sesini duysam, “aaa seslendirmeyi Alf yapmış!” hissine kapılırım (Alf demişken, Mr. Robot’un ilgili öte sekansı, bu tür imza sesler deyince de Yekta Kopan’ın geçen gün paylaştığı karikatür gelir aklıma — ikisi için de bkz. şura).

Kötülük bâki. Yüzüklerin Efendisi’nde (kipatta, filmde değil), yüzük Mordor’a atılır, kötüler darmadağın olur, iyiler kazanır, herkes sevinir, Frodo ile Sam’e herkes teşekkür eder. Kötülük yenilir! Mutlu günler! Musmutlu günler onları beklemektedir! …Sonra ne olur, var mı bileniniz? Sonra Frodo ile Sam köylerine, Shire’a dönerler ve bir de bakarlar ki Saruman ile Wormtongue köyde hüküm sürmektedirler, Shire’ı bölmüş ve yönetmişlerdir, yandaşları vardır. Hani kötülük bitmişti? Kötülük bitmez. Pek bir beylik deyime, bayıldığım bir modifikasyon yapılmışlığı vardır, önce lafı getirelim, şöyledir:

“Evil prevails when good men fail to act.”

İrlandalı feylesof Edmund Burke tarafından, 1700’lü yıllarda söylenmiştir. Bizdeki yansıması İsmet İnönü tarafından dile getirilmiştir (“Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.” şeklinde).

Şimdi gelelim mutlak hakikate, şu bahsettiğim değişime:

Evil prevails when good men fail to act.

Evil prevails. O kadar. Nokta. (HTML’den o kadar tag gelip geçti de, şu üzerini çiz (<strike>…</strike>) tag’i bir bold ve italik kadar kalıcı oldu).

Geçen gün yazacaktım bunu aslında, Lady Violet’ten o defeatist alıntıyı da bu minvalde yapmıştım doğrusu ama araya / kafama on bir türlü tilki girdi, arada kaynadı gitti. Hem zaten Postman filan yazarken yanından yörecinden geçmiştim bu olgunun, o yüzden burada durayım.

Çok film seyrettiğimizden herhalde, her zaman için bütün insanların bir anda doğru yola girdikleri bir anın geleceğini ve her şeyin kurtulacağı inancıyla yaşıyoruz. Kutuplardaki erime, CO2 seviyesinin artık geri-dönülemez seviyelere ulaşmış olduğu gerçeği (bağlantı ararken aradığımı değil bunu buldum ama okumadım — TL;DR). Adamın teki puro içmeyi çok severmiş ama uzun yaşama ihtimalini arttırmak için vs vs.. içmezmiş. Bir gün doktora gitmiş, doktor da tütünle alakası olmayan bir araz yüzünden malesef, diyelim ki üç aylık bir ömrü kaldığını söyleyince adamın yüzü gülmüş, “artık,” demiş, “istediğim kadar puro içebileceğim yani doktor!”. (yazdım yazdım bir şeyler de, neyse, sildim).

Bunlar olup bitiyor, sonra bir gün internette/wiki’de şöyle bir sendromla karşılaşıyorum: Zalım Dünya Sendromu (Mean World Syndrome): özetle dünyanın aslında göründüğü kadar kötü bir yer olmadığı, ama özellikle medya yoluyla haberdar olduğumuz kötülüklerin, haberdar olduğumuz iyiliklerden -oluş sıklığına bağlı olarak değil de, sunuş sıklığı baz alınarak- kat be kat fazla olmasından ötürü öyle zannetmemiz falan filan. “Haaa, tamam o zaman!” diyorum, gülüyorum, gülüyorum… 8)

–“Fransızca’mın kusuruna bakmayın ama, benim de bir terimim var: Misanthropy (Schopi kadar başıma taş düşecek bir gün ya, neyse…)

O zaman dans! Renk!

Sonradan Not: O kadar yazdım ettim, kaydettim gönderdim, sonradan aklıma geldi, kapıdan döndüm, kusura bakmayın — aklımdaydı şu şiirle bitirmek (“Sevmek Zamanı”na panzehir), neredeyse unutup gidecektim:

Sait Faik Abasıyanık – Şimdi sevişme vakti

(umutla bitirelim, kendimizle çelişelim)